Merve Akbaş

İNSAN VE YER ARASINDAKİ İLİŞKİ

Sharr’in eserine yoğunlaştırılmış özet bir cümleyle başladığını söyleyebiliriz: “Bu kitap bir insan ve yer arasındaki kuvvetli ilişki hakkındadır.” Heidegger’in fikir pratiği, erken dönem derslerinden son ve esrarengiz metinlerine kadar burada, yani kulübede şekillenir. Burası Sharr’ın de söylediği gibi onun için bir lokasyondan daha fazlasıdır. Filozof için burası bir “diyalog partneri”dir. Modern dünyadan, teknolojinin her türlü imkanından uzaktır. Ancak kulübe bu zorlukların yanına filozofa “düşünmek” için fırsatlar sunar.

Heidegger sıklıkla bu küçük kulübesinde inzivaya çekilerek yaşam koşulları üzerine düşünceler geliştirir. Kulübe ona göre kutsal bir güzelliğe sahiptir. Sağladığı koşullarla da doğru düşünmeye ulaşılabilir. Doğru düşünme varlık olgusu ve onun izleriyle uyumludur. Kendi gölgemiz, tepelerin uzaktan görünüşü, kuş cıvıltıları veya ırmağın şırıltısı bize kendi “mucizevi” varlığımızı hatırlatır. Bu anımsamalar yani izler ortaya çıktığında ise bir soluklanma yaşarız. Filozofa göre bu soluklanma anları insanın cüzi meseleleri aşmasını sağlayacaktır. Yıllarca bu düşünceler içinde çalışır. 1934’te ise bir yazı kaleme alır: “İnşa Etme Oturma Düşünme.” (virgülsüz) Bu makalede, modern gelişmelerin bu kavramların arasına girmiş olduğunu söyler. Ona göre olması gereken ve eskiden olan, varoluşun muazzamlığı bu üç kelime arasında kurulan ilişkiyle ortaya çıkabilir. Biz bunu, ideal kulübede, yani filozofun yaşamında somutlaşmış biçimde görebiliriz. Sharr ise bize bu kulübenin çepe çevre hâlini, bu hâlin de filozofu nasıl etkilediğini anlatır. Bu yaparken mekanın bireyi nasıl yönlendirdiğini de söyler. Yani, teknolojiden, modern olandan uzak bir yaşamın bizi varlığımızın kendisine yakınlaştıracağını ve böylesi bir yakınlıkta gerçek anlamı bulacağımızı deneyimleriz.


Heideggerin Kulübesi
Adam Sharr
Çevirmen: Engin Yurt
Dergah Yayınları

Sharr bize bu ilginç mabedin hikâyesini de aktarır. Ayrıntılar az olsa da bilindiği kadarıyla arazi çok ucuza alınır. İnşaatı filozofun eşi yönetir. Bir mimarın olaya dahil olup olmadığı da belirsizdir. Yapı tamamen ahşaptandır. Sadece Heidegger’in kulübenin planlanmasıyla ilgilenmiş olduğu varsayılır. Filozof genellikle yalnız başına kaldığı bu mekanda bazen arkadaşlarını, bazen de öğrencilerini ağırlar.

Heidegger için kulübeye dair düşüncelerin her şeyden öte manevi bir yönü vardır. Belki de tam bu nedenle mektuplarında şehirdeki yaşamından “aşağısı”, kulübe için ise “yukarısı” tabirlerini kullanır. Hatta, kulübedeki yaşamını bırakmak istemediği için Berlin’deki felsefe kürsüsü teklifini reddeder. Onun için asıl tartışma, insanların “aşağıda” yani akademide yaptıkları tartışmalar değildir. Asıl tartışma “kendi aklı, dili ile bölgenin zorlu fiziksel koşulları ve ikliminin bir ıssızlıkla karşılaşmasıdır.” Gerçek anlamı bu ortaya çıkaracaktır.

FİLOZOFUN ZİHNİNE BİR GEZİ

Adam Sharr, kulübenin planları ile birlikte görüntüler vererek Heidegger hakkında çok önemli bir kaynağı bizlere sunuyor. Yazara göre bu kulübe filozofa çok özel bir felsefi çalışma imkanı sağlar. Bu da onu felsefe ve yer bağlamında düşünmeye, bir sonuca ulaşmaya iter. Her şey bir yana kitabın okuru için şunu söylemek mümkün: Sharr, siz sayfaları karıştırırken Heidegger’in gizemli dünyasının kapıları açmakla kalmıyor, oraya bir gezi düzenlememize de imkan sağlıyor. Yani kitabı okurken gözlerinizi kapatıp, Alplerin eşsiz manzarası, pınarın ve rüzgarın sesiyle bir filozofun düşüncelerine ortak oluyorsunuz.

Arka Kapak dergisi 19. sayı