Özkan Ali Bozdemir

Arjantinli yazar Ricardo Piglia, kurmaca eserlerinin yanı sıra başta Jorge Luis Borges, Julio Cortazar ve Manuel Puig olmak üzere çeşitli yazarların eserleri üzerine yazılar kaleme alan ve kitapları birçok dile çevrilen bir eleştirmen aynı zamanda. Piglia, Nisan ayı içerisinde DeliDolu Yayıncılık bünyesinde çıkan Son Okur kitabında yine yazarların çeşitli kitapları üzerinde duruyor ve sözü edilen eserlerin yazılış süreçlerine uzanan kapsamlı bilgiler veriyor.


Son Okur
Ricardo Piglia
Çevirmen: Pınar Savaş
Delidolu

Son Okur, altı bölümden oluşan bir inceleme kitabı. “Okur Kimdir?” adlı birinci bölümde alışılagelmiş okur profiline yeni tanımlar getirilerek okumak ve yazmak arasındaki ilişki irdeleniyor ve doğru okuma biçimlerinin önemine dikkat çekiliyor. Piglia, kitabın girişinde de belirttiği gibi son okur imgesinden yola çıkıyor ve Borges’in ünlü bir fotoğrafını hatırlatarak “iyi okur” olmanın gerekliliği ve önemi üzerinde duruyor. Söz konusu fotoğrafta Borges yüzünü bir kitaba yaklaştırmış ve bütün gayretiyle orada yazılanları okumaktadır. Borges’in bir yandan görme yetisini kaybettiğini bir yandan da azılı bir okur olduğunu düşününce fotoğrafın etkisi de büsbütün artıyor elbette. Piglia’ya göre son okur hemen hemen böyle bir görünüş sergiliyor: Tümüyle kör oluncaya dek okuyabilmek ve bunun için verilen sonsuz mücadele… Bu benzetmeden sonra okumanın iki taraflı bir eylem olduğunu belirtiyor yazar. Bir metni okurken yeniden yazmanın, yani okuduğumuza farklı anlamlar katmanın iyi okur olabilmek için son derece önemli olduğunu belirtiyor. Kurmaca eserlerin hemen hepsinde okur-metin ilişkisinin bu çizgide ilerlediğini söyleyen Piglia, Borges’in de aynı düşüncede, hatta biraz daha ileride olduğunu ifade ediyor ve burada Borges’in, “Felsefeyi fantastik edebiyat gibi okuyabiliriz,” cümlesini hatırlatıyor. Çünkü Piglia’ya göre okur, kimi zaman “kötü” okuyan, okuduğunu çarpıtan, karmaşık algılayandır.

Kitabın dikkat çekici bir bölümü de Kafka’ya ayrılmış. Yazar “Kafka Hakkında Bir Hikâye” adlı bu bölümde Kafka’nın Felice’ye yazdığı mektupları ele alıyor ve Kafka’nın neredeyse bütün eserlerinde görülen bir noktaya dikkat çekiyor: Düşüncenin ve ifadenin tamamlanmama hali. Kafka’nın yazdıklarına şöyle bir göz attığımızda birbiri içine geçen cümlelerin kimi zaman anlatının bağlamından koptuğunu rahatlıkla fark ederiz. Kafka üzerine okumalar yapan eleştirmenler bu konu hakkında çeşitli yorumlarda bulunsa da Piglia, yazarın kesintisiz bir yazının peşinde olduğunu ve dolayısıyla cümleler, bölümler arasındaki kopukluğun tamamen uzun soluklu bir yazıya odaklanma çabasından doğduğunu ifade ediyor. Bu görüşü desteklemek için yazarın Felice’ye yazdığı mektupları ele alan Piglia, Kafka’daki eksiltili ifadelerin en çok da mektuplarda kendini gösterdiğini ve bu ilişkiyi ilerletebilmek adına uzun soluklu mektuplar yazdığını belirtiyor.

Son Okur’un ilerleyen bölümlerinde Anna Karenina’dan, Ulysses’ten ve Ernesto Che Guevara’nın okuma tutkusundan da söz ediliyor. Özellikle “Anna Karenina’nın Feneri” adlı bölümde, dönemin romancılarının eserlerinde sıklıkla kadın-okur profiline yer vermesinin bilinçli bir tercih olduğunu belirtiyor Piglia. Gerek kadın karakterlerin toplumun güçlü bir simgesi olarak ele alınmasını gerekse romanlarda kitap okuyan veya yazan kadınların artmasını olumlu bir süreç olarak ifade eden yazar, Madam Bovary’le birlikte bu zincirin iyice güçlendiğini de ayrıca ekliyor. Kitabın hemen her bölümünde yazarlar ve sevgilileri arasındaki ilişkiler de farklı bir bakışla sunuluyor. Joyce ve Nora, Kafka ve Felice, Tolstoy ve Sophia arasındaki bağın edebiyatla güçlendiğini ve bir yerden sonra da yazıyla ilerlediğini, bittiğini savunuyor Piglia.

Son Okur, iyi bir okur olma yolunda ilerlemek isteyenler için edebiyat tarihinden ilgi çekici anekdotlar sunuyor ve büyük yazarların hayatlarına ve yazdıkları eserlere farklı bir gözle bakma şansını da tanıyor. 

Arka Kapak dergisi 33. sayı