Sevengül Sönmez

Ferit Edgü, Her Şeyin Sonundayım**’a yazdığı önsözde yaşamlarıyla yapıtları arasında sınırlar olmayan yazarlardan bahseder. Tezer Özlü, Edgü’ye göre bu yazarlardandır: “Tezer Özlü, bu tür yazarlardan biriydi. Yazarlık gücünü yaşadıklarından alan, yaşadıkları için yazınsal bir dil yaratan, varoluşunu yazmaya, yazısını varoluşuna borçlu biri.” Böylesi bir yazardan geriye kalanlar hem yapıtına hem de yaşamına ışık tutacak türden belgelerdir.

Yazardan geriye kalan mektup olduğunda, bu mektupların özel yaşamın gizliliğini bozacağını, mahrem olanı ifşa edeceğini düşünmek kaçınılmazdır. Benzer bir kaygı taşıyan Edgü, bu mektupları Tezer Özlü’nün özel yaşamının bir parçası olarak değerlendirmiş ve bu nedenle de uzun süre yayımlamamıştır. Mektupları yayımlamaya neden karar verdiğini de önsözde şöyle anlatıyor:

“Her yazarın kendine ait (Virginia Woolf’un deyişiyle) bir odası olduğuna ve bu özel odaya, eline kitabı alan herkesin girmeye hakkı olmadığına inandığım için. Bugün, Tezer’in tüm yakınlarının izni, hatta isteğiyle, bu mektupları yayımlarken önemle belirtmek istediğim bir nokta var: Tezer, hastalığının düşüşe geçtiği dönemlerde (bazıları klinikte) yazdığı mektuplarda, yaşadıklarını dile getirdiği kadar, saplantılarını, (sözcüğü bağışlayın) sabuklamalarını da dile getiriyor. Okur, bu mektupları bu gerçeği göz önünde tutarak okuyup anlamalıdır.”

1966’da başlayan ve 1985’in son günlerine dek süren bu yazışmalar Tezer Özlü’nün kişisel yaşamına dair iç dökümü olduğu kadar yazdıklarının kılavuzudur. Mektuplarda edebiyatı yaşamının her anına yaymış, edebiyatla (yazmakla) yaşayan Tezer Özlü’yü tanırken bir yandan da onun edebiyatının gelişimini takip ederiz.

Tezer Özlü’nün Ferit Edgü’ye yazdıklarında evlilikleri, boşanmalar ve günlük hayatın sürdürülmesi için yapılması gerekenler gibi kişisel ayrıntılar da vardır. Bu olayların ve olaylara verilen tepkilerin dile getirilişinde Tezer Özlü’nün yapıtını da oluşturan anlatımını görürüz. Uzaklaşılıp bakılması gereken iç kıyıcı ve çok yıpratıcı meseleler de satır aralarında yer alır. Bu satırlar okurun Özlü’nün dünyasına bir adım daha yaklaşmasını ve yaşamaya, ölmeye, gençliğe, yaşlılığa dair düşüncelerini öğrenmesini sağlar. Mektupların okuru zamanla onun bitmek bilmeyen umudunun bir parçası olur:

“Çok iyiyim, bir hafta sonra hastaneden çıkacağım. Çok yeni, çok güzel günler bekliyor beni. Bunların hepsini hak ettim.”  (Ankara, 9 Ocak 1967)

“Artık, hastalığımın düşüncesi de kafamdan sıyrılmaya başladı, üstelik bu durumun yararlı yönlerini bile bulmaya başladım…”  (Ankara, 13 Ocak 1968)

Ferit Edgü’ye yazdığı mektuplarda Tezer Özlü’nün sinemaya ve müziğe ne denli tutkun olduğunu görürüz. Erden Kıral’ın filmleri başta olmak üzere izlediği filmler, dinlediği müzikler mektupların satır aralarında uçuşur gider.

“Çok iyi olan pikabımdan Bach’ı kaldırdım, Telemann’ı koydum. Torelli ve Marcello’yu da çok sever oldum, ama plağı yok. Hiç plak yok zaten (2 Bach, 1 Händel, bir de Telemann var)”. (İstanbul, 11 Şubat 1967)

Ingmar Bergman’ın Yaban Çilekleri ve Aynadaki Sessizlik kitaplarını çeviren Tezer Özlü yeni kitaplar okurken bir yandan da çevirmek istediklerini düşünür. Ferit Edgü’ye sıkça çevirmek istediği kitapları yazar. Kitapları ve yazarlarını uzun uzun anlatır.

“Çevirmek istediğim üç kitap var: 1) Golem 2) Max Brod / Kafka 3) Peter Weiss (Abschied [von] den Eltern).”  (İstanbul, 11 Şubat 1967)

Neredeyse tüm mektuplarında okuduğu kitaplar vardır: Vladimir Neff, Kafka, Dostoyevski.  Ferit Edgü’yle ikisinin ortak aşkları Kafka’dan da sıkça söz eder Tezer Özlü:

“Yazmış olduğun mektup gerçekten çok güzel. Onu Kafka’nın ‘Briefe an Felice’si kadar seviyorum. (Ankara, 16 Şubat 1967) Zaten müşterek aşklarımız çok. Dostoyevski, Kafka. Bir yıldır bende yalnız Kafka okuyabiliyorum.”  (Endenna, 26 Mart 1984)

Mektuplarda Tezer Özlü’nün pek çok yazarı keşfine tanıklık ederiz: Peter Weiss, Robert Walser…

“Robert Walser’i tanır mısın? İsviçre edebiyatının bence en önemli yazarı. Tam bir Kafkaesk korku ve Dostoyevski yüreği ve zaman zaman Gogol acı humoru taşıyan bir yazar.” (Zürih, 7 Ağustos 1984)

Robert Walser’in eserlerini Türkçeye çevirmek ister. İsviçre’de Pro Helvetia adlı bir kurumdan yardım almayı ve onların vereceği parayla kitabı Ada Yayınları’ndan yayınlamayı planlar, bunun için de Ferit Edgü’yü ikna etmeye çalışır.

Yaşamın Ucuna Yolculuk Doğuyor…

Ferit Edgü’nün Tezer Özlü’ye gönderdiği 20 Mart 1984 tarihli mektup Türkçe edebiyata bir başyapıtın kazandırılma serüvenin başlangıcını işaret eder. Ferit Edgü, Tezer Özlü’nün “Bir İntiharın İzinde” başlığını koyduğu metni okumuş ve ilk izlenimlerini yazmıştır:

“Bir İntiharın İzinde” yürüyorum on gecedir. […] “Bir İntiharın İzinde” müthiş bir kitap. Çok müthiş bir kitap. (Başka sözcük bulamıyorum.) Yıllar var ki böyle bir metin okumadım. (Tabii Türkçe metinlerden söz etmiyorum.) Bana gençlik yıllarımda, Rimbaud’yu, Lautreamont’u, daha sonra Kafka’yı, Rilke’yi, Hölderlin’i keşfettiğim günleri yaşattı.

Birkaç yıl önce, çocukluğunun soğuk geceleri için düşünüp de söyleyemediğim, dile getiremediğim buydu işte: o malzemenin öykülemeye değin, böylesi bir çığlığa dönüşmesi gerektiğini düşlemiştim. İçine sıçayım edebi türlerin. Romanın. Öykünün. Şiirin. İçine sıçayım. Bana yaşamın ucuna yapılan yolculuklar gerek. Bu yolculuğun türü olur mu?

 

Ferit Edgü’nün bu satırları unutulmaz bir kitap adını müjdeler:

Kitabına ne güzel yakışırdı YAŞAMIN UCUNA YOLCULUK.

Sonraki mektuplarda Yaşamın Ucuna Yolculuk’u ve Pavese’yi konuşurlar. Tezer Özlü bu adı benimser, Celiné’nin Gecenin Sonuna Yolculuk’a benzemesinden biraz çekinse de 26 Mart 1984’te kitabının kendi içindeki yankısını dile getirir:

“Dediğin gibi, kitap benim varoluşumun ucuna yolculuk. Belki bundan sonra ölümümün ucuna da yolculuk edebilirim.”

 

Ferit Edgü kitabın kusursuz yayımlanması için çok çalışır ancak Tezer Özlü’nün düzeltileri geç kalınca dizgide ve düzeltide aksaklıklar olur. Kitap Edgü’nün içine sinmeyecek biçimde hatalı yayımlanır. Edgü,  27 Nisan 1984’te yazdığı mektupta basılmış üç bin kitabı kalorifer kazanında yakacağını söyler ve 7 Mayıs’ta da “Kitap bu yanlışlarla çıksaydı, çıldırırdım. Çünkü herhangi bir kitap değil” diye yazar.

Yaşamın Ucuna Yolculuk’la birlikte Svevo ve Handke’nin kitabı da yayımlanacaktır. Tezer Özlü bu tesadüfe çok sevinir. Ferit Edgü Handke’nin kitabının Türkçe adı için öneriler göndermesini ister. Tezer Özlü kitabın adını çok sevmiş ve kendine çok yakın bulmuş olmalı ki sonraki mektuplarda da sıkça bu kitabın adına göndermeler yapar:

H”andke’nin Wunchloses Unglück adı için birkaç öneri yazmayı denedim… Bir saniyede şu sözcükler boşaldı: Mutsuzluğun İsteksizliği (kelime çevirisi)… Mutsuzluğun Boşluğu / Mutsuzluğun Sessizliği / Mutsuzluğun Hiçliği / Mutsuz Bir Hiçlik / Mutsuzluğun Bırakılmışlığı / Mutsuzluğun Durgunluğu.” (Zürih, 27 Temmuz 1984)

Ferit Edgü Yaşamın Ucuna Yolculuk çıktıktan sonra gazete ve dergilerde çıkan yazıları, eleştirileri kesip bir kopyasını Tezer Özlü’ye gönderir. Bunların içinde Fethi Naci’nin yazdıkları hayal kırıklığı yaratır Tezer Özlü’de, hatta onu biraz kızdırır:

“Benim kitap için Fethi Naci’nin yazdığını okudum. Biz neler yazıyoruz, onlar üzerine bir tek cümle kurmayı başaramamış. Ama kendi sorunu.” (Zürih, 1 Ekim 1984)

Mektuplar boyunca Sezer Duru, Orhan Duru ve Demir Özlü’nün Tezer Özlü’nün hayatındaki yerini de görürüz. Sezer ve Demir kardeş olmaktan öte, onun var oluş mücadelesinin de yazarlığının da en önemli destekçileridir. Ferit Edgü’nün de yakın arkadaşları oldukları için mektuplarda karşılıklı olarak haberler verilir, buluşmalara anlatılır, planlar yapılır. Her buluşma bir şenliğe dönüşür.

Tezer Özlü “Ben en çok seni kavrayabiliyorum. Nasıl anlatayım. Senden başka hiçbir insanı tam anlamıyla, bütünüyle kavrayamıyorum” dediği Ferit Edgü’ye yazdığı mektuplardan öykü ve romanlarında olduğu gibi yalnızlığını dile getirir. Bu yalnızlıktan devşirdiği acıları, hüzünleri, sevinçleri ve mutlulukları anlatır.

Her Şeyin Sonundayım Tezer Özlü’nün olduğu kadar Ferit Edgü’nün de sanat anlayışına, edebiyatçılığına, Yaşamın Ucuna Yolculuk’un yayımlanma serüveninde öğrendiğimiz üzere yayıncılıktaki titizliğine de ışık tutan mektuplardan oluşuyor.

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 24.sayısında yayınlanmıştır.