Akif Emre

Kadim toprakların, tarihi şehirlerin kaderi, geçmişleri gibi inişli çıkışlı, bilinmezlerle dolu ve bir o kadar da çok yönlü faktörlere bağlı. Tarihi şehirler sadece bir yerleşim yeri; üstünde yaşayanlar da sadece günlük hayatını tamamlayan sıradan insanlar değildir. O şehrin insanları bunun farkında olmasalar da şehrin hafızası o şehrin insanına galebe çalacak, şehri ve tarihi bir şekilde hatırlatacaktır. Şehir asla unutmaz çünkü. Eğer insanların hafızasının, kimliğinin oluşumunda mekânın, tarihin bir şekilde katkısı, etkisi varsa tarihi dokuya gözlerini açarak büyüyen insan tekinin davranış̧ kodları, hayata bakışı, bilinç düzeyi de şehrin meydanlarından sokaklarına, taş evlerinden kiremit çatılarına, mabetlerinden insan kıyafetlerine değin uzanan bir yığın çevre şartlarının etkisinde kalır. Tarih bu şehirlerde, bu kadim coğrafyalarda nihai hesaplaşmayı yapar. Bu nedenle bu tür mekânlar, coğrafyanın tüm modern zaman aygıtlarının ayartıcı gelişmişliğine rağmen son hükmü verir. Kadim şehirler modern zamanların savaşlarına, siyasal anlaşmalarına, toplumsal altüst oluşlarına bir şekilde ya direnirler, ya öncülük ederler ya da geleceğin şekilleneceği pek çok oluşuma yataklık ederler. Bu toprakların anlaşılması siyaset-diplomasi sınırlarını aşar; daha fazla bir derinlik, boyutluluk gerektirir. Buraya dair her uluslararası anlaşmazlığın, çatışmanın çözümü de sadece siyaset, uluslararası hukuk yahut askeri anlaşmaların dikte ettiği maddelere sıkıştırılamaz.

Dünyanın en kadim şehri olarak medeniyetlere beşiklik eden, aynı anda askeri işgale uğrarken, tüm uluslararası hukuk ve diplomasi anlaşmazlıklarına konu olan, etnik ve dini tahakkümün kimlik, mimari, ekonomik mücadeleye sahne olduğu etno-politik görünümlü bir çatışma alanından bahsediyoruz: Kudüs ve Filistin… Filistin ve özellikle Kudüs konusunda ortaya konan retoriğin literatür üretimi ile ters orantılı olduğu tezinin en iyi ispatı, bu konuda yapılan Türkçe yayınların durumu olsa gerek. Üstelik hemen her türden siyasal ve ideolojik çevrenin sahip çıktığı, bir şekilde siyasal projelerinin meşrulaştırıcı argümanı, iddiası ve tezi olarak öne sürdüğü Filistin gibi canlı bir konu söz konusu olunca ayrıca düşünmek gerekiyor. Zira Filistin, Türkiye’de dünya görüşü olarak taban tabana zıt kesimlerin çözüm teklifleri bağlamında olmasa da sorunu sahiplenme anlamında nadiren ortaklaştıkları konulardan biridir. Siyonist kolonyalizmin Filistin’in işgali ve bölgedeki uygulamalarına karşı teklif ve önerileri farklı da olsa ortak duyarlılık…

Batı emperyalizminin post-kolonyal döneme sarkan ve tüm acımasızlığı ile dayatılan sömürgecilik örneğine karşı, sol ideolojiden dini bilinç düzeyine kadar her düzeyde bir dayanışma, sahiplenme söylemi hemen her dönem diri oldu. Resmi söylemin “Araplar bizi arkadan vurdu,” tekerlemesini boşa çıkaran Filistin’i sahiplenme, Filistinlilerle dayanışma ve İsrail’e karşı durma tavrı aslında resmi söyleme bir muhalefet ihtiyacı açısından da okunabilir. Böylece Cumhuriyet’in ezberlettiği Araplar söylemiyle adeta ümmet duyarlılığından arındırılmış̧ seküler Türk kimliğine karşı bir protesto, muhalefet şekli olarak öne çıktı Filistin duyarlılığı.

Sol ideolojik grupların Filistin’le dayanışmaları, daha Batıcı ve seküler ama Kemalist sınırları zorlayan bir muhalefet tarzının ifadesidir. Dönem itibariyle Filistin direnişinde öne çıkan sol-milliyetçi hava ile Türkiye’deki enternasyonalist solun tuhaf uyumu söz konusudur. Pratikte ise sol gruplara militan yetiştiren ve darbeler sonrası sığınılacak bir yerdir Filistin fikri. Fakat solun Filistin’le bu denli içli dışlı görünmesine rağmen ilgilendiği ve fiziksel temasının olduğu mekân Filistin değildir. Daha çok Beyrut’taki Filistin gerilla kampları ve geçici olarak da buradaki mülteci kamplarıyla sınırlıdır Filistin ufku. Onlar için araçsallaştırılmış bir atlama taşı işlevi gören, ideolojik söylem için afiş görseli sağlayan bir imgeden öteye gitmez Filistin. İslami duyarlılığı olan kesim içinse durum daha farklıdır. Kemalizm’in ümmetçilik karşıtı milliyetçiliğine karşı cevabı da zımnen içeren, kardeşlik duygusallığının dayanışmacı söylemidir Filistin ve sadece bununla sınırlıdır. Pratik karşılığı olarak Kudüs ve Filistin sloganlarının atıldığı mitingler, gösteriler ve salon programlarıdır. Bu kesimlerde ayrıca Kudüs daha bir öne çıkacaktır. Bunun gerekçesi, dini olduğu kadar Filistin mücadelesi adına öne çıkan grupların ideolojik aidiyetleridir. İdeolojilerinden arındırılmış̧ bir Filistin mağduriyetini sahiplenme söz konusudur.

Türkçede gerek çeviri gerek telif olarak Kudüs hakkında, temel bilgilendirme düzeyinde bile başvuru kitaplarının bulunmaması ne demek istediğimizi yeterince açıklıyor. Sadece bir örnek olarak; Mescidi Aksa ile duvarları süsleyen gelenekselleşmiş̧ çerçeveli Kudüs resimlerinin bile muhayyel olarak gerçeklikle örtüşmesi sağlanamaz tuhaf biçimde. Mescidi Aksa, altın kubbesiyle öne çıkan Kubbetüssahra ile karıştırılır. Üniversite düzeyinde, aktif İslami eylemlilik içindeki kesimler arasında bile yapılacak basit bir soruşturma durumun vahametini ortaya koyacaktır. Eyal Weizman’ın Açılım Kitap tarafından çevrilen Oyuk Topraklar – İsrail’in İşgal Mimarisi kitabı da tam bu konuyu ve aynı zamanda bunu aşan derinlikte bir boyutu ele alıyor.

Kitabı benzerlerinden ayrıcalıklı kılan en çarpıcı bölümlerinden biri Kudüs’te uygulanan işgal mimarisi ve bu mimari ile inşa edilmek istenen yeni Yahudi ve İsrailli kimliği… İngiliz işgalinden miras kalan taş yapıların zorunlu hâle gelmesi, bugün tarihi mekân duygumuzu tatmin eden görüntünün ardındaki ideolojik müdahaleyi çözümleme imkânı veriyor. Modern bir ulus inşası için dine dayalı, belki bir tür anakronizmle geleneksel mimarinin kullanımı, daha doğrusu araçsallaştırılması… Kolonyalizm sonrası pek çok yeni ulus devlette, modern ulus inşasında, daha çok modern mimari anlayışın vandalca müdahalesi ile geleneksel mimari işlevsizleştirilirken burada tam tersi bir uygulama söz konusu. Türkiye’deki modern mimarinin işlevi göz önüne alındığında Kudüs’te tam zıt yönde ama benzer insan tipi için hizmet ediyor. Kitapta, Kudüs’ün anlamını askeri ve demografik müdahalelerle boşaltmaya/değiştirmeye zorlanışını çıplak gözle yakalamak mümkün. Modern mimari ve imkânlarının etno-politik bir stratejinin ana ekseni olarak kadim şehire farklı bir tarihsellik ve kutsallık imgesi yüklemesi itibarıyla, hangi yollarla ideolojik aygıta dönüştürüldüğünün hikâyesidir bu.

Oyuk TopraklarOyuk Topraklar: İsrail’in İşgal Mimarisi
Eyal Weizman
Açılım Kitap

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 7. sayısında yayınlanmıştır.