İlyas Koç

“… temel derdim keşke sadece aşk olsaydı. Aşk ve memleket insana neler eder, onu anla[t]maya çalıştım.” Yeni romanı “Ucunda Ölüm Var”ın okurla buluşmasından sonra kendisiyle yapılan bir röportajda bunları söylüyor Kemal Varol. “Ağıtçı Kadın” figürü üzerinden Anadolu’nun kadîm bir geleneğini bizlere hatırlatan Varol, hem “kursakta kalan” destansı bir aşkı terennüm ediyor hem de doğuya özgü “hikâye içinde hikâye” anlatma tekniğine başvurarak çağının aktüel sorunlarına eğiliyor. Ucunda Ölüm Var, Tanpınar’ın Beş Şehir’ine ilave ettiği masalsı mekânları ve harikulâde kurgusu ile okuyanın dimağında latîf bir tat bırakıyor.

Fuzûlî’nin, “âlemde her ne var ise aşktan ibaret ve aşktan gayrısının kîl ü kâl [dedikodu] olduğunu” ifade eden o veciz beytinin üzerinden bin yıldan fazla bir zaman geçti. Öyle ya, aşk öyle efsûnkâr bir kelime ki iklimine giren herkesi “dünya ve mâfîha”ya yabancılaştırabiliyor. Bu topraklarda bir ömrü heder eden nice aşk hikâyeleri yazıldı, nice sevda nağmeleri söylendi asırlardır. Hemen hemen hiçbiri, âşık ve maşûkun gözüne perde indiren bu sihirli kavramın yanına Fuzuli’nin “kîl ü kâl” olarak ifade ettiği gerçek hayatta varolagelen acıları, kederleri, zulümleri, sefaletleri, kısaca dünya meselelerini iliştirmedi. Çağına tanıklık etme derdinde olan Kemal Varol, bize salt tozpembe bir aşk hikâyesi anlatmıyor. Ülkücüsünden İslamcısına, askerinden gerillasına kadar türlü türlü karakterin etrafında “kendi olamayan, olmasına izin verilmeyen, kendisine giydirilen elbise her seferinde bir yerinde pot yapan, sahtelikle yaşamaya mecbur bir memleketin doğasını” aktarıyor.

Romanın ana kahramanı Ağıtçı Kadın, aşkı kursağında kalmış bir sevda malûlü. Şehir şehir kasaba kasaba dolaşıp yüzlerce cenaze evinde ağıt yakar ve geçimini bu yolla temin eder. Başkasının cenazesine mi ağıt yakmaktadır yoksa yıllardır içinde öldüremediği aşkı için mi feryâd u fîgân etmektedir bilmez. Ölmeye yakın kulağına çalınan bir sesle Heves Ali’sinin peşine düşer. Ankara hariç, sırasıyla Tanpınar’ın Beş Şehir’ini dolaşır. Tanpınar’ın aksine, gittiği şehirlerin “arka sokaklarında sıradan insanların kirli hallerine” şahitlik eder. Uğradığı her yerde Heves Ali’sinden bir işaret olduğunu vehmederek cenazelere katılır. Her cenaze sahibinden ölünün hayat hikâyesini dinler. Neticede mevtanın, yıllardır peşinden gittiği Heves Ali olmadığını anlar, ancak dinlediği hikâyeler yıllar yılı bu topraklarda yaşana yaşana adeta içselleştirilen zulümler, acılardır. Son olarak öleceği masal-kent Arguvan’a geri döner.

Ucunda Ölüm Var, görünürde bir aşk hikâyesi anlatmasına karşın Ağıtçı Kadın’ın aşk hikâyesi üzerinden bu ülkede yaşanan acıları okura anlatan/aktaran usta işi bir roman. Toplumsal sorunlara değinirken okuru irite etmeyerek ve gerçek hayatta şahit olduğumuz problemleri edebiyatın büyülü atmosferinde ironik bir dille eritmeyi başararak okunmayı fazlasıyla hak ediyor.

Ucunda Ölüm Var
Kemal Varol
İletişim Yayınları

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 5.sayısında yayınlanmıştır.