Tuğba Coşkuner

Uygarlıklar için panzehir olma yükünü sırtlanmış yazılarına rağmen kapitalizm karşıtı romanları sebebiyle olsa gerek, popüler sistem tarafından yeterince ilgi görmeyen bir yazardır Aldous Huxley. Bilim ve sanat adamı yetiştirmesiyle ünlü bir aileye doğmakla müjdelenmiş, idealsizlik haricinde hiçbir şeyden korkmayan, toplumsal sistemin umursamazlıkları kadar bir düşünürün katlanabileceği en son şeylerden biri olan görme kaybıyla da savaşmıştır. Omuzlarımıza geleceğe dair taşıyamayacağımız kaygılar yığan bir distopya örneği Cesur Yeni Dünya kitabıyla ve ona antitez diye yazdığı mükemmeliyetçi bir ütopya olan, dimağımızı yeni birçok fikre gebe bırakacak Ada romanıyla tanınır yazar. Bunun dışında felsefe, bilim ve edebiyat disiplinlerinde denemeleri, çevirileri de mevcuttur.


Cesur Yeni Dünya
Aldous Huxley
Çevirmen: Ümit Tosun
İthaki Yayınları

Cesur Yeni Dünya, geleceği psikanalitik yaklaşımla örgüleyen bir bilim kurgu romanı olarak düşünebilir. Kült eğitim metotlarından olan klasik koşullandırma ile yeni, gözlenebilir ve her dakikasına müdahale edilebilir düzene doğar doğmaz mozaiklenen bir nesil işlenir romanda. Bu neslin doğması, büyümesi, çalışması ve eş seçmesi oldukça ürkütücü aşamaların şahididir. Üreme teknolojisi ve uykuda öğretim tekniği de bu şahitlik için geliştirilen teknolojilerden biridir. Romanda tüm insani değerlerden arındırılmış, komünizmi aratmayan bir çeşitlilik ve adalet sistemi vardır; din, eğitim, ahlak gibi vicdan denen otokontrol yöntemi ve özbenlik yok edilmiş, yerine psikolojik telkinlerle kurulan, acıyı azaltıp hazzı arttıran haplarla inşa edilmiş, sağ çıkılması imkânsız yazgılardan bir yazgı sunulmuştur. Okumak gibi aklı başa devşiren alışkanlıklar çok sıkı kurallarla kontrol edilmektedir. Edebi duygular güdük bırakılmıştır ve edebi duyguların filizlenmesini sağlayacak lirizm gülünç bir değer olarak görülmektedir. Shakspeare’e dair atıflarla da bezenen kitabın kahramanları mükemmel, sorunsuz, acısız, aşksız bir düzen yaratmanın diyetini hissizlik pahasına ödemişlerdir. 1984 gibi başka bir kült romanla yarıştırılan ve hatta karıştırılan Cesur Yeni Dünya anlatısının aslında konu benzerliği dışında başka bir ortak yanı yoktur onunla. İki romanın da başkaldırısı aynı paydada olmasına rağmen işlenişi, dokusu, kullanılan teknikler ve bakış açısı oldukça farklıdır. Cesur Yeni Dünya1984’e nazaran daha kolay okunabilir bir kitap olmakla beraber anlatının destekçisi olan koşullanma ve pskanalitik kuramlar sebebiyle eğitim kökenli kişilerce daha çok tercih edilir. Roman içinde geçen hap alegorisinden ötürü akla Matrix filmini getirse de daha ziyade Black Mirror dizisinin Fifteen Million Merits bölümünü hatırlatmaktadır.

Ada isimli kitap ise Cesur Yeni Dünya’nın aksine, en iyi kaybedişlerin elimizin altında hali hazırda bulunduğu bu korkunç dünyada hâlâ insan kalabilmişlerin hikâyesini anlatır. Kitap, uygarlığa(!) rağmen uygarlaşabilen, özel adı Pala olan adanın halkına kıyasla iki gün sonra geçeceğini sandığımız yaraların kansere dönüşmesini fark edemeyen bizlerin algı kapılarının bambaşkalıklarını işler ve günümüz insanına gönderme yapar. Bu sebeple de eser, haklıyı savunurken boğazına çalı çırpı dolanan her ebeveyn ve eğitimcinin başucu kitabı yapması gereken kitaplar listesindedir. Değinilen meseleler ve bu meselelere getirilen çözümler birçok kişisel gelişim kitabında verilmeyen ve verilse bile tesirinin minimal düzeyde olduğu mevzulardır.


Ada
Aldous Huxley
Çevirmen: Seniha Akar
İthaki Yayınları

Bahsedilen gülbeşeker, marmelat ruhlu insanların yaşadığı Pala Adası, petrol zenginidir ve diğer devletler tarafından hedef tahtasının on numaralı çemberinin içindedir. Krallıkla yönetilen, insana dair tüm umutları omuzlamış adada, despotizmi engellemek amacıyla bizdeki meclise benzer bir danışma kurulu vardır ve kral tek başına meclisi hiçe sayarak karar verme lüksüne sahip değildir. Kasıtlı olarak teknolojiyi asgari düzeyde kullanmaya dikkat eden ada sakinleri, sadece işlerine yarayacak cihazları deniz aşırı ülkelerden temin edip ellerinde kalanlarla da mutluluğu mesleki bir ciddiyetle icra ederler. Devlet ehlinin ihtiyaçtan fazlasını almama yönündeki tutumu halka sirayet etmiştir ve lüks yaşamla mücadele gibi herhangi bir dertleri yoktur. Yaşamlarını en ideal şekilde idame ettirmenin çaresini alışverişte ya da daha çoğa sahip olmakta değil meditasyon ve yetkin bir sosyal ağda bulmuşlardır. Gandhi gibi üstatlardan mülhem hazırlanmış mistik bir müfredata sahip eğitim sistemleri ise bizdekinden oldukça farklı bir yol tayin etmiştir kendine. Acıyla, sinirle başa çıkma yöntemleri bir romana rağmen oldukça uygulanabilir, aklı başında metotlardır. Çocukların kendileriyle ve doğayla barışık kalabilmesi için verilen eğitime bakılırsa yazar mesele üzerine hallice düşünmüş, eserin eksik kısımlarını oldukça iyi ikmal etmiş diyebiliriz. Kendini diğerlerinden yalıtmış sandığımız ada sakinleri enformasyon çöplüğüne dönen dış dünyadan “geri” kalmamak ve diğer ülkeler tarafından demokrasi kisvesi altında işgale uğramamak için edebi ve alternatif tıp yönünden oldukça zengindir. Adada yerli dil haricinde İngilizce de konuşulmaktadır ve edebiyat eserleri, kapital dünyada baskısı milyonları bulan eserlerle yarışabilecek düzeydedir. Kitap kahramanlarının teknolojiden yoksunluğuna ve herhangi bir dünya gücüne ihtiyaç duymadan yaşayabilmesine bakılırsa adanın oldukça yetersiz bir yaşam standardına sahip olmasını bekleyen okuyucu, mutluluk ve uzun ömür gibi kriterlerin gerçek dünyaya nazaran çok daha üst seviyede olduğunu görünce ağız dolusu şaşırır. Bunu eğitim sistemleri, doğum kontrol yöntemleri ve antidepresansız şekilde planlayıp kurdukları aile toplulukları ile sağlamaktadırlar. Aile topluluklarının işleyişi bizim kültürel kodlarımızın müsamaha gösterebileceği türden değildir ama topluluğun sorunlu bir planlama olmadığı da aşikârdır. Huzursuzluk yaratan bazı şüpheleri de beraberinde getiren ideal toplum ve yaşayışının işlendiği fazilet ve umudun inşa noktası sayılabilecek ada, her güzel şeyin bir sonu olduğu sözüne binaen hüzünlü bir finalle bitimlenir. Ada’ya her ne kadar kaza eseri düşse de casusluk ve petrol rezervlerini temin için gönderilen gazetecinin genç kralla ittifak kurması romanlarda bile güzel şeylerin ömür boyu sürmeyeceğinin ispatıdır. Kasıklarını tuta tuta gülen kapitalizme ve postmodern dünyaya mükemmel bir eleştiri getiren, Deli deliliğe direnirse bilgeliğe erer.” cümlesini hak edecek derecede uygarlaşmaya direnen roman; hayatınızı ve algılarınızı kontrol etmeniz, paçoz düşünceyle savaşım vermeniz, sizi ve ömrünüzü tüketen bencil hayallerin peşinde koşmayı bırakmanız, düşüncelerinizin donuklaşıp klişeleşmesini engellemeniz için mektep gibi bağlanmanız gereken bir kitaptır. Güncel ve yüreğimizi dağlayan zalimce olaylarla bağlantı kurabileceğiniz bir dram çizen yazarın, onca yıl önceden olabileceklerin en iyi ve en kötüsünü görebilme yetisine de minnettarız bu yüzden.

Yazar kimi zaman Cesur Yeni Dünya’daki gibi bir diktatörlük sistemine eleştiri getirir, kimi zaman bu modern ve akışkan sınırları belirsiz, paranın satın alabileceği her şekle giren dünyadan kurtulmanın kılavuzunu sunar, bazen de Ada romanında olduğu gibi tüm dinlere karşı duruşunu ve onlarla savaşılması gerektiği düşüncesini kati suretle savunur. Bu eserlerden sonra, zihnimizde gelip geçici hisler bırakan köpürtülmüş romanların yerine Akışkan Modern Dünyadan 44 Mektup ve Aklı Karışıklar İçin Kılavuz gibi kitaplarla Huxley’in aydınlığa açtığı kapıdan ilerlemenizi öneriyorum.

Arka Kapak dergisi 13. sayı