Ömer Ay

Modern zamanın temel kabullerinden biri, toplumların gelişmiş ve gelişmemiş olarak sınıflandırılmasıdır. Gelişmiş toplumlar modern zamanın getirilerine ayak uydurmuş toplumlarken, gelişmemiş toplumlar geleneksel yapılarını korurlar ve modern dünyayla tam olarak eklemlenememişlerdir. Bu kabul gereği modernlik geçmişten şimdiye dek ulaşılan en ileri seviye olarak sunulurken, geçmiş değerler yani; gelenek ilkel olandır. Çizgisel olarak akıp geçen ve hep ileriye doğru giden tarih, geçmişten günümüze biriken kazanımlarla adım adım insanlığı bu ileri seviyeye ulaştırmıştır. Artık birbirlerinden doğal olarak farklılıklar barındırıp ast-üst ilişkisi içerisinde olmayan kültürler yerine en iyi, en gelişmiş, en ileri ve dolayısıyla “ideali” temsil eden modernleşmiş kültürler ve diğerleri vardır. Yapılan karşılaştırmalar hep bu tasnif üzerinden devam eder ve modernizme ayak uyduramamış kültürler, farklılıkları göz ardı edilerek hep birlikte gelişmemiş kategorisine dâhil edilirler. Kendisini bir sosyal psikolog olarak tanımlayan Robert Levine de kitabında bu tasnif üzerinden hareketle gelişmiş ve modern toplumlarla, gelişmemiş ve geleneksel yapıya sahip toplumların zaman algılarını karşılaştırmaya tabii tutmuş.

Çalışmada karşımıza çıkan ana kavram “yaşam hızı”. Öyle ki; Levine asıl amacının yaşam hızının insanların yaşam kalitesi üzerindeki etkisini araştırmak olduğunu işin başından itibaren belli ediyor. “Yaşam hızı” , zamanın insanların deneyimlediği akışını, hareketini ifade ediyor. Toplumların hızını belirlemek için kullanılan yöntem ise yürüme hızı, çalışma hızı, umumi saatlerin kesinliğinin ölçüldüğü sosyal gözlemler ve bu gözlemler sonucu çıkarılmış istatistikler. Ayrıca yazarın sık sık başvurduğu bireysel tecrübelerini de atlamamak gerek. Yapılan gözlemler sonucu hızı etkileyen beş ana unsur ön plana çıkıyor; ekonomik refah, sanayileşme oranı, nüfus yoğunluğu, iklim ve kültürel değerler… Tahmin edileceği üzere, ekonomik refah ve sanayileşme oranı ne kadar yüksekse yaşam hızının da doğru orantılı olarak yükseldiği görülüyor. Sanayileşmenin getirdiği üretim hızı ve paranın dolaşımının artmasıyla birlikte hareketlilik, tempo önem kazınıyor ve boşa geçen her vakit para kaybı olarak algılanmaya başlanıyor. Belki de insanlığın en soyut kavramı olan zaman, nakit üzerinden ölçülür bir hale geliyor ve niceliklerin en somutu olan paraya indirgeniyor. Modern insan için artık vakit, nakitten başka bir şey ifade etmiyor.


Zamanın Coğrafyası
Kültürlerin Zaman Algısı Üzerine
Robert Levine
Çevirmen: Özgür Umut Hoşafçı
Maya Kitap

Bu sonucun ardılı olarak verimliliği en üst seviyeye çıkarmak amacıyla zaman kalıpları inşa edip standardizasyonu sağlayacak ve insan eylemlerini senkronize edecek bir zaman ölçümüne ihtiyaç duyuluyor.(Elias, 1988, 80) Bu ölçüm, şu anda sorgulanmaksızın kabul ettiğimiz ve doğal bir zorunluluk olarak gördüğümüz saatten başka bir şey değil. Saat zamanıyla yaşam sayılarla ifade edilen belirli periyotlara bölünüyor ve eylemler bu periyotlar içinde gerçekleşip başlayıp biter hale geliyor. Böylece insan, kendi algısına göre hareket etmek yerine saat üzerindeki farazi periyotların yönetimi altına alınıyor. İleri ki süreçte bu periyotların dahi mikroskobik parçalara ayrılıyor. Öyle ki; Ortaçağda ölçülebilir en ufak saat birimi 15 dakikalık bir süreye tekabül ederken şimdi zaman saniyeler, saliselerle ifade ediliyor.(Topakkaya,2013,448) Çünkü Modern zamanda üretimin veya tüketimin var olmadığı vakit boşa geçmiş kabul ediliyor ve ne kadar hızlı yaşanırsa yaşansın bir paradoks olarak sürekli vakit sıkıntısı çekiliyor. Modern zihniyet bu zaman ölçümünü doğuştan itibaren dışsal zorlamayla, mutlak kabul etmek ve ettirmek eğilimindedir. Buna binaen saat zamanı algısı evrenselleştirilmeye çalışılmış ve bu büyük ölçüde sağlanmıştır. 1884 yılında dünya, Greenwich başlangıç noktası kabul edilerek yirmi dört saat dilimine ayrılmış ve böylece evrensel olarak standart bir zaman algısı inşasına girişilmiştir. Hâlbuki zaman, bir algı olarak sosyal ve kültürel etkenlerle şekillenir. Sözgelimi gelişmemiş olarak addedilen toplumlar döngüsel olarak gerçekleşen doğal veya sosyal olaylara göre zamanı tayin ederler. Bu toplumlarda zaman, sınırları belli parçalara ayrılmamıştır. Uzun süreçler için mevsimler, gökcisimlerinin hareketleri, hasat zamanı gibi olaylar belirleyiciyken, gün içerisindeki planlama da rutin ve doğal olaylarla yapılır. Kitabımızdan bir örneği alacak olursak bir Orta Afrika ülkesi olan Burundi’de ineklerin otlatılacağı zamanı veya güneşin batımını bir randevu vakti olarak tayin etmek alışıldık bir durumdur. Modern toplumların algısındaysa tam tersi olarak zaman çizgisel bir yapıya sahiptir ve akıp geçmektedir. İnsan adeta onu kontrol etmek istercesine parçalara bölmüş ve bu parçalara kesin sınırlar tayin etmiştir. Her şey bu sınırlar içerisinde olup bitmektedir. Bu sayılan etkenlerin sonucu olarak da saat zamanı algısının yerleşik olduğu toplumlar hızlı yaşama eğilimindedir. Çalışmada umumi saatlerin kesinliği de bu nedenle bir ölçüt olarak kabul edilmiştir.

Yaşam hızını etkileyen bir diğer unsur olarak nüfus yoğunluğu da hızı arttırıcı bir etken olarak karşımıza çıkıyor. Bu şaşırtıcı bir sonuç değildir; çünkü nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu yerler de ekonomik refahın yüksek olduğu, modern hayatın kalesi olan şehirler. İklimin etkisi üzerine elde edilen veriyse sıcak yerlerdeki insanların daha yavaş yaşama eğiliminde olduğu. Yapılan gözlemler sonucu fark edilen en önemli ve en çok üzerinde durulan etkenlerden biri kültürel değerler. Çünkü toplum zihniyetini oluşturan temel kabuller ve değerler zaman algıları üzerinde doğrudan rol oynuyor. Zaten çalışmanın kültürler, toplumlar arası algı farklılıklarını incelemesi de gösteriyor ki zamanın mutlak, doğal bir yapı olmadığı ve toplumların muhtelif nitelikleri etkisiyle içi doldurulan soyut bir kavram olduğu tezi temel alınmış. Fakat doğaldır ki; modernizm tek tip bir toplum yapısı öngördüğünden modernleşmiş toplumların kültürel değerleri de benzerlik arz edecektir. Dolayısıyla yapılan karşılaştırmalar modern kültür ve diğerleri sınıflandırması ekseninde yapılmış. Modern kültürün başat özelliğiyse diğerlerine göre bireye daha fazla önem atfedip kolektivist olmaktan uzak olması. Bireyci kültürün motivasyonun da başarı olduğu da bir gerçeklik olarak sunulmuş.(sf.43) Daha öncede ifade edilen hususlar sonucu modern insanın değer algısı nakit üzerinden şekillendiği için vakit, başarı gibi başka kavramların da bu ölçüt üzerinden algılanması doğal bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor. Elinden kayıp giden zamanı nakite, başarıya çevirmek isteyen birey her sanayisine değerlendirmek telaşı içinde sürekli daha da hızlanıyor.

Levine; yaptığı ölçümler sonucu en hızlı yaşamın Batı Avrupa ülkelerinde olduğu sonucuna varmış. Varlıklı kuzey Amerika ve Asya ülkeleri de hemen bu ülkeler ardı sıra gelirken, yazarın üçüncü dünya ülkeleri olarak bahsettiği Güney, Orta Amerika ile Ortadoğu ülkeleri en yavaş olanlar. Yaşam hızı üzerinde etki eden ana unsurlar, hızlı olan ülkelerin özellikleri üzerinden yapılmış genellemeler. Tabii olarak bu genellemelerin her ülke için doğruluk payı değişiyor. Bu manada ana başlıklar halinde belirlenen bu etkenlerin mutlaklaştırılmaması gerekli. Bu gerekliliğin en önemli delili; Japonya örneği…

Japonya’nın yaşam hızı birçok batı Avrupa ülkesiyle yarışır düzeyde. Buna mukabil birey eksenli bir kültüre de sahip değil. Yaşamın hızlı olması tam aksine kültürel değerlerin toplum refahı üzerine odaklanmasının bir sonucu… Dayanışmacı, birbirine sıkı bağlarla bağlı ve uyumlu bir toplum yapısı var. Çalışmanın toplum için gerçekleştirilen bir görev olduğu anlayışı hâkim.

Fark edileceği üzere Levine toplumları karşılaştırırken daha çok sosyal zaman algısı farklılıklarını temel almış ve bunun etkenlerini incelemiş. Zaman algısının felsefi temellerini incelemek yerine aktüel yaşamda ki tezahürü üzerinde durmuş. Sosyal gözlemlerle yaşam hızı farklılıklarının nedenlerini belirlemiş. Burada göze çarpan nokta nedenler ve sonuçlar verildiği halde aralarındaki bağın netlikle açıklanamamış olması. Buna rağmen çalışmanın, açıkladığımız sınıflandırmaya koşut olarak modernleşmiş ve karşıtı toplumların sosyal yaşamını etkileyen farklı zaman algılarına somut örnek ve gözlemlerle ışık tuttuğu söylenebilir. 

Arka Kapak dergisi 2. sayı