Büşra Yücedağ

Birçok tartışmaya davetiye çıkarmasına rağmen kimsenin sahiplenmekten vazgeçemediği hem milli hem manevi değerimiz, nükteli sözleriyle akıllarda yer etmiş, güldürürken düşündüren ve düşündürürken de yüzümüzde minik bir tebessüme sebep olan hocamız. Kimden bahsediyorum bilmek güç değil. Elbette ki Nasreddin Hoca.

Hayatını bilmememizden öte bir gerçek var ki o da hepimizin zihninde ana hatlarıyla bir Nasreddin Hoca’nın oluştuğu gerçeği. Mizahıyla insanların göklerde olan egolarını bir anda yerle yeksan etmesini mi desem yoksa karşısındaki karısı dahi olsa yaptığı yanlışı yüzüne söylemesini mi bilmiyorum. Ancak söylenmesi gereken çok önemli bir şey var ki o da ne söylerse söylesin muhatabını kesinlikle kırmamasıdır. İnce ince düşünerek döneminin eksiklerini dönemin hükümdarlarına bile hiciv yoluyla açıkça dile getirmiş ve lafını geri çekmemiştir.

Böyle bir hocayı 200 sayfalık bir kitaba sığdıramayacağının bilincinde olan yazarımız Ejder Okumuş kendisi gibi araştıran ve bu konuda bilgi sahibi olan akademisyen ve yazarlarla bir araya gelip bu konuyu ele almıştır. Küçücük bir noktasını dahi atlamadan Nasreddin Hoca hakkında kafalarda oluşan bütün sorulara cevap vermiştir. Kişiliğinden tutun da yaşadığı dönemin şartlarına kadar incelikle dokuduğu kitabını özellikle biyografik romanlara ilgisi olan herkese şiddetle öneriyorum.


13. Yüzyıldan 21. Yüzyıla Nasreddin Hoca
Ejder Okumuş
İnsan Yayınları

Kitaptaki hissi net olarak tanımlamam istenseydi herhalde şunları söylerdim. 12 kişi bir yuvarlak masa etrafına toplanmış. Önlerinde birer soru var özümseye özümseye cevaplamaları gereken. Sorular hepsinin uzmanlık alanı. Ve işin en güzel tarafı da aralarındaki bağ. Örneğin biri Nasreddin Hoca’nın nerede doğduğuna değiniyorsa ve bir diğeri de Nasreddin Hoca’ya mal edilen fıkraların ona ait olup olmadığını tartışıyorsa bu iki kişi birbirlerinin konularına da değinerek adeta harmanlıyorlar meseleyi. Böylece hem daha objektif bakıyor hem de aynı konuyu birçok pencereden izleyebiliyorsunuz.

Anlaşılması gerektiği halde bir türlü anlamaya yeltenmediğimiz ve anlamak için az bir çaba sarf ettiğimizde de onu hep yanlış anladığımız yadsınamaz bir gerçek. Hatta o öyle bir gerçek ki neredeyse onu hoca sıfatından tamamen ayırarak yargılıyor ya da bir kalıba sokuyor. İnsanların şimdiye dek anlayageldiği Nasreddin Hoca yüzyıllar öncesinde yaşamış olan Nasreddin Hoca kimliğinden ayrılmış. Üstelik bu yalnızca bizim toplumumuz için de geçerli değil onu sahiplenen birçok ülke var tıpkı bizim gibi. Bunu ayrıntılı bir şekilde ele alan akademisyen ve yazarlarımız farklı meselelerden değinmiş olsa da hep ortak bir düşüncede toplanmışlar.

Nasreddin Hoca yalnız bir beldeye, bir şehre ya da bir ülkeye bağlı tutulup sınırlandırılamaz. Değindiği konular nasıl evrenselse hoca da o kadar evrenselleşmiştir. Nükteli sözleriyle haklıyı haksızdan daima ayıran yalanı, rüşveti, ikiyüzlülüğü ve hatta dini meselelere dil uzatanları da içine almak üzere insanların duygularına tercüman olarak kendisine düstur edindiği davranışları hocalık vasfını da önüne katarak topluma anlatmıştır. Zaten toplum tarafından da bu ölçüde sahiplenilmiştir.

Kısa ve öz konuşmanın, az kelimeyle çok şey anlatmanın, kıssadan hissenin öncüsüdür Nasreddin Hoca. Tabii ki bizim için gurur kaynağı. Ancak her milli, manevi değerimize yaptığımız gibi onu da yozlaştıracak olursak ileride elimizde bir Nasreddin Hoca fıkrası kalmayacak. Nasreddin, Nasuriddin, Hoca Ependi, Hace Nasreddin ya da Molla Nasreddin… Ne fark eder ki hakkıyla sahiplenemedikten sonra? 

Arka Kapak dergisi 14. sayı