Hamit Kardaş

İstanbul biraz da balık demektir. Her ne kadar bugün Boğaz’daki balık türlerinin sayısında büyük ölçüde azalma olmuşsa da bir zamanlar şehrin en önemli simgelerinden birisiydi balıklar. Bugün bilinçsiz tüketim ve deniz kirliliği sebebiyle bir zamanlar var olan balıkların birçoğu yok oldu. Bunun önüne geçmek için zabıtalar cetvelle balık pazarlarını teftiş ederek balıkların boyunu ölçüyor.

İstanbul’un balık kültürüyle ilgili birçok eser yazılmış olabilir fakat Asaf Muammer’in bu konudaki yeri çok farklı. Aynı zamanda romancı, hikâyeci, ressam, gazeteci ve siyasetçi olan Muammer, İstanbul kültürüne aşina, şehri seven usta bir balıkçıdır da. Asaf Muammer, II. Meşrutiyet dönemi gazetelerinde siyasî yazılar kaleme alan, İttihat ve Terakki’ye karşı yürüttüğü mücadele sonucu 6,5 yıl sürgün hayatı yaşayıp 1918’de Türkiye’ye dönen bir yazar, ressam, siyaset adamı, denizci ve döneminin en iyi balıkçılarından birisidir. Muammer’in balık ve balıkçılıkla ilgili yazdıkları ve röportajları ilk defa kitap haline getirildi. Küre Yayınları arasında çıkan ve Ruhi Güler’in hazırladığı “İstanbul Balık Kültürü” isimli kitap, eski İstanbul’da balığın toplumdaki yeri ile ilgili güzel ipuçları veriyor ve balıkçılık mesleğinin inceliklerini gösteriyor.

Kitap iki bölüm ve eklerden oluşuyor. Birinci bölümde, 1955-58 yılları arasında Balık ve Balıkçılık dergisinde Rıdvan Tezel’in Asaf Muammer ile yaptığı röportajlar yer alıyor. Balıkçılık literatüründe bu röportajların henüz aşılamadığını söyleyebiliriz.

İkinci bölümde ise Asaf Muammer’in 1938’de Tan Gazetesi’nde Balıkçı mahlasıyla yayınladığı yazılar var. Bu yazılarda da balık kültürü ile ilgili ilginç anekdotlar ve hatıralar var. Örneğin, Asaf Muammer’e göre lüfer, Boğaziçi’nde avlanan balıkların en işvelisi, en kurnazıdır. Lüfer, hiçbir zaman müptezel sıfatıyla nitelendirilemez. Bir gecede üç dört sandal palamut tutulabilir, fakat lüfer için bu mümkün değildir.

Muammer, balıklardan lüfere ayrı bir önem atfediyor. İlk defa kendisi tarafından dillendirilen “Lüfer Devri” tanımlamasıyla “Lâle Devri”yle kıyaslamada bulunuyor ve lüfer âlemlerinin sadece bir balığın avlanmasından ibaret bir ameliye olmadığını anlatıyor. Av sırasında, özellikle balığın olmadığı zamanlarda şarkılar söylenir; gazeller, şiirler okunurdu. Balık varken ise sessiz olmak gerekirdi. Edebiyatımızda bu balığa birçok eserde yer verildiği bilinir. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur romanında da lüfere özel bir yer verilmesi balığın o dönem hakikaten büyük öneme sahip olduğunu gösteriyor. Asaf Muammer, balık tutulurken eş zamanlı olarak şiir teatileri yapıldığını, şarkılar söylendiğini ifade ediyor. Bu arada röportajların Balık ve Balıkçılık isimli bir dergide neşredildiğini belirtmiştik. Söz konusu dergi, 1950’li yıllarda Et ve Balık Kurumu tarafından neşredilen ve balıkçılıkla ilgili teknik makalelerin yanı sıra balık kültürüne de geniş yer veren bir dergi. Bugün çok sayıda üniversitede ‘Su Ürünleri Fakültesi’ bulunmasına rağmen bu ölçüde bir derginin olmayışının üzücü olduğunu düşünüyorum. Eser, Ruhi Güler’in hazırlamayı düşündüğü Boğaziçi Kitaplığı serisinin ilk kitabı olarak yayınlanmış. Diğer kitapları sabırsızlıkla bekleyeceğiz. 

Arka Kapak dergisi 7. sayı