Kültigin Kağan Akbulut

Kirli Tatlı Şeyler (Dirty Pretty Things, 2002) ve Şark Vaatleri (Eastern Promises, 2007) filmlerinin senaristi olarak tanıdığımız Steven Knight‘ın yönetmenliğini yaptığı ikinci sinema filmi Locke iki saatlik bir yolculuğa çıkan bir adamın hayatının altüst oluşunu anlatıyor. Tek mekanda, arabanın içinde geçen film başkarakterinin ve çevresindekilerin arasındaki ilişkiyi başarıyla yansıtan senaryosuyla öne çıkıyor.

İnşaat şirketinde şantiye şefi olarak çalışan Ivan Locke akşam şantiyedeki işinden çıkıp arabasına biner. Kim olduğunu anlamadığımız Bethan adında bir kadını arar, konuşur. Ailesini arar ve söz verdiği gibi eve gelip çocukları ve eşiyle birlikte maç izleyemeyeceklerini söyler. İş yerinde alt pozisyonda çalışan Doral’ı arayıp sabah işe gelemeyeceğini söyler, sabah yapılacak olan büyük beton dökme işinin sorumluluğunu Doral’a verir. Ne olduğunu filmin ilk yirmi dakikasında yavaş yavaş çözmeye başlarız. Locke, iş vesilesiyle şehir dışına çıktığı zaman Bethan adındaki iş arkadaşıyla bir ilişki yaşamıştır ve kadın hamile kalmıştır. Hiçbir arkadaşı olmayan Bethan çocuğunu doğurmaya karar verir. O gece de erken doğum nedeniyle Bethan’ın doğum süreci başlamıştır ve Locke doğuma yetişmeye çalışmaktadır.

“Avrupa’nın en büyük projesi” denilen Locke’un şantiyesinde sabah büyük bir beton döküm işi yapılacaktır ve işlerin başında da Locke’un durması gerekmektedir. Locke altında çalışan kişiyi gece boyunca yönlendirip son kontrolleri yapmasını sağlar, en küçük bir hata bile gökdelenin yapılışını imkansız hale getirecektir. Patronu Locke’e güvenmesine rağmen Chicagolu yatırımcılar bunu duyunca Locke’u kovarlar. Patronu ise Locke yerine alelacele birini bulur ancak o kişi de Locke kadar deneyimli değildir. Locke patronunun işten kovmasına rağmen Doral’la konuşmaya ve işleri yürütmeye devam eder. Bir yandan da eşiyle konuşur ve olanları anlatır, karısı deliye döner. Olay örgüsünü anladıktan sonra ise izleyici olarak başka bir soruyu sormaya başlarız: Neden Locke duygusal olarak hiçbir şey hissetmediği halde Bethan’a bu kadar iyi davranmakta ve sahip olduğu her şeyi bir kenara atıp ona yardıma gitmektedir? Filmin ilerleyen kısımlarında bunu da öğreniriz. Locke dikiz aynasından arka koltukta olmayan biriyle konuşmaya başlar, hayali olarak konuştuğu kişi babasıdır. Locke’un kendisi de tek gecelik bir ilişkinin çocuğudur. Babası doğumuna gelmemiş, ona isim bile koymamıştır. Yıllarca uzak kaldıktan sonra bir anda çıkagelip af dilemiştir. Locke babasıyla olan halledemediği sorunlarından bu şekilde kurtulmaya çalışmaktadır. Babası gibi olmayacak, çocuğuna sahip çıkacaktır.

Locke konuştuğu herkesle iletişim problemi yaşar. Onu duymazlar, anlamazlar, söylediklerini tekrarlattırırlar. Locke hem gerçek anlamda dediklerinin anlaşılması için, hem de metaforik anlamda yaptıkları anlaşılsın diye uğraşır. Her iki şekilde de ifade problemi yaşar. Bütün film arabanın içinde geçer, Locke da adı gibi (Lock İngilizce’de kilitli demek) arabanın içinde kilitli kalmıştır. Bu basit ancak işlevsel metaforlar Locke’un iki saat içindeki ruh halini kısaca özetler. Yönetmen Steven Knight bunun yanında Locke’un diğer kişilerle ilişkilerini de basit telefon konuşmaları vesilesiyle izleyiciye yavaşça aktarır. Filmin metni bu haliyle direkt olarak bir radyo oyunu olarak bile oynanabilir. Etkisi net olarak izleyiciye geçer. Ancak filmin güçlü metnine ek olarak karakterini çevreleyen ve ruhsal dalgalanmalarını yansıtan bir görüntü yönetmenliğine sahip olduğunu kolayca söyleyebiliriz.

Steven Knight senaryosunu bir yandan İngiltere’deki inşaat çılgınlığı ve göçmen işçilerin durumuyla çevreler. Avrupa’nın en büyük projesini yapacaklardır ve Locke bununla gurur duymaktadır. Doral ile konuşurken işçileri uluslarına göre tanımlar. “İki tane Polonyalı,” bul der. Belli ülkelerden gelenlere güvenmez, deneyimsizlerdir. Güvendiği başka işçiler de Almanya’daki bir inşaata çalışmaya gitmiştir. Knigt senaryo boyunca doneler serpiştirir ve film bir adamın hikayesi olmaktan çıkar, İngiltere’deki inşaat işçilerine dair söylemlerle çevrilir.

Film boyunca olaylar geliştikçe gerilim yükselir. Ancak Locke bütün gece sakin kalarak hem konuştuğu kişilerin hem de izleyicilerin gerilimini düşürmeye çalışır. Çocuklarına da dediği gibi “Her şey çok iyi olacak,” mesajı verir. Başladığı kısa yolculuk hayatının çelişkilerinin ve deneyimlerinin birbirine geçtiği bir hesaplaşmaya dönüşür. Steven Knight Locke filmiyle yönetmen olarak harikalar yaratmasa da senarist olarak ne kadar güçlü bir kalemi olduğunu bir kes daha kanıtlıyor.

Senaryo, yönetmen: Steven Knight
Yapım yılı: 2013, ABD-İngiltere