Hasanali Yıldırım

Gorki hakkındaki ünlü yazısında Aragon, gündelik gerçeklik ile sanat gerçekliği arasındaki ayrımdan söz ederken şöyle der: “Gerçekçi bir yazar, olanı değiştirmez, ona ışık tutar.”

Kurmaca türünün prensi durumundaki romanın ülkemizdeki -onca görmezden gelinmesine karşın- bilindik temsilcilerinden biri durumundaki Kemal Tahir için (sanki özellikle onun için) söylenmiş gibi bir cümle. Kurmaca… Buna karşın gerçeğin ta kendisi. Hâlbuki sanat, artık gerçekten, gündelik gerçeğin yeknesaklığından, insan için görünmez denizlerin bilinmez kıyılarında kurulmuş bir liman değil miydi?

Sahiden de Kemal Tahir’in roman üzerine söylediklerine bakıldığında görülecek ilk öğe, ısrarla gerçekçi bir romancı sayılması gerektiğine dair ısrarlı vurgusu. Kemal Tahir’in romanlarına bakıldığında da görülecek ilk öğe, gerçekçi ama gerçeğin değişkenliğinin ayırdına varmış bir yazarın, gerçeğin değişkenliklerinin izini sürmesi ve her evrede yeni bir gerçeğe ışık tutmaya çalışması… Öyleyse bir kurmaca metin yazarı, bu bitimsiz gerçek arayışının bir arapsaçına dönmesinin önüne nasıl geçecektir? İşte bu sorunun uzun boylu ve bir ırmak romana dönüşen kurmaca metinlerindeki somut karşılığını bulacağımız en iyi Türk yazarı Kemal Tahir.

Soru: Sanatçının, çağının toplumsal, siyasal olayları karşısındaki davranışı nasıl olmalıdır?

Cevap: Sanatçı, bugün çağının toplumsal, siyasal olayları karşısında yüzde yüz taraf tutmak zorundadır. Yüzde yüz taraf tutan bir sanatçının davranışını da tuttuğu tarafın genel durumu tayin eder. (Notlar / Sanat Edebiyat 1, s. 51).

Soruyu karşılayan belli: Kemal Tahir; peki ya soran? O da kendisi. Çünkü uzun tutukluluk günlerini kısaltmasa bile verimini çoğaltan yazı çalışmaları sırasında, sanki kendisiyle söyleşiliyormuş gibi yaparak, kimileyin kendi kendine sorduğu sorulara karşılıklar verdiğini, bu karşılıkları bir makale formatına büründürmeden notlandırdığını ve o notlardan hareketle yazılarını yazdığını, bu yolla da düşüncelerini zihninde öğüttüğünü biliyoruz. Sanat ve edebiyat üzerine düşüncelerini de bu notlarda buluruz.

Aynı Yazı Kaç Kere Yazılmalı?

Neler mi var bu notların arasında? Bir sanatçının, sanat üzerine de düşünen bir sanatçının yolunu ışıtan düşünce arkları… Küçük bir örnek:

Aynı metinde yer alan çok önemli bir öğüt de şu: “Bir şeyden sahiden korkmalıyız: Bizim memleket, daha doğrusu bizim sanat çevrelerimiz, her yeni Türk sanatçısına kolay nam kazandırır, kolay pâye verir. Oysa nam kazanmak, sorumluluk yüklenmenin başlangıcıdır. Bizdeyse, şimdiye kadar kolay nam kazananlar, nam kazandıktan sonra oturur, bu namı, yani kendi kendilerini yerler. İşte bundan korkmalıyız.” (Notlar / Sanat Edebiyat 1, s. 52).

Her sanatçının, hem de iyi sanatçının sanat üzerine düşünmediğini, üstelik böyle bir zorunluluğun da olmadığını biliyoruz. Sanat üzerinde düşünen bir sanatçı ile sanatı üzerinde düşünen sanatçı arasında bir ayrım yok ama sahici sanatçı ile kendini öyle sanan arasında ciddi farklar var.

“Gerçek sanatçı ile sanat amatörü arasındaki fark, -ne kadar aykırı görünürse görünsün-, birincisinin her yeni eseriyle büyük planını biraz daha geliştirmekte oluşu, ikincisinin ise bütün eserlerinin, -ayrı ayrı değerleri olsalar bile- önlerinin kapalıya doğru birikmesidir. Yani birincisi gelişmeye ve bütüne doğru giderken, öteki tıkanmaya, yani dağılmaya doğru gitmiş olur. İkinci sınıf sanatçıların, çağlarında ne kadar beğenilip gürültü koparsalar da kısa zamanda, kesinlikle -bir daha dirilmemek üzere- unutulmaları bundandır.” (Notlar / Edebiyat Sanat Notları 3, s. 11).

Sanat ve edebiyat üzerine düşünceleriyle uygulamaları arasında birebir uyum bulabileceğimiz bir yazar Kemal Tahir. Örnek mi? Türk Romanı başlıklı yazısını tam 50 kez yazmaya başlar ama ne ki 50’sini de beğenmez ve bu yazıyı yayımlamaz. Peki nasıl yorumlayacağız bu durumu? Yalnızca tipik sanatçı titizliği mi? Yoksa konusuyla cebelleşme, sanatçı tatminsizliği, daha iyiye taliplilik; en çok da yazmanın gerçek anlamına yakınlaşma arzusunu mu arayacağız bu tavırda?

Sanatta İade-i İtibar

İlk bakışta yazma kıvamını arama gibi görünen, ne ki biraz derinine inildiğinde, zaten diline pelesenk ettiği o ünlü “gerçeğin değişkenliği”ni değişkenliği içinde gerçekleştirme arzusu şeklinde yorumlanacak bu tavır, Kemal Tahir’i ilk gençlik yıllarındaki dostlarından da, birçok dava arkadaşından da uzaklaştırır. Çünkü o kendisine ülkeyi kurtarmak için bambaşka bir yol seçmiştir: İmparatorluk kurmuş milletine sanat ve düşünce alanında iade-i itibar…

“Niçin yazıyorsunuz?” sorusuyla kaç kez karşılaştı ve bu sorguyu nasıl geçiştirdi bilmiyoruz ama ne diye roman yazmayı seçtiğini şöyle anlatıyor: “Ben romanlarımı Batılı efendiye ‘Efendimiz, bunalımdasınız! Alınız, bununla biraz avununuz, eğleniniz!’ diye yazmıyorum. ‘Beri bak hayvan! Soyguncu olduğun için bunalımdasın! Seni bu bunalımdan ya ölüm kurtarır ya soygunculuğa karşı çıkman! Bak, sana senden üstün insanı gösteriyorum! Bunaltın artsın.’ diye yazıyorum. Yani, Tagor, İvo Andriç, Kazancakis gibi satılmış alçaklar gibi değil, doğunun gerçek devrimcileri gibi…” (Notlar / Sanat Edebiyat 1, s. 34).

Yazdıklarından yola çıkarak şöyle bir yargıda bulunmak mümkün: Kemal Tahir, kendisinin gerçeklik dediği roman anlayışıyla, zamanla dramatikten epik’e evrilen bir çizgide ilerleyen sanat anlayışıyla, Türkiye’nin en büyük tezli romancısı.

Bir Kuram Taslağı

Kemal Tahir’in yayımlamaya gerek görmediği edebiyat ve sanat notlarında yer alan bilgi ve yorumlar, adını eleştirmene çıkarmış kişilerin dağarcığında bulunsaydı, herhâlde kendilerini eleştiri tanrısı ilân etmekten çekinmezlerdi.

Hem edebiyat ve sanat, özellikle de roman üzerine düşünceleri, hem de bu düşüncelerin kendi eserlerinde uygulanımı açısından Kemal Tahir’in Türk edebiyatında ayrıcalıklı bir yeri var. Neresidir bu yer? Sanat ile sanat düşüncesinin kesişiminde, kuram ile uygulama arasındaki olağan ayrımdan başka aykırılıkları bir ayrıkotu gibi ayıklamak.

Kemal Tahir’e göre büyük roman: “Geniş ve sağlam bilgiye, sosyal ve ekonomik münasebetlerin insan ruhundaki etkilerine, bu etkilerin meydana getirmekte olduğu derin değişmelere dayanan büyük roman, herhangi bir yazarın ‘Biraz da roman yazsam.’ demesiyle meydana gelmez.” (Notlar / Sanat Edebiyat Notları 1, s. 54).

Öyleyse nasıl meydana gelir? Bu sorunun karşılığı da yukarıdaki ifadenin devamında: “Bir roman, her şeyden önce geniş ve derin bir hazırlık, bir planlama işidir. Bu sebeple, eskiden beri dünyada büyük romancı çok azdı, bugün de çok azdır.”

Bir yazıyı 50 kere yeniden yazdığı hâlde yayımlamama hassasiyeti…

Roman için Yaşamak

Kendisini yakından tanıyanların şahitliğinin bize öğrettiği bir gerçek var: Kemal Tahir için edebiyat/sanat bilgisi salt bir entelektüel uğraşı değil, aynı zamanda bir yaşama ilkesi de. Hayatta her âna romancı gözüyle bakan, gördüğü, öğrendiği, bellediği, tanıdığı kim ve ne varsa tümünü o mecraya akıtan ve o birikintiden sanatının verimlerinin hammaddesini devşiren, kısaca romancı ruhiyatıyla yaşayan, hisseden, yiyip içen, o uğurda konuşan, ona göre davranan biri. Başka yazılarla uğraştığında bile romanın yasalarıyla ilgilendiğini bildiğimiz bir yazar. Büyük romanları defalarca okur; konuları ve kişileri için tuttukları notları, romanlarını hazırlarkenki mektuplarını inceler. Her sayfası için ortalama 5 sayfa not tutar; bunun birkaç katı da müsvedde karalar.

Aynı inceliği, romanlarına konu kıldığı ufak-tefek öğeler için de gösterir. Örneğin bir tarih için 15-20 kitap karıştırdığı, günün adını belirleyebilmek için sayfalarca günleri alt alta sıraladığı görülür. İşte tam da bu yüzden sanatın herhangi bir dalında kolaya kaçanlardan hazzetmez. Dahası, kolaycılardan tiksintiyle söz eder. Bunun karşılığını da görür. 1957’den başlayarak bütün zamanını yazmaya ayırır ve böylelikle de insanın derinliklerindeki esrarlı dünyanın haritasını çıkarmada dünyadaki pek az romancının edinebildiği bir vukufiyete yakınlaşır.

Ne ki şunu da unutmamalıyız: Bir romancının siyasi değeri, edebi değerinin önüne geçmemeli. Geçmişse müsebbibe bakmalı. Okur mu sorumlu bu sonuçtan yoksa bizzat yazarın kendisi mi? Demek ki ülkenin siyasi şartları değişse ve kuruluş yıllarının üzerindeki sır perdesinin kısmen aralanmasına izin verilse Kemal Tahir, güneş görmüş kardan adama döner. Olanca eseriyle. 

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 24.sayısında yayınlanmıştır.