Barış Saydam

Meksikalı yönetmen Alfonso Cuaron, Frances Hodgson Burnett’in romanından daha önce pek çok kez beyazperdeye uyarlanan Küçük Prenses (A Little Princess, 1995) filmiyle ilk uzun metrajlı filmine imza atar. Burnett’in eserinin şimdiye kadar yapılan uyarlamaların içerisinde en beğenileni olan bu uyarlamadan sonra, Cuaron bu sefer de Charles Dickens’ın meşhur hikayesi Büyük Umutlar’a el atar. Büyük Umutlar (Great Expectations, 1998) filminde bol yıldızlı kadrosuna rağmen istediği başarıyı yakalayamayan yönetmen, ilk filminden sonra hayal kırıklığı yaratsa da, bu filmden üç sene sonra gelen Ananı da! (Y tu Mama Tambien, 2001) filmiyle rüştünü ispat eder. İki yeni yetme delikanlının cinsellikle örülü, hafif ve eğlenceli maceralarının anlatıldığı yol filmi, Diego Luna ve Gael Garcia Bernal gibi iki yetenekli genç oyuncunun sürüklediği eğlenceli bir seyirlik olmasının yanında tüm dünyada hatırı sayılır bir başarı yakalar.

Cuaron’un en büyük özelliği, normalde her filmde olması gereken bir özellik olmasına rağmen, bugün pek az filmde gördüğümüz atmosfer yaratmadaki başarısıdır. Harry Potter serisinde yönettiği filmde (Harry Potter ve Azkaban Tutsağı, 2004), karanlık bir atmosferi başarıyla yansıtabildiğini gösteren yönetmen, Son Umut (Children of Men) filminde de Harry Potter ve Azkaban Tutsağı’na benzer bir şekilde karanlık bir dünya profili çizer.

Film, sürekli patlamaların yaşandığı, merkezi otoritenin insanları kaba kuvvet kullanarak denetlemeye çalıştığı, insanların bireysel özgürlüklerinin sınırlandığı, mültecilerin sokak hayvanları gibi kafeslerde tutulduğu, iyinin ve kötünün ayırt edilemediği, dumanlı ve karanlık bir gökyüzünün hiç eksik olmadığı kaotik bir dünyada geçer. Kadınların kısırlaşarak yeni çocuk dünyaya getiremediği ve insanlığın umudu olan çocukların varlığının bile unutulduğu, umutsuzluğa sürüklenen bir dünyada, yönetmen yine de bir mucize yaratarak insanları etrafında birleştirir. Doğal afetler, salgın hastalıklar, savaşlar, ideolojik çatışmalar gibi daha bir sürü soruna rağmen, insanlığın aslında bütün bunların üstesinden gelebileceğini gösterir. İlk tahlilde bu iyimser ve romantik bir bakış açısı olarak algılanabilir; fakat yönetmen yarattığı karanlık ve kaotik atmosferle ana fikrini filmin altmetinde vermeyi başarır.

Cuaron bir yandan bir bilimkurgu hikayesi anlatırken, öte yandan da günümüz insanlarının yaşadığı sorunları filmine yedirmeyi ihmal etmez. Günümüzün bütün önemli sorunlarını filmde de görmek mümkündür. Otoriter hükümetler, kişisel özgürlüklerinden mahrum edilmiş vatandaşlar, insan olarak kabul görmeyen göçmenler, teknolojinin egemenliği, doğal afetler ve salgın hastalıklar karşısında insanoğlunun çaresizliği… Bütün bu bilindik meseleleri, umuda yolculuk temasıyla birleştiren ve bunlara karanlık bir arka plan yaratan yönetmen, anlatım için kullandığı teknik araçlara hakimiyetine rağmen filmin hikaye anlatımını asla geri plana düşürmez. Filmin en büyük artılarından biri de budur. Film süresince, hiçbir zaman gelecekte geçen, bol efektli bir kovalamaca filmi izlediğimiz hissine kapılmayız.

Filmdeki başkarakter Theo, Kee’ye yardım etmesine rağmen aslında bütün yaptıklarını isteksizce yapan bir anti-kahraman görünümdedir. Çok trajik bir geçmişi olmasına rağmen bununla baş etmeye çalışan, fakat hala arada kendini kaybeden, herhangi bir şeye güveni ve isteği olmayan, yaşayan ama niçin yaşadığını sorgulamayan çok katmanlı bir karakterdir. Filmin gidişatı gibi onun da olaylar karşısındaki tavırlarını önceden kestirmek güçtür. Yeni doğan bebekle birlikte başlatılan umuda yolculuk, Theo’nun bu karmaşık karakteriyle içsel bir yolculuğu da beraberinde getirir. İnsanoğlunun geleceği olan çocukların doğmaması bir umutsuzluk dalgası yaratırken, kendi geçmişi nedeniyle genelden farklı bir umutsuzluğa sahip olan Theo’nun kendi içindeki karmaşası da yakın çekimlerle izleyiciye aktarılır. Macera filmlerinin klişe kahraman prototiplerinden uzak, gelecekte yaşamasına rağmen günümüz insanın sorunlarından mustarip bu anti-kahraman karakteri, filmi diğer benzerlerinden ayıran önemli etkenlerden biridir. Hikayesindeki açılımları, sürprizlere açık senaryosu, hiç düşmeyen temposu ve karanlık fonuyla öne çıkar. Türdeşleri gibi sırtını klişelere dayayan, yavan, gücünü özel efektlerinden ve dinamik kamerasından alan basit bir seyirliğin ötesine geçer.

Yönetmen: Alfonso Cuarón
Senaryo: Alfonso Cuarón, Timothy J. Sexton, David Arata, Mark Fergus, Hawk Ostby
Yapım yılı: 2006, İngiltere, ABD, Japonya