İsa Karaaslan

Tanpınar’ın, bir edebiyat adamı olarak onu en iyi anlatan mısralarından biridir aslında: ‘Hep aynı hayalin peşinde bu yolculuk’. Böyledir Tanpınar’ın yolculuğu. Rüya, zaman ve mekân üçgeninde geçen bir ömür yolculuğu, bir edebiyat serüveni. Ancak hayal gücü bu denli yüksek seviyede olan biri yazabilirdi bu romanı. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü yazma süreci; saatlerin uymaması nedeniyle vapuru kaçırmasıyla başlar. Yine Tanpınar’dan öğrendiğimiz kadarıyla Kadıköy iskelesinin saatinin altında birden bire onunla karşılaşır; romanın başkahramanı Hayri İrdal’la. Tanpınar, Hayri İrdal için: “O söyledi, ben yazdım” demektedir. Bu doğrultuda, Hayri İrdal; Tanpınar’ın kendisi değildi belki ama onun muzip tarafıydı. Kendisiydi demiyorum, çünkü bir edebi metne bütünüyle yazar merkezli bir yaklaşımı sağlıklı bulmuyorum. Hiçbir yazar kendi yarattığı bir edebi metinde bizatihi kendisi olamaz.

Şüphesiz Hayri İrdal üzerinden dönemin Türkiye’sini okuma girişimidir bu kitap bir anlamda, Tanzimat’la birlikte başlayan modernleşme sürecine, toplum yapısına, alegorik bir bakıştır. Bir şey söylerken, aslında başka bir şeydir bize söylemek istediği Tanpınar’ın.

Sözgelimi, Antalyalı Genç Kıza Mektup’u, Tanpınar’ın edebi kişiliği hakkında okuyucuya önemli ipuçları veren bir metindir. Orada şair, çocukluğundan da kesitler sunarak zaman içinde nasıl bir hülya adamına dönüştüğünü ifade eder. Valery’den ilham alarak şiiri: “en uyanık bir gayret ve çalışma ile dilde bir rüya halini kurma” olarak tanımlar. Edebi kişiliğini bir bütün olarak düşünecek olursak; Hayri İrdal’la karşılaşma anını da uyanık bir gayretle kurulan bir rüya haline benzetebiliriz. Bir anlamda, yine Mektup’taki gibi kendine rastlamıştır belki de?

Tanpınar, Huzur romanını neden yazdığı konusunda şunları söyler: “Çünkü huzursuz bir dünyada yaşıyoruz. Çünkü insan kendisiyle barışık değil. Değerler karşısında ve insan karşısında yeniden düşünmeye mecburuz. Çünkü her şeyden şüphedeyiz. Ve nihayet arkamızda eskisi gibi o kadar kuvvetle Allah’ı hissetmiyoruz. Hülasa huzursuzuz onun için.”

Bana kalırsa Saatleri Ayarlama Enstitüsü tam da Tanpınar’ın yukarıdaki cümlelerinde tasvir ettiği kaygılar doğrultusunda yazılmıştır fakat bu kez alegorik bir biçimde. Huzur’daki rahatsızlığı hissettirmeden. Huzur’da oldukça depresif olan ve intihar eden Suat gibi bir karakter yerine küçük bir camide haftanın belirli günlerinde vaaz veren ve vaazın sonunda da -esrarın miktarını fazla kaçırdığı için- mehdiliğini ilan eden bir Seyit Lûtfullah vardır. Yine Doktor Ramiz’i hatırlayacak olursak. Hayri İrdal’a reçeteyle rüya yazan ve bunu müspet bir ilim olarak gören bir tip vardır karşımızda.

Kahramanların saat ve zaman konusundaki bize politik bir söylemi hatırlatan tanımları da dikkate değerdir, adeta yeni bir felsefe üretirler: “Herkes bilir ki bir saat ya geri kalır, yahut ileri gider. Bu işin üçüncü bir şekli yoktur.” Bu durum tabi İrdal’a göre tam ayarın imkansızlığına işaret eder, onların da görevi budur zaten, nitekim Hayri İrdal’ın akranlarından Nuri Efendi ayarı şöyle tanımlar: “Ayar, saniyenin peşinde koşmaktır.!”

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 1.sayısında yayınlanmıştır.