Yunus Emre Tozal

“Kişinin kendisi olmasının koşulu, kim olduğunu hiç mi hiç
bilmemesidir.”

Friedrich Nietzsche

Nietzsche’nin 1888 yılında yazmaya ara verip 12 senelik bitkisel hayata girdiği ve tamamlayamadığı bir kitabı var, Ecce Homo. Kitapta her ne kadar kendi hayat serüvenini sorgulayarak “neden böyle bilgeyim”, “neden böyle akıllıyım”, “neden böyle iyi kitaplar yazıyorum” sorularına cevap arasa da, Nietzsche aslında insanın varoluşunun nereden geldiğine, insan olarak varlık şuurunun nasıl farkına varılabileceğine dair muhteşem bir iç dünya yolculuğuna çıkarır bizi.


Ecce Homo
Kişi Nasıl Olduğu Kimse Olur
Friedrich Wilhelm Nietzsche
Çevirmen: Mustafa Tüzel
İş Bankası Kültür Yayınları

Bitkisel hayattan çıkıp da tamamlayabilseydi, belki de hakkında en çok konuşulan kitabı olacaktı Ecce HomoCemil Meriç’in Mağaradakiler kitabının kapanış bölümünün adı da “Ecce Homo”dur. Şöyle bir açıklama getirir Cemil Meriç: “Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeğe koşan zavallı insanlarım; karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi! Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bu ülkede, düşünce adamı nasıl çıkar?”

Nietzsche okumaya başlamak isteyenlere hep önermişimdir bu kitabı, çünkü Nietzsche’nin inişli çıkışlı hayatı boyunca hep insanın varoluşuna yönelttiği soruların bir özetidir adeta Ecce Homo. J.Baudrillard’ın “aşırı uyarılma hali” olarak tanımladığı günümüz dünyasının en büyük problemine bir arayıştır Ecce Homo, çünkü Nietzsche bir bakıma “Kişi hiçbir etki altında kalmadan nasıl ‘kendi’ olur?” sorusunun cevaplarını aramaktadır. Nietzsche’nin yazdığı son kitap olmasına karşın, genelde ilk olarak okunması gereken eser olarak düşünülmesinin sırrı sanki burada gizlidir; “Önce kendini tanı, ne okuduğunu bil, neden okuduğunun şuurundan da uzaklaşma, yol uzundur, sen bu uzun yolda tökezleme diye seni sana uyarıyorum.” uyarısıdır Ecce Homo. Hakikat yolunun tek kişilik olduğunu, gerek bilmek aracılığıyla, gerek tanımak aracılığıyla insanın, hayatı boyunca yapacağı mücadelesinde basamakları teker teker çıkmak zorunda olduğunu belirtir. İbn Sina’nın da insanın yalnız yapacağı bu yolculukla ilgili şöyle dediğini hatırlayalım: “Hakk’ın huzuru, her isteyenin bir çırpıda kendisine ulaşabileceği bir eşik olmaktan münezzehtir. O’nun huzuruna tek tek ve ancak adım adım çıkılabilir.”

Nietzsche, insanın arayış sürecinde hakikat perdesinin kalbinde açılmasıyla birlikte savaşın başladığını, dolayısıyla büyük savaşa hazırlıklı olunması gerektiğini ifade eder. İnsana saldıran bir güç vardır ve eğer bu güç için özel bir tedbir alınmamışsa, açılacak her kapı, atılacak her adım bir sonraki basamağa çıkmakta zorlanacaktır. Dolayısıyla düşmanı çok iyi tanımalı, düşmana karşı nerede ne şekilde zayiat verilebileceği çok iyi analiz edilmelidir. Düşmanı tanımak, bir bakıma kurşun işlemez bir fikre sahip olmak demektir Nietzsche’ye göre. Eğer kendinizi tanımada kurşun işlemez fikirlere sahipseniz, basamakları çıkmaya hazırsınız demektir. Basamaklar çıkıldıkça aşağıyla olan irtibatınız uzaklaşır gibi görünür, hâlbuki aşağıdan geldiğinizin de farkında olarak çıkarsınız her bir basamağı. Nietzsche, basamaklar çıkıldıkça uçurumdan boşluğa atlayışın sinyalini verir adeta, başkaldırır: “Yükseldikçe uçma bilmeyenlere daha küçük görünmemiz kaçınılmazdır.”

Böyle Buyurdu Zerdüşt için söylediği “herkes için ve hiç kimse için bir kitap” tanımlaması bu kitap için de birebir geçerlidir, varoluşun öznesi konumuna insanın savaşarak çıkacağını müjdeler. Hemen ardından savaşçılık mesleğini dört grupta inceleyerek, önce üstüne gelenlere karşı bir set ördüğünü, akabinde tek başına olduğunun bilincinde olarak saldırıya geçtiğini, ardından tehlikeleri sezinlediğini ve son olarak da o büyük hamleyi; altında hiçbir kişisel anlaşmazlık yatmayan, geçmişinde kötü denemeler bulunmayan şeylere saldırdığını belirtir. Elinde baltasıyla bugüne kadar yalana “doğru” diyen her ne varsa karşısına geçer Nietzsche. Hakikate erebilmek için insanı aynanın karşısına çıkarır: Kendi olmaya davet eder. 

Arka Kapak dergisi 28. sayı