Sabri Akgönül

Gottfried Hagen, Bir Osmanlı Coğrafyacısı İşbaşında: Kâtip Çelebi’nin Cihannümâsı ve Düşünce Dünyası adlı kitabında Kâtip Çelebi’nin entelektüel “modus operandi”sini (çalışma yöntemini) inceliyor. Cihannüma’yı merkeze alan Hagen, Çelebi’nin orijinal katkılarını ve döneminde nasıl algılandığını araştırıyor.

Turfanda Bir Oksimoron: Bağnaz Çağ’ın İlerici Düşünürü

Halil İnalcık 17.yy arifesindeki Osmanlı düşünce dünyasını Kadızâdeliler ile Sivâsîler arasındaki tartışmalara ve İstanbul Rasathanesi’nin yıkılması gibi tekil bir olaya indirgeyerek “bağnazlığın zaferi” şeklinde tasvir eder. Tarih yazımının şakaklarına mıhlanmış muzır diyalektik böyle işliyordu: Bu yüzyılın sonlarına doğru Hıristiyan Avrupa’da “aklın mutlak zaferi” ilan edilirken, İslâm dünyası bu ilanın ters simetrik unsurlarına tâbi tutulup payına düşen “bağnazlığın zaferi” ile yola devam etmeliydi. Bilim tarihi araştırmalarında yok sayılan yahut İslâm dünyasındaki bilim pratiklerinin şedit birkaç cümle ile geçiştirildiği asırlar başlıyordu.

Fakat Kâtip Çelebi namında bir âlim vardı bu “bağnaz” çağda, üstelik Avrupalı Gerardus Mercator’un Atlas Minor’unu Mehmed İhlasî ile birlikte Latinceden Türkçeye çevirmişti. Buna kayıtsız kalmak olmazdı. Bu âlim ve eserleri gerçek idiyse, içinde yaşadığı çağa yakıştırılan karanlık sıfatlarda bir sorun olmalıydı. Cari tarih yazımının kurallarına uymayan bir örnekti bu ve derhal icabına bakılmalıydı. Çare bulundu: İstisna kuralı devreye girdi ve bu âlim bir mucize, evveli ve ahiri olmayan bir isim olarak tanınmaya başlandı. Çağ aynı süflî sıfatlarla isimlendirilmeye devam edilecekti ve fakat Kâtip Çelebi’ye yeni sıfatlar yakıştırıldı: ‘çağının ötesinde bir âlim’, ‘Batıya açılan ilk pencere’, ‘çığır açıcı eserler kaleme alan müellif’, ‘çağı ile çatışan ilerici aydın’ vs.

Neyse ki Hagen’in kitabına göre, Kâtip Çelebi başarılı ama çağının “tipik” bir düşünürü idi. Kâtip Çelebi’ye bir mucize, yaşadığı çağa ise bir ucube muamelesi yapmayan Hagen, Kâtip Çelebi’nin Cihannümâ’sını merkeze alarak hayat hikâyesini, içinde yaşadığı zaman-mekân şartlarını, eserlerini, çalışma tarzını, bir eseri vücuda getirme şeklini ve coğrafya bilimine yaptığı katkıları vukufiyetle inceler.

17. Yüzyılın Düşünce Ufku

Klasik gelenekte bir âlim ele aldığı konuyu bidayetinden kendisine kadar gelen tartışmaları inceledikten, eski birikimi tashih edip güncelledikten sonra yeni bir şey söyler. Başka bir ifadeyle, yeni kavramının muhtevası eskinin tadilatı (restorasyonu) ile belirlenir. Modern bir araştırmacı olan Hagen, çalışmasında izlediği yol yordam ile bu yöntemi canlandırır. Hagen, Kâtip Çelebi ve 17. yüzyılın düşünce ufku hakkında yazılmış tüm kaynakları ve geniş yazma literatürünü kullanarak sıkı örülmüş bir metin oluşturmuştur.

Kitabın ilk iki bölümünde Cihannümâ’nın yazıldığı dönemin siyasî ve idarî yapısı, medreselerin ilmî örgütlenmesi, İslâm dünyasındaki coğrafya ve kozmografya literatürü birbirleriyle ilintilendirilerek anlatılmıştır. Müteakip üç bölüm doğrudan Cihannümâ’nın oluşturulma serüvenine; farklı müsveddelerine ve teliflerine, eserin farklı nüshalarında bolca bulunan sahh, minhu ve derkenarların yorumuna, çalışma sırasında değişen coğrafya kavrayışına, metnin temel kavramlarına, kaynakların nasıl toplanıp tanzim edildiğine ve coğrafya literatürüne yaptığı orijinal katkılara odaklanmaktadır. Son dört bölümde ise Kâtip Çelebi’nin düşünce dünyasının ana unsurları irdelenmiştir: Müellifin çalışma ilkeleri ve usulü, dil becerisi, kaynakların tedvinindeki titizliği, bilim algısı, kullandığı kaynakları tenkit ederken başvurduğu yöntemler anlatılmaktadır.

Hagen ele aldığı eserin –Cihannümâ’nın– bilim ve düşünce tarihinde ifade ettiği değeri, orijinal katkılarını ve işgal ettiği konumu, eserin ilk telifi ile yıllar sonra yazılan ikinci telifi arasındaki mukayeseyi, eserin Kâtip Çelebi’nin kendi dönemindeki ve kendisinden önceki bilim ve düşünce dünyasıyla irtibatı, Cihannümâ’nın yazılmasının siyasî ve ilmî gerekçelerini, yazarın dünya tasavvurunu, kullandığı malzemeyi, kavramsal çerçeveyi büyük bir titizlikle resmeder.

Hagen’e göre, Kâtip Çelebi’nin Osmanlı düşünce dünyasındaki yerini ve önemini gerçekten tespit edebilmek için şu adımı atmak elzemdir: Onun ne bildiğini değil, nasıl düşündüğünü sormak. Yapılan araştırmanın tenkitli metin neşrinin yahut bir metnin özetini vermenin ötesine geçebilmesi için Kâtip Çelebi’nin bilgileri hangi bakış açısına göre seçtiği ve düzenlediği; hangi tanım ve bağlamları, hangi kıstasları kullandığı, hangi düşünce taslaklarını gündeme getirdiği sorularına cevap verecek bir araştırma programı izleğinde yol almak gerekir.

Cihannümâ’nın Alâmet-i Fârikası

Peki, Cihannümâ hangi sebeplerden ötürü müellifinin düşünme şeklini ve çalışma tarzını yansıtması bakımından diğer eserlerden ayrılır? Hagen’e göre iki sebepten ötürü Cihannümâ’dan başka bir eserde Kâtip Çelebi’nin çeşitli alanlardaki düşünce ufku ve düşünme şekli araştırılamaz: (i) Bu eserin telifi on yıldan fazla sürdüğü için yazma metnin defalarca kaleme alınması sayesinde müellif hattı sıkıca takip edilebilmektedir. Metnin derkenar notlarında ve hattında, müellifin topladığı malzemeleri nasıl organize ettiği, zaman içinde coğrafya kavrayışında yaşadığı gelişme ve kullanılan yöntemde bazı kırılmalar gözlemlenmektedir. (ii) İkinci sebep ise coğrafya disiplinin farklı bilimleri bünyesinde toplayabilme niteliğinden kaynaklanır; bir coğrafyacı olarak Kâtip Çelebi eserinde şehirleri ve siyasî oluşumları anlatırken bir taraftan tarih düşüncesini/yöntemini kullanır, diğer taraftan matematik, astronomi ve doğal bilimler yöntemleriyle birlikte eserine vücut kazandırır. Bu çok disiplinli çalışma yöntemini coğrafyaya uygulayan geleneğin ilk ismidir Kâtip Çelebi.

Batlamyus İle Kopernik Arasına Sıkıştırılmak

İslâm dünyasında üretilen matematik, astronomi ve coğrafya metinleri yahut bu disiplinlerin âlimleri incelediğinde, genel tavır şudur: İncelenen nesneye Batlamyusçu model ile Kopernikçi model arasında makbul bir yer bulmak. İlk model eskiyi, ikincisi yeniyi temsil eder. İncelenen nesne ilk modele yakınlaşırsa ya “gerici” bulunup incelemeye değer görülmez ya da arkaik bir çalışma addedilip Helenistik dönem ile Rönesans dönemi arasında bir boşluğa yama yapmak için kullanılır. İkinci modele yakın ise, heyecan verici bulunur ve “ilerici” olarak tesmiye edilir. Derhal onun Rönesans’a katkısı üzerine bir dizi önerme kurulur, Avrupa’daki Bilim Devrimi’ne katkı sağladığı için kıymetli bir konuma mazhar olur ve hatta bilimsel devrimin ilk müjdecisi olma payesi bile kazanır. İncelenen nesnenin kendinden menkul bir kerameti ve aslî bağlamı soruşturulmaz.

Hagen bu mayınlı araziye girmekten kurtulamamasına rağmen çalışma nesnesini zikredilen iki model arasına sıkıştırıp biçimsiz bir hale getirmekten bilinçli olarak kaçınır. Kâtip Çelebi’nin dünya tasavvurunun kendi iç rasyonel ve mantıkî yapısını incelemeye gayret eder. Yer yer birkaç mayın patlatsa da son tahlilde İslâm bilim düşüncesi araştırmacılarına katkı sunacak bir kitap hazırlamıştır.

Esasen bir döneme, bir yazara ve bir esere yönelen Hagen’in çalışması yöntemi, tertibatı ve iş tutma biçimiyle farklı dönem-yazar-eser’lere uygulanabilecek güçlü bir araştırma programı ve çalışma metodolojisi örneği sunmaktadır. 

Bir Osmanlı Coğrafyacısı İşbaşında Gottfried Hagen Küre Yayınları

Bir Osmanlı
Coğrafyacısı İşbaşında
Gottfried Hagen
Küre Yayınları