İrem Uzunhasanoğlu

Sadece Kırgız edebiyatında değil aynı zamanda Rus ve Türk edebiyatında da kendisine ses bulmuş ünlü yazar Cengiz Aytmatov hem çok yönlü yaşamı hem de ardında bıraktığı dev eserlerle bizlere ışık tutmaya devam etmektedir. Beyaz Gemi, Cemile, Selvi Boylum Al Yazmalım, Gün Olur Asra Bedel, Cengiz Han’a Küsen Bulut, Elveda Gülsarı, Dişi Kurdun Rüyaları ve Toprak Ana önemli eserlerinden yalnızca birkaçıdır. Kırgızistan kültürüne ait folklorik hikâyeleri modern edebiyatın içine yerleştirerek yazar. Kırgız baba ve Tatar anneden olma Aytmatov’un hayatının dönüm noktası, seçkin bir devlet adamı olan babasının Stalin emriyle kurşuna dizilmesi olarak görülebilir. Babasını kaybettiğinde on yaşında olan Aytmatov, bilge bir kadın olan babaannesi Ayıkman Hanım tarafından Manas Destanı’ndan hikâyeler anlatılarak büyütülür. Çocuk yaşta vergi memurlarının yanında sekreter olarak çalışmaya başlar, veterinerlik fakültesine girer, bu yıllarda edebiyatla tanış olur, eğitimine Gorki Üniversitesi’nde devam eder, gazeteciliğe adım atar, Rusya’da o dönemin en ünlü gazetesi Pravda’da yazmaya başlar. Aytmatov, edebiyatçı ve yazar kimliğinin yanı sıra devlet işlerinde de üst kademelerde görev almaya başlar. On beş yıl Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde ve Rusya’da Kırgızistan büyükelçiliğini üstlenir. Diplomatik kariyeri onu siyasi alanda Gorbaçov’un danışmanlığını yapacak kadar yükseğe taşır. Devletten itibar görmüş, Sovyet parlamentosuna girmiş bir siyasetçi olarak öldüğünde, Gorbaçov ardından “Hepimize yakın olan o adam gitti” der.

Adını Cengiz Han’dan alan ünlü yazar, siyasi sistemle ve savaşla mücadele ettiği zor yıllarını, veterinerlik ve tarım bilgilerini, gazetecilik deneyimini alır, babaannesinden aldığı öykülerle harmanlayıp bize sunar.

İlk eserlerini Kırgızca yazdıktan sonra tamamen Rusça yazmaya başlar. Bu, yazara evrensellik getirmesi bakımından önemli bir dönüm noktası olmuştur. Doğduğu topraklara adeta âşık olan yazar, bozkırları ve yaşam biçimlerini uzun uzun anlatır. Yazarın bu destansı anlatım biçimi; Türk edebiyatında Yaşar Kemal’in çakır dikenini uzun uzun tarif etmesi, İnce Memed’in bastığı toprağı karış karış anlatması, Ağrı Dağı Efsanesi’ndeki Gülbahar’ın aşkını haykırması ile kıyaslanabilir. Sadece Kırgız efsanelerini değil aynı zamanda Eski Türk inançlarını da yazdığı ve sözlü edebiyatı yazıya döktüğü için bizim topraklarımızın yazarı olarak da kabul görür. Özellikle Selvi Boylum, Al Yazmalım eseri, kâh romanıyla kâh filmiyle bizim edebiyatımıza mâl olmuştur. Orta Asya’nın hikâye anlatıcılığını üstlenirken diğer yandan da yaş aldıkça gelen bilgeliği, gençlere geçirmekte ustadır.

Savaş dönemini, aşk acılarını, kahramanlık hikâyelerini, gelenek ve görenekleri, ninnileri, türküleri, masalları, efsaneleri anlatarak modern Homeros’a dönüşen Aytmatov’un öne çıkan eserlerini gelin biraz daha yakından inceleyelim.

Cemile

Ünlü Fransız şair Aragon, Cemile için ‘‘Bu kitap bence dünyanın en güzel aşk hikâyesidir,” der ve devam eder “Her şeyi görmüş, geçirmiş, okumuş şu Paris’te Werther, Berenice, Antoine ve Kleopatra hepsi gözümden düştü. Çünkü ben Cemile’yi okudum. Romeo ve Juliet, Paolo ve Francesca , artık bunların hiçbiri gözümde değil, çünkü ben İkinci Cihan Savaşı’nın üçüncü yılı yazında, 1943 yılının o Ağustos gecesinde Kurkureu vadisinde bir yerde zahire arabalarıyla giden Danyar’le Cemile’ye, bunların hikâyesini anlatan küçük Seyit’e rastladım.” Soylu ve zengin bir aileye gelin giden güzeller güzeli Cemile’nin kocası askerdeyken gönlünü askerden sakat dönmüş, çirkin ve fakir Danyar’a verir. Bu yasak aşk bir çocuğun gözünden anlatılırken aynı zamanda gelenekler, evlilik, aşk, toplum kuralları irdelenir. Cemile toplumun belirlediği kurallar doğrultusunda mı yaşayacak yoksa kendi iç sesini mi dinleyecektir.

Beyaz Gemi

Sekiz yaşında anne babası tarafından terk edilmiş, dedesiyle yaşayan, hayalperest bir çocuğun hikâyesinin anlatıldığı romanda çocuğun bir ismi yoktur. Yazarlar karakterine bir isim atfetmediğinde bu, ya karakterin var olma kaygısı taşıdığını ya da bahsi geçen hikâyeyi yaşayan yüzlerce kişiden sadece biri olduğu anlamını verir. İkinci seçeneği göz önünde bulundurduğumuzda adsız çocuğun bize San-Yaş vadisinden yüzlerce çocuk adına bir ses verdiğini duyar ve onun dürbününden beyaz gemiyi seyrettiği gibi biz de o köyün insanlarını, iyi-kötü çatışmasını, kötünün çoğu zaman üstün geldiğini seyrederiz.

Hayaller, adaletsizlikler ve kötüye karşı direnen iyi insanların hikâyesini şu alıntıyla özetleyebiliriz: “İnsandaki çocuk vicdanı, tohumdaki öz gibidir. Ve o öz olmadan tohum filizlenmez, gelişmez. Yeryüzünde bizi ne beklerse beklesin, insanoğlu doğdukça ve öldükçe, insanoğlu yaşadıkça, hak ve doğruluk denen şey de var olacaktır.”

Gün Olur Asra Bedel ve Mankurtlaşma efsanesi

Öz benliğini yitirerek, kendini kimliksizleştiren ve bilincini yitiren köle insanların anlatıldığı Gün Olur Asra Bedel romanında Orta Asya halkları arasında yaygın bir işkence ve zihin kontrol türü olan Mankurtlaşma anlatılır. Kişi bu işkence sonunda hafızasını yitirir, aklını çalıştıramaz, düşünemez ve itaat eden bir köleye dönüştürülür. Kırgız efsanelerini bilimkurgu tekniğiyle buluşturan yazar sosyalist olarak anılmasına rağmen bu kitapta Stalin’i ve kitle psikolojisini eleştirir ve yıllarca Rus egemenliğinde yaşayan halkların geleneklerinin silinip, asimile edilmesine karşı bir duruş sergiler.

Aytmatov’un romanlarında doğa değişimleri, bozkırdaki esintiler, denizdeki dalgalar ve doğaya dair tüm betimlemeleri okurda bir sonsuzluk hissiyatı uyandırır; çünkü Kırgız yazara göre dağlar insanlar yok olduktan sonra da var olmaya devam edecektir, denizler insanlardan önce de var olmuştur. Her ne kadar varoluşçu bir yazar olarak anılmasa da, yalnızlığı ve uzaklaşmayı en iyi anlatan yazarlardan biridir. Eskiyle yeni arasında sıkışmış kalmış, bu yüzden iki dünyada da var olmak zorunda olan bir jenerasyonu anlatır. Geleneklerin yok edilme çabasına bir anlam veremedikçe bu tema etrafında döner durur.

İçine doğduğu coğrafyayı ve yaşanan acıları batıya tanıtmak açısından kilit bir noktada duran Cengiz Aytmatov’un ölümünün ardından batı gazeteleri onu büyük Sosyalist-realist yazar olarak över ve “Ancak toprağına aşık bir adam oraları bu kadar güzel anlatabilir, onu hiç okumamış olanlar hemen büyüsüne kapılacaktır,” der.