Sercan Zorbozan

Bir politikacı düşünün. Biyografisini yazan kişi onun için, “İhanet edecek kimseyi bulamazsa kendi kendine ihanet edecek kadar ihanete yatkın” diyor. Ve ekliyor:

“Rastgele ihanet eden biri değil. Tam bir ihanet örneği. İhaneti dahilik yapabilmiş bir mizacı vardır.”

Joseph Fouche’den bahsediyoruz. Lyon Lasabı, Fransız Devrimi döneminde Konvansiyon’un en sessiz ama en tehlikeli ismi, Lyon Kasabı, Napolyon Bonaparte’nin Güvenlik Bakanı.

Fouche’nin hayat hikayesini, Stefan Zweig’in “Fouche” kitabında ayrıntılarıyla okuyacaksınız o yüzden burada biyografisinden ziyade politik kimliğinin bir analizini yapmaya gayret göstereceğiz. Fouche her şeyden önce çağının yansımasıdır, Fransa’da krallık rejiminin sona erip Robespierre’lerin, Danton’ların “Eşitlik ve Adalet!” sloganıyla ortalığı birbirine kattığı günlerde Fouche, kıvrak zekası ve bir cesetten daha sakin sinirleriyle basamakları hızla tırmanmış, verilen her görevi eksiksiz yerine getirmiş –hatta fazlasını bile yapmıştır, Lyon’daki ayaklanmayı bastırırken binlerce kişiyi öldürmüştür, Montaigne, denemelerinde bu konuyu lanetler okuyarak işler- ama bu arada sadece kendisinin ve muhataplarının bileceği ittifaklar kurmaktan da geri kalmamıştır.

Neden? Parasızlıktan mı? Hayır. Şan, şöhret eksikliği mi? Fouche, Fouche olmasını zaten silik görülen kişiliğine borçludur.

Güç, Joseph Fouche’yi öylesine zehirlemiştir ki ona ulaşmak için kişisel kariyerinin doruk noktasında bile kendisini yakabilecek adımlar atmaktan çekinmemiştir. Politik gücün getirdiği ruhsal tatmin hissi, onu dünya siyaset tarihine kanlı harflerle yazacak bir kişilik haline getirmiştir.

Bir kez ihanet eden hep ihanet eder. Tarihin değişmez kuralıdır, ihanetin çemberinden geçen, tamam kurtuldum dediği an, arka arkaya birçok ihanet çemberinin daha olduğunu dehşetle fark eder ve o çemberlerden geçe geçe hayatını tamamlar. Şeytanla yaptığı pazarlığı kaybetmiştir, ruhunu satar. Öldüğünde bir mezar taşı olmaz, sadece arkasından, “Hain!” diye tükürülür.

Hugo, Fransız Devrimi’nin röngtenini çektiği 1793 Devrimi romanında Fouche için, “Şeytan ruhlu, ölü suratlı” diye yazmıştı…

Fouche, Konvansiyon’un oturumlarında sadece birkaç kez konuşmuştur, o Konvansiyon ki binlerce ölüm kararının çıktığı, hatta otuz altı saat süren meşhur oturumlarda uyuyakalan vekillerin ara ara gözlerini açıp, “Ölüm!” diye sayıklayıp tekrar uykularına döndükleri, barbarlığa karşı vahşetin uygulandığı bir yerdi. Ama o işlerini hep perde arkasından yürüttü. Kararlarını hep tek başınayken aldı. İttifaklarını ise en geniş katılımla, kendisinin de en az risk alabileceği şekilde oluşturdu. Bunlardan sadistçe bir keyif alıyordu, şeytan ruhlu diye boşuna denmemişti Fouche’ye. Güvenlik Bakanlığı yaptığı günlerde, Napolyon’a karşı darbe girişiminde bulunacak herkesi, Napolyon’un da hazır bulunduğu bir akşam yemeğine davet eder, darbeden sadece bir gün önce! Katılan herkes, olan bitenden habersiz Napolyon’a ve kendilerine ölümcül mesajını verip sırıtmakta olan Fouche’ye bakarlar. Sırtlarından soğuk bir ürperti geçer, girişim askıya alınır…

Fouche, böyle bir adamdır…

Siyaset arenası, ihanetin ve zorda kalınca kendine bile ihanet edebilecek kişilerin yer aldıkları tehlikeli bir yer. Her zaman Fouche’ler var olacaktır ve her zaman ihanet.

Bu ürüne babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.