Behçet Akgün

Kelimelerle ördüğünüz ilmekle kimi infaz edeceksiniz ya da ayaklarınızın altındaki tabureye tekmeyi hangi kelime atacak? Kelime; en acı veren silahtır. Hedefindeki kişiye ömrünün en büyük zulmünü yaşatabilir. İşte bu yüzden namlunun ucundaki de sıradan bir suçlu olmamalı. Niye böyle başladık? Keşke dünyadaki tek silah kelimeler olsa. Şu hale bakar mısınız? Evrende yaşayan bütün canlılar için ayrı ayrı silah var. Herkes muhatabına uygun silah seçme derdinde. Lakin sadece en akıllılar kendilerine silah olarak kelimeleri seçer. Çünkü önemli olan karşındakini yok etmek değil, onun içindeki belki nefreti, kirliliği belki de kendine olan karşıtlığı yok etmektir. Düşünsenize, bir ülke durup dururken neden başka bir ülkeye savaş açsın ya da niye bir insan her dediğine katılan bir kişiyle kavga etsin ki? Asıl mesele bu işte; karşıtlık. Silahları ateşleyen, kılıçları kınından çıkaran mesele. İşte böyle bir durumda ihtiyaç duyulan, diğer silahları saf dışı bırakan ve dünyada hedefini şaşmayan tek silah “Kelime”dir.

İçinde kelime olan her şeyin bir hedefi vardır. Eğer hedef değilseniz istediğiniz kadar okuyun isabet almazsınız. Her söz sadece muhatabına varır. Kelimeler, ruhu olan, karmaşık ve akıllı silahlardır. Bazen tesirini bir anda bazen de zamanla karışıp daha güçlü olarak çok sonra hissedersiniz. Aslında böylesi silahlara hedef olmak da ayrıcalık katar insana. Kelimeyle muhatap- lık kavgada asil bir yere sahip olmak demektir.

Kelime güçlüyü daha da güçlendirir; zayıfı ise yok eder. Düşmansanız alelade değil en büyük düşman olmalısınız ki sizin için seçilen silah da aleladelikten uzak olsun. Bu yüzden güçlü devletler istila edecekleri ülkeye aralıksız kelimelerini yağdırırlar. O kelimeler evlere, ekranlara, tabelalara; en çok da gözlere ve kulaklara düşer. Düştüğü yerde de tamiri çok zor enkazlar bırakırlar. Peki, ne yapmalıyız? Bu kelimelerden kendimizi nasıl koruyacağız? Yok mu bizim de kendimizi savunacağımız kelimelerimiz? Elbette var. Hem de tüm dünyayı hâkimiyetimiz altına alacak kadar kudretli kelimelere sahibiz. Sanırım sadece bu kelimeleri kullanabilecek yeterli sayıda kalifiye elemana sahip değiliz. Gençlerimiz çoğu zaman bizim kelimelerimiz karşısında hayranlık duyuyorlar fakat bunları nerede ve nasıl kullanacaklarını bilmiyorlar. Bunun da tek çaresi okumak. Bir neslin, kelimeyle olan mücadelesinde en güçlü yardımcısı okumaktır. Merak ederek okumak, eline geçirdiği kitabı ya da dergiyi kapağına bakarak veya etrafından duyduğu sözlere bakarak değil de içine dalarak okumak.

Bir kelimenin gücü yalnızca etrafındaki kelimelerle fark edilir. Bu da kitap ve dergilerin yardımıyla olur. Vesselam bu dergi ve kitaplar okundukça da kelimler güçlenir, gençlerimiz o beklediğimiz donanıma sahip olur. İlkokuldan üniversiteye, hatta son nefese değin hep güçlü olur kelimelerimiz.
Konuştuğumuz ilk kelime anne ve babamız üzerinde ne kadar güçlü ise edeceğimiz son kelam da muhatabına o kadar güçlü varacaktır. İnsan son kelimesini söyledikten sonra artık başka kelimeler için ne gücü ne de zamanı vardır. Ve artık kendisi için yeni bir dünya başlamıştır. Bundan sonra, edeceği değil daha evvel ettiği kelimelerin sorumluluğu başlayacaktır.

İşte insan için en gerçek kelime: ÖLÜM! Bir bitiş ve bir başlangıç. Bitişe kadar söylenen kelimelerin hesabını vereceğimiz başlangıç. Kelimelerin birleşip insanın eninde sonunda yüzleşeceği bir gerçek olan ölümü anlattığı bir kitap: Ölüm Ne Renk? Hayatımızı hangi tonda yaşadığımızı biliriz fakat ölümün bize hangi renkle görüneceğini bilemeyiz. Dünyaya ne kadar önem vermemiz gerektiğini bize ölümle anlatan kelimeler. Kelimeler demiştik ya dostlarım; “renk” ne güzel bir kelimeydi. Onu ölümle bağdaştıramayacağımız kadar güzel… Bu iki kelimeyi nasıl mı buluşturmuş yazar? Bu sorunun cevabı olan kelimeleri nerede bulacağınızı biliyorsunuz.

0000000437688-1

Ölüm Ne Renk?
İ. Serdar Kaya
Karatay Akademi

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 15.sayısında yayınlanmıştır.