Nihal Yormaz

Ölümünden tam 37 yıl sonra kavuştuğumuz akıl almaz bir metinle Turgut Uyar tekrar giriyor kütüphanelerimize ve pek tabii oradan da dimağımıza. Böyle bir metin nasıl oluyor da yıllar yılı el sürülmeden çekmecede durabiliyor diye düşünmeden edemezken bir yandan da aklımıza “Turgut Uyar tiyatroyla da mı ilgiliydi?” sorusu takılıyor. Daha bu soruların cevabını bulamamışken hemen bir başka nokta çıkıyor karşımıza: Uyar’ın yakın çevresinden hiç kimsenin böyle bir çalışmadan haberinin olmaması. Aslında bu durum başta şaşırtıcı gelse de ölü yazarların çekmecelerinden çıkan sürpriz eserlere hepimiz alışığız. Bakınız Harper Lee örneği.

Hangi eser bu dediğinizi duyar gibiyim. Veys’ten bahsediyorum. Gerek yayın dünyası, gerek okurlar, şiirseverler ve gerekse de Turgut Uyar sevenler ve sevmeyenler için Veys son derece heyecan verici bir eser. Çünkü… İsterseniz bu “çünkü”yü biraz açalım. Herkes Turgut Uyar’ın şiir yazmayı nasıl ciddiye aldığını ve bunu bir hobi değil başlı başına bir iş olarak gördüğünü bilir. Hatta öyle ki, şiir yazmayı tam mesai gerektiren ve kesinlikle disiplin isteyen bir iş olarak görür ve bu yüzden de öyle sağa sola, peçetelere, kâğıt parçalarına gelişigüzel şiirler yazıp yazdıklarını bir defter arasına sıkıştırarak unutulmaya mahkûm etmezdi.


Veys
Turgut Uyar
Yapı Kredi Yayınları

İşte bu yüzdendir ki ölmeden önce masasını toplamış ve ardında sağa sola savrulmuş şiir taslakları bırakmamıştı. Ondan geri kalanları ise sevgili eşi Tomris Uyar titizlikle elden geçirmiş ve Turgut Uyar’ın ölümünden sonra şairin kitaplarına dâhil etmediği şiirlerinin bir derlemesi olan Yitiksiz adlı bir kitapla bize ulaştırmıştı. Şimdi ise ölümünden bunca yıl sonra hem Uyar’ın yeni bir kitabının bulunmasına sevinirken hem de “Evet ama nasıl oldu bu?” diye sorarken bulduk kendimizi. İşte bu nedenledir ki, bu kitap Uyar’ın diğer eserlerinden çok daha fazla heyecanlandırdı bizi.

Biz bu sorular ve acabalar arasında debelenirken eserin sonsözünü yazan Orhan Koçak ve yayıncının notu ise kafamızdaki bulanıklığı bir nebze de olsun dağıtıyor. Ömrü boyunca şiirden başka hiçbir şey yazmamayı düşünen ve bu konuda kararlı olan Uyar belki de bugün hayatta olsaydı profesyonelliğine gölge düşüreceği için eserinin yayımlanmasından hoşlanmayacaktı. Az evvel sözü geçen yayıncı notunda kullanılan “Turgut Uyar’ın sağlığında yayımlamadığı, bir nedenle yayımlamayı tercih etmediği bu adı konmamış, tarihsiz –yazılışının üzerinden tahminen yarım asır geçmiş- oyun metni…” cümlesi de yayıncının da şairin bu oyunu unutmak istemiş olabileceğine dair bazı kaygıları olduğunun bir göstergesi aslında. Ancak sonuç olarak baktığımızda yok edilmeye, yok sayılmaya kıyılamamış bir eserle karşı karşıyayız ve birçoğumuz da bu durumdan gayet memnun bir şekilde Turgut Uyar’ın yeni bir eserine kavuşmuş olmanın keyfini çıkarıyoruz.

Öyleyse gelin 11 maddede Türk Edebiyatı’nın hüzünlü şairi Turgut Uyar’ın Veys eserini inceleyelim:

1. Oyunun ilk sayfası zamanla yıpranmış olduğundan kısmen eksik ve ilk daktilo edildiği nüshasından dizilmiş olduğu için yazarın imlası, yazım tercihleri bütünüyle korunmuş. Bu nedenle bazı satırlarda eksik ve yanlış kelimeler mevcut.

2. Oyunun bir sayfası “numara atlanmıştır” notuyla boş bırakılarak oyun üç perde olarak düzenlenmiş.

3. İki bölümden oluşan oyunda 1. Perde ilk bölümü, 2. ve 3. Perde ise ikinci bölümü oluşturuyor. Bu bölünme ise Veys Kurunlu adlı gencin köyünden ayrılışına, kente ulaşmasına ve ulaştığı kentte bulmaya çalıştığı kişinin adresinden alınıp götürülmüş olmasına bağlı olarak gerçekleşmiş.

4. Kentleşmenin ve modern yaşam standartlarının bireyin üzerinde kurduğu baskıyı Uyar’ın her şiirinde gördüğümüz gibi Veys’te de rahatlıkla görebiliyoruz.

5. Oyunda “Çocuklar artık yer kaplamamak için doğmaya korkmaktadır.” söylemiyle bir yandan trajik bir dünya resmedilirken öte yandan umut Tanrı’ya bağlanıyor.

6. Eser, yer yer trajik, yer yer komik öğeler barındırıyor. Karakterlerden birinin konuşurken diğerinin ayağının kayıp düşme tehlikesi atlatması, “vay benim köse sakalım” gibi geleneksel Türk tiyatrosu öğelerinden alıntılar komik tarafı, “Eskimekte olan bir kıyıda, bir büyük intihar gereklidir dünyamıza.” (s. 16) şeklindeki söylemler ise trajik tarafı temsil ediyor.

7. Oyun henüz kesin bir tür içinde sınıflandırılmış değil ancak oyun kişilerinin halka açık bir ortamda birbirleriyle ve seyircilerle konuşmasından yola çıkacak olursak Ortaoyunu havası taşımakta.

8. Ayrıca oyunun yazılış tarihi belli değil ancak içerik ve biçim özelliklerine dayanarak 1960’lı yıllarda yazılmış olabileceği düşünülüyor.

9. Eserde geçen “ayaklanma” olgusu ilk bakışta akla eserin yazıldığı düşünülen tarihe istinaden 27 Mayıs’ı getirse de, yazarın 22 Şubat ya da 21 Mayıs olaylarına da gönderme yapmış olması ihtimal dâhilinde. Hatta Uyar’ın sayfa 51’de geçen “Ha 6 Eylül Sokağı ha Doğruluk Bakkaliyesi” söylemiyle 6-7 Eylül olaylarına atıfta bulunmuş olması da mümkün. Elbette tüm bunlar birer varsayımdan öteye geçemiyor.

10. Eserin kapağında kullanılan Ali Arif Ersen’e ait kolaj, oyunda sık sık vurgulanan saate gönderme yapmasının yanı sıra bir yandan da akla Veys’in zamansız (her zamana ait) bir eser olduğu düşüncesini getiriyor.

11. Tüm bu saydığımız maddelerin yanı sıra oyunun adının “Doksanbirinci Gün” olduğuna, yazarı tarafından unutulmaya terk edilmeyip Devlet Tiyatrosu’na gönderilmiş ve büyük olasılıkla repertuara kabul edilmek suretiyle Devlet Tiyatrosu arşivine girmiş olduğuna ve dahası metnin arşivden temin edilebileceğine dair birtakım savlar ileri sürülmekte. Ancak şimdilik bu savların hiçbiri resmi olarak ispatlanmış olmadığından elimizdeki verileri ve yayıncı notlarını esas almayı uygun buluyoruz.

Son olarak şiirlerinde birçok şairi ve fikirlerini bulabildiğimiz, kimi şiirinde Nâzım Hikmet’ten kimisinde Cahit Külebi’den izlerle karşılaşabildiğimiz, değeri geç bilinmiş şairimiz Turgut Uyar iyi ki ardında böylesi ince detaylar barındıran, lirik şiirin geleneksel sınırlarını zorlayan tarzını tiyatroya yansıttığı bir eser bırakmış. Ve yine iyi ki hayatını bir şiir gibi yaşayan ve şiirleriyle asırlar ötesine taşınacak Uyar’ın Veys’i, bir yerlerde saklı kalıp unutulmaya terk edilmemiş ve vârisleri iyi ki zor da olsa ikna edilmiş ki onun derin duygularla yüklü iç dünyasından sebeplenme şansı bulmuşuz. Belki söylenecek çok sözü vardı ama o üç perdelik bir oyunla sözü Veys’e bıraktı. Ve sonra “Terzibaşı” ile, “Adam” ile, “7 başka kişi”, “Postacı”, “Garson”, “Hamal ve Mira” ile seslenecekti yine en seslenilmemiş yerlerimize. Sonra şu dizelerle dokundu kalbimize ve gitti:

Bizden başka kimin umurunda senin gittiğin,

Gitme, bir hüzün yapma yaşamımızı.

Bütün gün süren bir hüzün, bütün gün…* 

______

*Veys, s. 24, Mira’nın konuşması

Arka Kapak dergisi 25. sayı