Fırat Demirel

Pürdikkat, odaklanarak çalışma becerisinin önemini ve gerekliliğini ortaya koyan oldukça işlevsel bir kitap. Özellikle internet bağlantılı çalışan 21. yüzyılın modernlerine hitap ediyor ve derinleşerek çalışmanın stratejilerini, kurallarını, yöntemlerini anlatıyor. Akademisyen yazar Cal Newport, geçmişten aldığı örnekleri kendi deneyimleriyle harmanlayıp pürdikkat çalışma konusunda reddedilemeyecek bir savunma yapıyor.


Pürdikkat
Odaklanma Becerisini Nasıl Yitirdik, Nasıl Geri Kazanabiliriz?
Cal Newport
Çevirmen: Onur Öztürk
Metropolis Yayınları

Odaklanmak, yani dikkati bir nokta veya bir iş üzerinde toplamak başlı başına bir meziyet. Hatta avcı-toplayıcı dönemlerde zorunlu bir yetenek olduğu söylenebilir. Zira yaşamı devam ettirmek, avınıza veya korunmaya ne kadar odaklandığınızla yakından ilgiliydi. Ancak insanoğlu doğaya hükmettikçe durum değişti. Açlık ve barınma ihtiyacını kolayca karşılayan modern insanın odaklanma gereksinimi hayat memat meselesi olmaktan çıktı. İnternetin zihinleri sürekli meşgul ettiği günümüz dünyası ise odaklanmanın ne demek olduğunu çoktan unutmuş durumda. Günümüzde odaklanarak çalışmak üzerinde çok durulmayan ve fakat önemi giderek artan bir yetenek.

Carl Jung ve Bill Gates, derin odaklanmaya inanan ve bunun getirdiği üstünlüğü taşıyan isimlerden sadece ikisi. Elbette pürdikkat çalışarak psikanalizde çığır açacağınızı veya teknoloji sayesinde dünyanın en zengini olacağınızı iddia etmiyorum. Fakat derinleşerek çalışmak nitelikli bir verimliliğin ve mutlu olmanın anahtarlarından biri. Cal Newport’un Pürdikkat adlı kitabı da işte bu konuyu ele alıyor ve detaylı şekilde inceliyor.

Cal Newport, odaklanarak çalışmanın önemini yeniden gün yüzüne çıkarmak isteyen bir akademisyen. Pürdikkat, çalışabilmenin zanaatkarlık/ustalık gibi teknoloji öncesi işlere ait olduğunu ve insanlığın kültürel tarihinde kökleşmiş değerlere dayandığını ifade ediyor. Fakat pürdikkat çalışabilmeyi geçmişe hapsetmiyor. Yani teknolojinin zihnimizi bozguna uğratmasına engel olmak mümkün. Fakat Newport’a göre atılması gereken ilk adımlardan biri teknopol (technopoly) bakış açısından kurtulmak. Teknoloji fetişizmi olarak adlandırabileceğim bu kavram, iletişim kuramcısı Neil Postman tarafından “yeni teknolojilerin ne getirip ne götürdüğüyle ilgilenmemek ve ortaya çıkan sorunların yeni çözümlerle dengelenememesi” olarak tanımlanıyor. Yani her yüksek teknoloji ürününün muhakkak iyi olduğunu varsayıp ötesini düşünmemek.

Newport’ın kitabı işte bu internet merkezci teknopol kültüre meydan okuyor. Dikkat dağınıklığı yüzyılındaki beynimizi, küçük işlerden ve sayısız uyaranın diktatörlüğünden nasıl kurtaracağımızı anlatıyor. Çevrimdışı olmanın önemini ve dış uyaranlara kendimizi nasıl kapatmamız gerektiğini anlatan Newport, hayata anlam katan bu çalışmayla zihinleri bu anlamda yeniden diriltmeye çalışıyor. Zaten kitabı dikkat çekici ve etkili kılan da bu. Yazar, on yılı aşkın süredir pürdikkat çalışmayı özümsemiş bir akademisyen. Okuyucuya bizzat tecrübe ettiği ve bırakmaya hiç niyetlenmediği çalışma tekniklerini anlatıyor. Odaklanarak/derinleşerek çalışmanın sadece mekanik bir üretkenlik katalizörü olmadığını, samimi ve işlevsel bir dile ortaya koyuyor.

Newport, herkesi bu konuda değiştiremeyeceğinin farkında. Bu yüzden herkesin kendi çalışma tarzını keşfetmesi gerektiğinin altını çiziyor. Odaklanarak çalışmanın acemiler için günde bir saatten başlayan denenmesi gerektiğini, ustaların bile günde dört saat odaklanarak çalışabildiğini söylüyor. Bu genel teoriye göre küçük işler, pürdikkat çalışma seanslarının dışında halledilmek zorunda. Ancak günde 4 saatten fazla odaklanarak çalışmak isteyenlere de sırtını dönmüyor. Daha sıkı ev daha yalnız çalışmak isteyenler için keşiş/tarzı çalışma biçiminin var olduğunu da hatırlatıyor. Özellikle kitabın ikinci bölümündeki odaklanma ve çevrimdışı çalışma tavsiyeleri uygulayabilenler için ciddi bir üretkenlik vadediyor.

Eğer daha üretken ve anlamlı bir sürmeyi hayat istiyor fakat başaramıyorsanız, Onur Öztürk’ün güzel çevirisiyle Metropolis Kitap’tan çıkan bu değerli esere göz atmayı unutmayın derim. Aksi halde teknolojinin boğucu atmosferinde zamanın nasıl geçtiğini bile anlamayacaksınız… 

Arka Kapak dergisi 26. sayı