İdris Mahfi

“Raviyan-ı ahbar ve nâkilan-ı âsâr ve tûtiyân-ı şükker-şiken-i şirin-güftâr ve muhaddisân-ı rûzigâr şöyle nakl u rivâyet ve böyle hikâyet eylemişler ki, zaman-ı sabıkda bir padişah-ı zîşan var idi ki akalîm-i seba’ya hükm-i mecra idi.”

Çemberlitaş civarındaki Asmalı Kahve’de, daha bu ilk cümlenin sonunda kâri, yani okuyucu susar, öksürüp boğazını temizler. İşareti alan kahvecinin çırağına işmarı ile askıda kahveler gelir, önce kariye, akabinde dinleyenlere dağıtılır. Hasır iskemleler şöyle bir düzeltilir, kahveler meraklı dinleyecilerce hızlıca yudumlanır. Kahve üzerine soğuk suyundan bir yudum alan kari, Hakkaklar Çarşısı’ndaki Hafız Şevki’nin kütüphanesinden kırk paraya alınmış Hikâye-i Sahir-i Hindi’nin sürükleyici hikâyesine döner. Şimdi Hind diyarının kudretli padişahının akıl almaz maceralarına kulak kesilen dinleyiciler de bir yandan emsâli bir hikâye kitabını alıp soğuk kış gecelerinde evlâd u ıyâli ile okumanın hesabını yapıyorlardır belki.

Matbaanın bir hayli geç teşekkül ettiği Devlet-i Osmânî’de yayıncıların sadece entelektüel çevrelerin değil, ahâlinin her kesiminin alakasını cezbedecek eserleri keşfedip basması biraz zaman almış gibi görünüyor. Ancak bin sekiz yüz yetmişlere geldiğimizde, Anadolu’nun köy kahvelerinde söylene gelen epey bilindik halk hikâyelerinin payitahtta da ilgi çekeceğini hesap edip bu sözlü kültürü yazıya döken ilk yayıncılar, bunun semerisini de çabucak alıverirler. Toplamı otuz, kırk sayfayı geçmeyen, derleyenlerin ya da yeniden yazanların kendi isimlerini bile zikretmediği taş baskı masal tadındaki hikâye kitapları halk arasında fevkalade bir alaka uyandırır. Birçoğu birkaç baskı yapmıştır bile birkaç sene içerisinde. Kitapları basıp dağıtanlar öyle pek namı yürümüş isimler de değildir ilk başlarda, birçoğunun üzerinde naşirinin ünvanı dahi bulunmaz. Camlı Han’da, Vezir Hanı’nda, Hakkaklar Çarşısı’nda, hatta Tartaryan fabrikasında basıldığı belirtilen kitaplar, gazete bayilerinde, tütüncü hatta berber dükkânlarında satışa sunulur. Her kesimin ilgisini çekecek hikâyeler derlenmiştir elbette.

Daracık sokağa bakan cumbasında beyaz atlı prensini bekleyen hülyalı genç kızlar için “tevatür ile meşhur ve mütearif olan” Hikâye-i Ferhad ile Şirin, Çadırcılar Caddesindeki Hafız Aziz ve Mahdumu Arif’in matbaasından temin edilebilir. Üstelik haşiyesinde, yani sayfa kenarlarında Hikâye-i Raz-ı Nihan ile Mah-ı Firûze Sultan ve Hikâye-i Derdiyok ile Zülf-i Siyah da mevcuttur. Bir nevi promosyon. Yiğitliğe hevesli, bıyığı yeni çıkmış delikanlılar için yine “meşhur, eski ve meraklı bir hikâye” olan Hikâye-i Köroğlu yahut Hikâye-i Şah İsmail ile Gülizar epeyi caziptir. Artık yaşını öyle hoppa aşk hikâyelerine göre geckince gören mütedeyyin hanımlar için Hikâye-i Züleyha ve Yusuf Aleyhisselam gayet münasip görünür. Ununu eleyip eleğini asan ama gönlü genç kalan ihtiyarlara Sahabe-i kiramdan Temim-i Dârî hazretlerinin kıssasını hâvi Hikâye-i Temimdar, aşkını dillendiremeyen mahcub genç çelebilere Hikâye-i Âşık Garib tavsiye olunur. Sayfa kenarında Hikâye-i Tahir ile Zühre ve Hikâye-i Gül ile Sitemkâr dercedilmiştir ki al sana derd üstüne derd. Âriflere İstihrâc-ı Ehl-i İrfan Hikâye-i Melik Semnan, zariflere Âh Felek Hikâye-i Kamereyn, bekâr odalarını mesken tutmuş bitirimlere Hikâye-i Tayyarzâde, cinayet davalarını çözmeye meraklı alaylı hafiyelere Hikâye-i Hançerli Hanım, merakı celbedecek “on dört aded nadide resimle müzeyyen” olarak okunmaya amade vitrinlerdedir.

Ahalinin hikâye kitaplarına bu teveccühünü gören devrin tanınmış yayıncıları da bu sahaya el atmakta gecikmez. İtimat Kütüphanesi, İkbal Kütüphanesi, Kütüphane-i Hilmi, Mahmud Bey Matbaası gibi mühim yayıncılar, han köşelerindeki mütevazı matbaalarla beraber bu hikâyelerin yanı sıra, Hikâye-i Mansur, Hikâye-i Şapur ÇelebiHikâye-i Mahmud ile Elif, Hikâye-i Hurşid ile Mehru, Hikâye-i ŞahmaranHikâye-i Varaka ile GülşahHikâye-i Sergüzel ve daha nice bilindik yahut mechulde kalmış hikâyeleri derleyip en hacimlisi altmış para, ortalama kırk paradan satışa sunarlar. Hatta Mehmed Rauf, Halid Ziya, Suat Derviş, Safveti Ziya gibi mühim yazarların romanlarıyla Avrupa klasiklerinin tercümelerini yayınlayan Kütüphane-i Sudi bile geri kalmaz bu yarıştan. Devrinin yayıncılarının yüzünü güldürmüştür bu yenilenmiş Şark masalları ve Anadolu hikâyeleri.

Mekânlar Hind diyarından Mısır’a, Kafkasya’dan Anadolu’ya değin muhteliftir hikâyelerde. Bir tek payitaht olan İstanbul pek ortalarda görünmez mekân teşkil etmesi bakımından. Peki İstanbullu aramaz mı bildiği tanıdığı muhitleri satır aralarında? Onu da bir düşünen vardır elbet. Biz dahi noktayı burada koyup hikâyelerin ilk cüzlerinin sonuna konmuş ibare ile bir sonraki yazıya bırakalım bu bahsi.

Mâbâdı var.

Arka Kapak dergisi 21. sayı