Mehmed Ali Çalışkan

Bazı filmlerin Türkçe isimlerini orijinal isimden daha çok seviyorum, bunlardan birisi de “Akıl Defteri” filmi. Orijinal adı Memento olan film, dünyanın en iyi 100 filmi arasında gösteriliyor. Senaryosunun özgünlüğü ve kurgusunun güçlü yapısıyla 2000 yılında benim kuşağımı derinden etkilediğini ve o yıllarda çok konuşulduğunu hatırlıyorum.

Film anterograd amnezi denilen bir tür hafıza kaybına yakalanan bir adamın hikayesi. Bildiğimiz klasik hafıza kaybından farklı olarak, bu hastalar olaydan önceki her şeyi hatırladığı halde, olaydan sonraki gündelik hayatlarında yaşanan şeyleri bir kaç dakika sonra unutmaktadırlar. Dolayısıyla bu hastalıkta sorunumuz sadece hafızamızla ilgili değil, aynı zamanda benliğimizi dış dünyada konumlarken etrafımızdaki mekanı, akan zamanı, zihnimizde oluşturduğumuz imgeleri kalıcı hale getiremediğimiz için yaşama tutunan birey olma özelliğimizi yitiriyor, sadece sağlıklı bir hafızadan değil sağlıklı bir bilinçten de yoksun oluyoruz.

Düşünsenize, böyle bir durumda hareketlerimizin yöneldiği bir amaç da olamayacaktır, çünkü hiç bir zaman ne yaptığımızın farkında olmayacağız, yemek yemek için odadan çıksak, bir kaç dakika içinde yemeğe ulaşmamış isek, odadan niye çıktığımızı unuttuğumuz için bırakın uzun vadeli hedefleri, kısa bir amacı bile yerine getirmekte zorlanacağız.

Hastalığın trajedisine bu kadar vurgu yapma nedenim, insan olma durumumuzu, yani bedenimizi aşan tüm ruhsal kabiliyetimizin hafıza dediğimiz hasletimize ne kadar bağlı olduğunu göstermekti. Öyleyse insanı tanımlarken belki “hatırlayan hayvan” gibi bir tanımlamayı şimdilik kullanabiliriz. Platon’un ünlü bilgi teorisi de hatırlama üzerinedir (anamnesis). Phaidon diyaloglarında geçtiği şekliyle Platon’a göre, insan idealar dünyasındaki cennetinden yeryüzüne atılmıştır, ve hakikatler hakkında sahip olduğu bilgiyi unutmuştur. Ama zamanla felsefe ile aydınlandıkça zihninde saklı olan kavramlar ortaya çıkar, insan önceki cennetinde hakikatine doğrudan tanık olduğu kavramları birer birer hatırlar. Yani öğrenmek ve bilmek Platon’a göre hatırlamaktır. Unutmuş olmak insanın bir tür lanetidir ve bu lanetten ancak hatırlayarak kurtulabilir.


Phaidon
Platon
Çevirmen: Furkan Akderin
Say Yayınlar

Memento’yu izlerken Platon’a hak verirsiniz, gerçekten kahramanımız hayatın olağan akışını sadece kısa süreli geçici hafızasında yaşamakta, her şeyi ama her şeyi bir kaç dakika içinde unutmak gibi adeta bir laneti yaşamaktadır. Filmde Leonard’ın karısı öldürülmüştür, hafızasını kaybetmiştir, bir yandan bu lanetin pençesi altında zamana tutunmaya çalışırken, bir yandan aldığı notlar sayesinde başına gelen şeyleri hatırlamaya ve karısını öldürenleri bulmaya çalışmaktadır.

Evet hatırlamak geçmişe doğrudur, en yeni olandan başlayıp en eski olana doğru zamanda bir yürüyüştür. Dolayısıyla film farklı bir akış tekniği kullanıp yaşananları adım adım geriye doğru sararak, hatırlamanın geriye yönelik doğasına müthiş bir gönderme yapmış oluyor. Film kendi sonuna doğru yürüdükçe siz de zamanda geriye yürüme hissine kendinizi tam olarak kaptırmış oluyorsunuz.

Filmin “Akıl Defteri” olan Türkçe ismini güzel kılan şey ise, filmde adamın uzun süreli hafıza eksikliğini aldığı notlarla gidermesi ve bir nevi hafızasını vücudundan taşırmış olması. Kendi yaşantımızda da bazı şeyleri hatırlamak için notların yardımına başvururuz, ama bu olayda notlar artık hafızaya onun hatırlamasını sağlayarak sadece yardımcı olan bir araç değil, doğrudan hafızasına bir ek olarak, karısının ölümünden sonra yaşadığı her şeyi taşıyan ek bir bellek olarak onun benliğine kişiliğine katılan bir uzuvdur. Kahramanımız Leonard, tek başına değil ancak defteri sayesinde Leonard olabilmektedir.

Evet, Platon’a göre unutmak bir lanet, hatırlamak bir aydınlanma, tıpkı Memento filminde tüm o karanlık sahnelerin amnezi hastasının zihnindeki karanlığa, unutmanın verdiği o gündelik acıya gönderme olması gibi. Ancak hatırladığınızda aydınlanırsınız ve ufkunuz genişler, dünya sizin için ancak hatırladığınızda anlam kazanır.

Evet doğru, ama tersini de düşünemez miyiz? Ya aslında hatırlamak bir lanet unutmak ise bir lütuf bir hediye ise?

Memento’yu izlediğinizde şu gerçeğin de farkına varıyorsunuz, evet insan geleceğe doğru yürüyor ama yüzü geçmişe dönük. Aslında alınyazımız geçmişten topladığımız yükü sırtımızda geleceğe taşımak. Ama hedefe doğru ilerledikçe, yani geleceğe doğru yürüdükçe geçmişten sırtımıza daha fazla yük biniyor. İnsan hem bu yükün taşıyıcısı hem de ancak bu yükle tanımlanan bir şey. Yani bizim kişiliğimiz geçmişimizin bir toplamı, insanlar gelecekte ne vadettiğimiz ve ne noktaya varacağımızla ilgilenmiyorlar, bizi geçmişte yaptığımız şeylerle tanımlıyorlar.

Neden? Neden geçmişimiz bizim tanımımızda bu kadar önemli? Çünkü başka çaremiz yok. İnsan kelimesi transendent anlamı itibariyle her ne kadar bir mahiyete, bir öze veya bir cevhere işaret etse de, tek tek fertler söz konusu olduğunda o mahiyeti görünür kılacak elimizde hiç bir delil yok. Bir kişinin insanlığı bizim için o kişiyle geçmişte geçirdiğimiz ortak saatlerin, o saatlerde edindiğimiz ortak yaşanmışlıklar ve tecrübelerin toplamından ibaret. Bu yüzden fert olan insanı, varsayılan bir tür insaniyet mahiyeti değil, onun geçmişi ancak insan kılıyor.

Sadece karşımızdaki insanı değil kendimizi de tanımlarken geçmişimizi kullanıyoruz. Geçmiş o kadar güçlü ki; yaşadığımız ufak anları da bir canavar gibi daha ne olduğunu anlamaya fırsat vermeden kendine katıyor. İnsan için “anı yaşamak” diye bir şey yok, “anı geçmişe katmak, geçmişi anla büyütmek” diye bir şey var. Gelecek? Göle atılan bir taşın su üzerinde bir kaç kere sektikten sonra suya teslim olmasını düşünün. Gölün yüzeyi anı temsil eder, kendisi ise geçmişi, taş ise gelecektir. Gelecek kendisine doğru yürüdükçe ana hızla değip dokunan ama akabinde derhal ve kati surette geçmişin bağrına batan bir hülya.

O halde insanın en büyük trajedilerinden birisi de varoluşunun anda değil geçmişte olması diyelim mi? Adına bugün ve yarın dediğimiz bir zaman dilimi olmasına karşılık gerçekte hayatımız dünden ibaret. Kocaman bir dün. Gelecek hızla tükeniyor, dün hızla büyüyor. İnsana “hatırlayan hayvan” demiştik değil mi? Evet bu yüzden bir koyun, bir tilki, bir kuş anı yaşar, ama insan sadece geçmişi. Tekrar düşünün, hatırlamak gerçekten aydınlanmak mı? Kim bilir… 

Arka Kapak dergisi 14. sayı