ve hayat denen şeyin çoğu zaman
olması gerekmemiş, olacağı tutmuştur.

Wallace Stevens

Neden Tanrı neden kuşlar neden ben
Hep Tanrı hep kuşlar hep ben
Uçmaklara uçanlara uçuşa
Bu çok fazla.

İsmet Özel

Kadir Yılmaz

İsmet Özel’in ismini ilk kez duymamın üzerinden neredeyse 20 yıl geçmiş. Aradan geçen bunca zamanda İsmet Özel’e dair kavrayış ve düşüncelerimde pek çok şey tabiî olarak benimle birlikte değişti, ama o günden bugüne kadar değişmeyen tek şey, dizeleri karşısında hissettiğim “dehşet duygusu” oldu. Erbain’i tıfıl bir lise talebesi olarak boş bir deftere sabaha kadar eksiksiz olarak geçirirken ve bugün bu yazıyı yazarken hissettiğim aynı baş dönmesini başka türlü ifade etmem mümkün değil. Belki de, güven hissinden yoksun geçen çocukluk yıllarım boyunca ilk kez o an gerçek bir ses, gerçek bir muhatap bulmuştum. Karşımda, kelimelerin arasından fırlayıp önüme dikilen bir “insan” görmenin dehşetini etraflıca tarif etmem çok zor. İsmet Özel, “Şiir bizde bir şeyle mutabakat kurmuş, insan vasıflarımızdan birine tetabuk etmiştir.” derken birbirine kör, birbirine sağır bir insanlığın içinde hayatta kalmayı başarmış gerçek insanların varlığından bahseder. O yüzden, benim de gerçek bir insanla karşılaşmamın ve kendi gerçekliğimi keşfetmenin bende uyandırdığı tek hissin dehşet oluşunu ifade etmem umarım tuhaf karşılanmaz.

Çağdaş Türk şiirinde bir vexata quaestio varsa, bunun İsmet Özel olduğu kanaatindeyim. Zira sadece yazdıklarıyla değil, hayatıyla da Türkçe şiir söylenen ve düşünülen her yerde bir meseledir İsmet Özel. Pek az şair, henüz hayattayken onun eriştiği tesir halesini görebilmiştir. Bugün, bilhassa 80 sonrası kalburüstü şairlerinin söz varlığı incelendiğinde İsmet Özel “vokabülerinin” bu şairler tarafından sıklıkla kullanıldığı görülecektir. Psikolojide Freud’un, iktisatta Marx’ın nasıl acımasızca eleştirilseler de kavramlarına müracaat etmeden söz söylemek mümkün değilse, Çağdaş Türk şiirinde de İsmet Özel’e bir şekilde temas etmeden şiir “çatmak” kolay görünmüyor.

İsmet Özel, Şiir Okuma Kılavuzu’nda “şiir bir uyumsuzluğun vurgulanmasından başka bir şey değildir,” derken kendi Sokratik uyumsuzluğunun bilincinde ve bu uyumsuzluğun gözden kaçırılmasına asla fırsat vermeyecek bir teyakkuzdadır. Bu tavrı, “bilinçliliğin gururu” olarak eleştirilse de, şairin tesirini tam da bu noktada aramak gerektiğini düşünüyorum. Şairin “ben” vurgusu o kadar kuvvetlidir ki, toplumcu temaların en üst seviyeden işlendiği şiirlerinde bile okur şairin bizzat kendisiyle mükâleme ettiğinin farkındadır. Bir metnin yorumu, esasında metnin işaret ettiği hakikatin değil, bizatihi bir hakikat olarak metnin kendisinin tecrübe edilmesidir. Zira yazar/şair, neyi murat edinmiş olursa olsun, “düşünülenin” bir metin olarak önüne konulmasından sonra yazarın/şairin kendisi de dâhil olmak üzere bütün muhatapları, yazma faaliyeti sürecinde kazanılan tecrübeyi “biriciklikleri” üzerinden tekrar edemeyecekleri için ellerinde metinden başka bir hakikat bulamayacaklardır. Bu söylediklerim İsmet Özel haricindeki bütün yazarlar için geçerli. İsmet Özel’in Kürek Sesi şiirindeki “Hep Tanrı hep kuşlar hep ben” dizesinde artık en somut haline ulaşan bu durum, mütemadiyen “ben” diyen birine karşı toplumun geneli tarafından takınılan hoşnutsuz tavra davetiye çıkarması bakımından ürkütücü, ancak “kendini” dünya tarlasına sürerken çıkan “sesi” (herk) hiçbir şeye feda etmeyeceğini göstermesi bakımından da oldukça cesaret vericidir.

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 26.sayısında yayınlanmıştır.