Murat  Acar

Çok yakın bir zamanda kaybettiğimiz değerli bilim insanı Şerif Mardin, geleneksel mahalledeki insanları bir arada tutan, “iyi, güzel, doğru hakkında derin düşüncenin kaybı”nı “küçük ama aslında büyük bir eksiklik” olarak nitelendirerek aslında mahalle ile birlikte yitirilenin ne olduğunu çok veciz bir şekilde özetlemiş. Bugün insanlar bir mekândan çok daha ötesini aramakta… Bu, aslında kentsel morfolojinin ya da mimari formların değil bizatihi mahallenin bütünsel yapısıdır.

Günümüzde insanlar bilgiyi arar oldu, hikmeti değil. Hâlbuki bilgi mazidir, hikmet ise istikbal.”

Kızılderililerin bu atasözünde veciz bir şekilde dile getirildiği gibi hikmet ile bilgi arasındaki nüans; bugünün ve yarının belki de en önemli meselesini oluşturur. Katı olan her şeyin buharlaştığı bir dünyada bilgi de tüketilen ve dolayısıyla buharlaşarak elimizden giden bir kavram haline dönüşmüştür. Ama daha da önemlisi bugünün yitik kavramını oluşturan “hikmet”tir. Geçmişte olduğu gibi yine onu bulmak ve ayağa kaldırmak ise derin bir kavrayışı ve çabayı gerektirir.

Tuti Kitap tarafından yayımlanan Mahalle: Yeni Bir Paradigma Mümkün mü? kitabı ile İmre Özbek Eren, çoğumuzun yitip giden bir olgu olarak gördüğü “mahalle”yi hikmet ekseninde yeniden ele alıyor. Yeni bir paradigmanın mümkün olup olmadığı sorusu etrafında şekillenen kitap, insandan yola çıkarak değişen mekân algısını irdelemiş ve detayları ile ortaya koymaya çalışıyor.


Mahalle
Yeni Bir Paradigma Mümkün Mü?
İmre Özbek Eren
Tuti Kitap

Şerif Mardin’den Henri Lefebvre’ye, Turgut Cansever’den Jürgen Habermas’a kadar birbirinden değerli akademisyenlerin ve düşünce insanlarının yaşanılan dönemlere ve buna bağlı olarak değişen kentlere, mahallelere dair tespitleri ile şekillenen kitap, derin bir entelektüel birikim sunmuş. Yazar tüm bu birikimi mazi için kullanmak yerine istikbal için hikmete dönüştürmeye gayret etmiş ve mahalle kavramı özelinde birbirinden güzel tespitler yapmış.

Bugün hâlâ duyduğumuzda içimizde tatlı bir huzur mekânını şekillendiren “mahalle” bu topraklar için çok kadim ve bir o kadar da geniş bir anlam dünyasını barındırırdı. Bir yer olmanın ötesinde sosyal, ekonomik ve yönetsel anlamda bütüncül bir yaşam kültürünü ifade ederdi mahalle. Aidiyetin, komşuluğun, güvenliğin, samimiyetin ve bugünün kentlerinde ihtiyaç duyduğumuz birçok değerin hayat bulduğu alanlardı mahalleler. Fakat modernizm paradigmasına bağlı olarak geleneksel mekân kavramının tüm dünyada yapı bozumuna uğraması ve ardından modern ötesi dünya algısına bağlı olarak bu bozulmanın parçacıl yapılara ayrılarak devam etmesi ile “yer” kavramı giderek anlamını kaybetmeye başlamış ve mahalle de bu kaybın en çok hissedildiği kentsel mekânlardan birisine dönüşmüştür. Fiziki yapısından yönetim modeline, ekonomik yaşantısından kültürel hayatına değin mahalle tam anlamıyla değişmiş, dönüşmüş ve ne yazık ki birçok anlamda kayıplara uğramıştır.

Bugün mahalleyi yeniden ihya edebilmek adına gerçekleştirilebilecek en önemli şey, ortak mekânı paylaşan şehirlilerin ortak noktada buluşabileceği değerleri oluşturabilmektir. Bunun ardından bu ortak değerlerin ortak bir aidiyet ve ortak bir sahiplenme duygusuna dönüştürülebilmesidir. Bunu sağlamak adına en önemli kavramı “katılım” oluşturmaktadır. Bir zamanlar Osmanlı mahallesinde olduğu gibi evin, sokağın ve mahallenin kaderini tayin edebilen kentlilerin yeniden yaşadıkları yerler hakkında söz sahibi olabilecekleri bir modelin ortaya konulması gerekmektedir. Ancak bu şekilde anlamını yitiren yer, bir mahalleye dönüşebilecek ve en önemlisi ortak belleğin bir değeri haline gelerek mahalleye dair umudumuzu yeniden yeşertebilecektir. 

Arka Kapak dergisi 25. sayı