Namık Sinan Turan

Tüm yaşamı ve sanat kariyeri gibi Maria Callas’ın yaptığı plak kayıtları da son derece renkli bir tablo oluşturmaktadır. Efsanevi soprano pek çok meslektaşının yan yana dahi düşünemeyeceği birbirinden uzak rolleri ve bestecileri çeşitli yıllarda, kariyerinin gelişiminde büyük katkısı bulunan Tullio Serafin başta olmak üzere Antonino Votto, Victor de Sabata, Herbert von Karajan gibi ünlü şeflerle yorumlamıştır. Neler yok ki bu kayıtlar arasında; Vittorio Gui yönetiminde 1950 yılında Rai orkestrası eşliğinde kayıt edilmiş Wagner’in Parsifal’inden, Karajan idaresinde Berlin Staatsoper’de 1955’te söylediği Lucia di Lammermoor, Serafin eşliğinde iki kez kayıt ettiği, adıyla bütünleşen Norma’ya kadar olağanüstü olarak tanımlanabilecek nice yorum.

20. yüzyıl sanatçısını bir önceki yüzyılın yıldızlarından ayıran en önemli kazanım ses kayıt teknolojisidir. Bu sayede Caruso, Gigli, Melba gibi nice büyük şarkıcıların performanslarını dinlemek mümkün olabilmiştir. Maria Callas 1940’ların sonundan itibaren biçimlenen uluslararası kariyeri süresince kayıt teknolojisinin nimetlerinden yararlanmayı bilmiş, eşsiz yapıtlara imza atmıştır. Unutulmamalı ki yaptığı kayıtların bir bölümü bugün hala o eserin en iyi yorumları arasında hatta birinci sırada yer almaktadır. Stüdyo kayıtlarını EMI ağırlıklı olmak üzere bir kısmı Rai’den sonraki yıllarda plak haline getirilenlerle birlikte yine kendi içinde komple opera ve resitaller olarak sınıflandırmak mümkündür. Sahneden bir bölümü oldukça kötü şartlarda kayıt edilen korsan kayıtların tam bir dökümünü yapabilmek ise neredeyse olanaksızdır. Günümüzde hayranları hala onun opera dünyasının önemli merkezlerinde gerçekleştirdiği canlı temsillerin ilk kez gün ışığına çıkacak kayıtlarını merakla beklemektedir.

Bellini’nin Norma’sı Callas denince akla ilk gelen roldür hiç şüphesiz. Sopranolar için bir meydan okuma ve rüşt ispatı olan bu rol Callas’ın sanat yaşamını taçlandırmış, en büyük başarılarına kaynaklık etmiştir. Büyük soprano Lilli Lehmann, Norma’yı değerlendirirken tek bir Norma söylemenin Isolde rolünü üç defa söylemekten zor olduğunu belirtmiştir. Bu rol özellikle dramatik-koloratur sopranolar için en önemli repertuar operalarından biridir. Callas, Caballe, Gencer, Sutherland, Scotto, Milanov gibi büyük sesler sahnede defalarca söyleyerek her defasında esere yeni bir boyut kazandırmayı başarmışlardır. Bellini’nin ölümsüz eserini ilk kez 1948’de Firenze’de Serafin idaresinde seslendiren Callas, kısa sürede bu rolün en başarılı temsilcisi olarak kendisini kabul ettirmiş ve ilki 1954 ikincisi 1960’da olmak üzere iki kez plak kaydını yapmıştır. İlk kayıt tam anlamıyla efsanevi bir yorum olarak opera severlerin koleksiyonlarında baş yeri almaktadır. Bu kayıtta kendisine Adalgisa rolünde eşlik eden efsanevi mezzo-soprano Ebe Stignani ile olan uyumu ve Serafin’in bu esere nüfuz etmiş bir şef olarak idaredeki üstün performansı her türlü takdirin üzerinde. Bu efsane kayıtta eleştirilebilecek tek nokta tenor Mario Filippeschi’nin performansı. Del Monaco, Vickers ve Corelli gibi çağdaşlarıyla kıyaslandığı Callas’ın karşısında göz doldurmakta zorlandığı görülüyor.

1960’da yapılan ikinci kayıt yine aynı şef ve La Scala orkestrası desteğinde, ancak aradan geçen yılların Callas’ın sesinden bir şeyler götürdüğü hemen anlaşılmakta. Bununla birlikte kendisine eşlik eden Christa Ludwig ve tenor Franco Corelli en az Callas kadar başarılı bir performans sergilemekte. Callas yaşamı kadar sanatıyla da zıtlar arasında gidip gelen bir yıldız. Dramatik sopranolar için biçilmiş kaftan olan Norma kadar onu başarıya götüren bir başka yorumu da yine Bellini’nin I Puritani adlı daha çok koloratur sopranoların gözdesi olan eseri. 1953 yılında Serafin idaresinde en önemli partneri Giuseppe di Stefano ve Nicola Rossi-Lemeni, Rolando Panerai gibi değerli isimlerle yapılan bu kayıt geleneksel Elvira söyleyiş tarzının dışında bir profil çiziyor. Callas burada daha koyu bir Elvira sunarken denenmemişi deniyor ve mükemmel bir sonuca ulaşıyor. Callas’ın büyük zaferlere imza attığı La Scala’dan, Covent Garden’e ve Metropolitan’a kadar en büyük sahnelerde ismini taçlandırdığı bir diğer rolü Lucia di Lammermoor. Bu operanın onun sesinden sahne performansı olarak değişik yorumları bulunmakla beraber stüdyo kayıtları Serafin eşliğinde EMI firmasına yapılmış olanlar. 1954 tarihli ilkinde sanatçıya Edgardo rolünde Giuseppe di Stefano eşlik ederken 1959’da yapılan ikinci kayıtta tenor Ferrucio Tagliavini eşlik ediyor. İki kayıt da ödüllere boğulmuş olmakla beraber bir sahne performansı var ki neredeyse bunlar kadar hatta daha çok ilgi görmekte ve başarılı bulunmakta. Bu versiyon canlı bir temsil kaydı olarak 1955’de Berlin’de gerçekleştirilmiş. Şef efsanevi bir isim Herbert von Karajan. Di Stefano, Rolando Panerai ve Nicola Zaccaria Callas’a eşlik eden önemli isimler. Ses kalitesi fena olmamakla beraber elbette stüdyo ortamında yapılanlardan uzak, ancak yorum Callas’a yaraşır ve adını ebedi kılar nitelikte. Tüm artıları bir arada bulunduran sahne performansı bu özelliğinden olsa gerek EMI tarafından 1990’da CD haline getirilerek müzikseverlerin zevkine sunuldu.

Callas rolleri olarak anabileceğimiz roller arasında bir diğeri kaderin bir cilvesi olsa gerek yine iki kez kaydı yapılmış olan Tosca. İlginçtir bir röportajında şöyle demekteydi Callas: “Besteci olarak en çok Puccini’yi sevdiğimi sanıyorsanız aldanırsınız. Puccini’yi sevmem. Ama ne yaparsanız ki onun eserleri plaklarda bana en yüksek parayı sağlıyor.” Bu sözleri hangi ruh haliyle söylediği bilinemez, ancak onun Puccini rollerindeki başarısı inkar edilemez tıpkı Tosca da olduğu gibi. Verismo geleneğinin başta gelen temsilcisi Puccini bu rolü yazarken kimi ve nasıl bir yorumu hayal etmişti tahmin etmek zor ama her halde Callas’ın 1953’te söylediği kaydı dinlemiş olsaydı ideal olarak değerlendirirdi. Bu kayıt pek çok katalogda Tosca yorumlarının en iyisi olarak nitelendirilmekte. Callas, Di Stefano ve bariton Tito Gobbi arasındaki uyum kusursuz. Hele ilk perdedeki düette ortaya konan performans aşılması zor bir atmosfer yaratıyor. Efsanevi Diva’nın 1953’te söylediği Tosca’yı değerli kılan bir diğer özelliği stüdyo yorumlarına her ne dense uzak durmuş efsanevi şef Victor de Sabata’nın da ilk opera kaydı olması. Toscanini’nin yanında yetişmiş ve ona halef olmuş bu büyük şef adına yakışır bir icraya imza atmış. Elbette kişisel bir görüş olmakla beraber diyebiliriz ki hayatı boyunca bir tek bu kaydı yapmış olsaydı bile haklı şöhretini kazanırdı. Callas’ın bu üstün yorumundan dolayı sahnede defalarca seslendirdiği ve Covent Garden’de veda temsillerinde de Zeffirelli prodüksiyonuyla sahne aldığı Tosca ikinci kez 1964’te George Pretre yönetiminde yine EMI adına kayıt edilmiş. Ancak hemen belirtelim ki ilk yorumla kıyaslanması bir yana Callas’ın sesindeki dramatik gelişmeler tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmakta. Özellikle dramatik tiz tonlarda son derece yırtıcı ve bir o kadar da itici hale gelen kimi pasajlar ilk yorumun çok ötesinde bir performansa neden olmakta. Callas bunun bilincinde olarak dramatik vurgularda abartılı söyleyişlerle aradaki farkı kapamaya çalışsa da dikkatli Callas hayranları için fark ilk sahnedeki girişten itibaren ortaya çıkmakta. Ancak Carlo Bergonzi ve Tito Gobbi gibi ünlü isimlerin desteğinde bu kayıt da Callas’ın kariyerinde yerini almış durumda.

Callas ismini ölümsüz kılan roller dramatik konular içeren eserlerle sınırlı değil. Rossini’nin başyapıtları arasında sayılan Sevil Berberi ve İtalya’da Bir Türk adlı operalar Callas’ın kariyerinde özel bir yer tutmakta. Il Turco in Italia operasını tekrar repertuar operası haline getiren Callas, eseri 1954 yılında Gianandrea Gavazzeni idaresinde plağa kaydetmiş. Rossi Lemeni, Nicolai Gedda kayıtta öne çıkan diğer sesler. Callas bu eserle ortaya koyduğu başarılı tarzı aynı bestecinin Il Barbiere di Siviglia adlı eserinde de sürdürmüş. 1957’de Londra’da Alceo Galliera idaresinde yapılan kayıt Berganza ve Bartoli kayıtlarını da göz önünde bulundurarak iddia edilebilir ki rakipsiz. Luigi Alva ve Tito Gobbi’nin katkıları da inkar edilmemekle birlikte Callas bu kayıtta tamamen öne çıkan isim olarak görülüyor. 20. yüzyıl operasında ona en müstesna yeri veren oyunculuk ve drama yeteneğini burada da eksiksiz biçimde ortaya koyuyor. Onun Rosina’sı son derece sempatik ve Rossini’nin arzu ettiği kıvamda. Koloraturlarla süslediği ilk sahnedeki ünlü aryada benzersiz bir yorum çıkardığı inkar edilemez. 1958’de Paris resitalinde bu aryanın seslendirilişinin video kaydına sahibiz. Orada Callas’ı izlemek oyun gücünü ve sesiyle drama arasında kurduğu ilişkiyi tespit etmede önemli bir veri sağlıyor.

Callas kayıtlarının dikkat çeken bir özelliği bunların çoğunlukla sahnede seslendirdiği eserler arasından seçilmiş olması, ancak istisnai durumlar da mevcut. Bizet’in ünlü Carmen’i sanatçının sahnede seslendirdiği eserler arasında yer almamış olmasına rağmen 1964’te G. Pretre idaresindeki kayıt buna bir örnek. Kayıt tarihinden de anlaşılacağı gibi Callas’ın sahne kariyerinin sonuna rastlamakta. Carmen mezzo-sopranolar için yazılmış bir partisyon ve Callas’ın söyleyişi klasik mezzo geleneğin dışında. Bununla birlikte dramatizasyon olarak başarılı olduğu görülüyor. Kimilerince abartılı sayılmakla beraber Callas bu kayıtta sesinin renkleri arasında zengin bir tablo ortaya koymakta. Bu eseri kaydeden sopranolar arasında yer alan Victoria De Los Angeles ve Leontyne Price ile kıyaslandığında onun Carmen’i oldukça tutkulu ve bir o kadar etkileyici. Callas’ın sahnede oynamamakla beraber plak kayıtlarını yaptığı diğer eserler arasında Puccini’nin Manon Lescaut ve La Boheme adlı eserleriyle meşhur Pagliacci yer almakta. La Boheme dışındaki kayıtlar Serafin tarafından yönetilirken Boheme Votto yönetiminde kaydedilmiş. Manon Lescaut kaydı 1957 tarihini taşımakta kadro yine alışıldık şekilde Di Stefano’lu bir kadro. Etkileyici ve başarılı bir yorum. 1956 tarihli La Boheme ise Decca etiketli Bergonzi ve Tebaldi’li versiyonun yanında mütevazı kalmakla beraber dikkat çekici. Callas Karajan dayanışmasının bir ürünü olarak ortaya konulan iki kayıt da unutulmamalı. Bunlardan ilki 1955 tarihli Madama Butterfly. La Scala prodüksiyonu olan bu yapımda Callas ve Karajan gibi iki olağanüstü sanatçının birlikteliğinin ulaştığı çizgi dikkat çekmekte. Callas dramatizasyon olarak zirvede bir profil çizerken Karajan Puccini kayıtlarındaki iddiasını ortaya koyuyor. Aynı işbirliğinin bir diğer ürünü 1957 tarihinde kaydedilen Verdi’nin Il Trovatore’si. Callas Leonara rolünde tek kelimeyle dinleyiciyi büyülerken Di Stefano eşliğinde önemli bir icra örneği sunuyor.

Maria Callas’ın unutulmazları arasında yer alan bir başka önemli rol Verdi’nin aşkı için kendi hayatını hiçe sayan Gilda’sı. 1955 yılı Callas’ın kariyerinde parlak bir yıl nitekim bu yıl içinde kaydı yapılan diğer eserler gibi Rigoletto da son derece ses getiren işlerden biri oluyor. Serafin her zamanki başarısını sürdürürken hiç şüphesiz Callas, Gobbi ve Di Stefano gibi çizgi dışı solistlerin rollerini göz önünde tutuyor. Bu yorum tüm Callas ve Di Stefano birlikteliği dikkate alındığında 1953 tarihli Tosca’dan sonra ikinci sırada yer almayı fazlasıyla hak ediyor. Gobbi için mükemmelin ötesinde söylenecek pek bir şey yok gibi. Son derece usta tekniği ve ileri düzeydeki yorumuyla ideal bir Rigoletto. Di Stefano lirik sesiyle rolü için biçilmiş bir kaftan. Ancak Callas söz konusu olduğunda iş değişiyor. Callas ses rengi olarak elbette Sutherland ayarında bir Gilda değil, bununla birlikte en az onun kadar başarılı bir Gilda, sesinin tüm karakterini tanımanın verdiği avantajdan yararlanarak koyu ancak son derece etkileyici ve büyük bir Gilda yorumuyla karşımıza çıkıyor. Özellikle Gilda rolünün en büyük sınavlarından biri olan “Caro nome” adlı aryada tüm rakibelerini gölgede bırakıyor.

1955 yılında La Scala’daki La Traviata temsilleri Callas’ı bir kez daha geniş bir hayran kitlesiyle buluşturmada etkili olmuştu. Guilini tarafından yönetilen eserde kendisiyle başrolleri dönüşümlü olarak Raimondi ve Di Stefano’nun paylaştığı Callas ilginçtir bu eserin kaydını yapmakta bazı nedenlerden ötürü tereddüt etmiş gözükmektedir. Kimi söylentilere göre kariyerinde inkar edilmez bir etkisi bulunan Serafin’in bu rolün plak kaydında kendisi yerine bir başka sopranoyu Victoria De Los Angeles’i tercih etmesi ünlü sopranoyu kızdırmıştı. Bununla birlikte elimizde bu operanın 1955 tarihli La Scala temsili başta olmak üzere 1958 San Carlo temsilini içeren iki mükemmel yorumu bulunmakta. EMI kayıtları arasında yayınlanan bu yorumlar dışında 1958 yılı Covent Garden yorumları da çeşitli firmalardan korsan kayıtlar olarak piyasada bulunmakta. Stüdyo ortamında temiz bir kayıt arayışında olanlar da seçeneksiz değil. Sanatçının 1953’te Torino Della Rai’de Gabriele Santini yönetiminde söylediği yorum bu arayıştakiler için bir fırsat. Alfredo rolündeki Francesco Albanese rakipleri Di Stefano ve Alferodo Kraus’a göre zayıf kalmakla beraber Callas son derece iyi.

20. yüzyılın tartışmasız en önemli opera sanatçılarından olan Maria Callas’ın opera ve resital kayıtları onun önemini ve karizmasını, opera sanatına katkılarını tüm açıklığıyla gözler önüne serecek niteliktedir. Callas, operayı yalnızca ses gösterisi ve virtüözite olmaktan çıkararak ona gerçeklik kazandırmıştır. Drama, oyun gücü onun ayırıcı vasfıdır. Onun dönemine kadar sopranolar yönetmenlerin dediğinin dışına çıkmaz çoğunlukla ses gösterisine dayalı performanslar sergilerlerdi. Oysa Callas tüm enerjisi ve sahne karizmasıyla sahneye hareket getirmiştir drama gücünü öne çıkarmıştır. Opera dinleyicisi artık onunla birlikte izleyiciye de dönüşmüş, sahne de müzik ve tiyatronun ideal bileşimini bu efsanevi divada yakalamıştır. Tebaldi, Oliviero gibi güçlü rakiplerinin onun karşısında ikinci statüde kalışlarının gerekçesi budur. İtalyan yönetmen Visconti’ye göre Callas tüm zamanların en büyük oyuncusudur. Onun 1964 yılında Covent Garden’deki Tosca temsillerini izlemek, ya da 1958 yılında Paris’teki ünlü resitalinin görüntülerini izlemek bile oyun gücünü keşfetmeden yeterlidir. Rossini’nin Sevil Berberi’nden Rosina’nın aryasını söylerken takındığı tüm muzip ifade, Bellini’nin Norma’sında büyük bir acıya dönüşür, Il Trovatore’den Leonora’nın son perdedeki aryasında ise bütünüyle bambaşka bir havaya bürünür. Tüm bunlar ardı ardına gelen aryalarda kısa aralıklarla olur. Onun oyun gücü eşsiz drama yeteneği plak kayıtlarında da kesinlikle hissedilmektedir. 15 yaşındaki Madam Butterfly’ın dramı ile Lucia’nın ıstırabı arasındaki nüansı ondan daha iyi kimse aksettiremez. Norma’da bir yandan güç ve iktidarı diğer yandan aşık bir kadının karşılık alamamasının yarattığı ruhsal ikilem onun sesinde gerçek anlamını bulur. Serafin, Karajan, Pretre gibi şefler onun plak kayıtlarında drama yeteneğini dikkate almışlardır. Bugün arkasında bıraktığı miras olağanüstüdür.

Callas’ın müzikal mirasının yansıması olan kayıtlarına dinleyiciler artık kolaylıkla erişebilmektedirler. Özellikle EMI patentli cd ve plaklar onun sanatsal yeteneğinin ispatıdır. Bununla birlikte kapitalizmin tüketim kalıpları çerçevesinde Callas en çok sömürülen sanatçılardan birdir. Operanın en ünlü aryalarından oluşan best of çalışmaları, farklı konseptlerde hazırlanan nerdeyse içindeki eserlerin farklı sıralaması dışında özgünlüğü olmayan birbirinin aynı albümler koleksiyonları süslemektedir. Bununla birlikte opera severlerin ya da Callas ile yeni tanışacak olanlar için iyi bir başlangıç olabilecek derlemeler arasında üç cd’den oluşan La Divina albümlerini özellikle anmak gerekir. Ayrıca onüç cd halinde piyasaya sunulan Maria Callas The Studio Recitals (EMI-2006) Callas hayranlarının mutlaka sahip olması gereken çalışmalar arasında. Callas için yapılan başarılı derlemelerden biri de burada daha uzun üzerinde duracağımız 2006 yılında satışa çıkarılan Maria Callas One Hundred Best Classics adlı çalışma.

Maria Callas One Hundred Best Classics tam anlamıyla bir Callas özeti. Altı cd olarak hazırlanan bu set onun sanatı hakkında fikir sahibi olmak isteyen dinleyiciler ve müzikseverler için sıradışı bir sanatçının müzik serüveninin izdüşümü adeta. Bu serüvende ona kimler eşlik etmiyor ki. Fedora Barbieri, Franco Corelli, Fiorenza Cossotto, Nicolai Gedda, Tito Gobbi, Christa Ludwig, Anna Moffo, Giuseppe di Stefano, Richard Tucker gibi bugün her biri efsaneye dönüşmüş büyük sesler çalışmada yer alıyorlar. Birinci cd Bellini’nin eserlerine ayrılmış. Bellini İtalyan Bel Canto repertuvarının en önemli temsilcilerinden biri. La Sonnambula, I Puritani, Norma ve Il Pirata adlı operaları Callas’ın büyük başarı kazandığı çalışmalar. Derlemenin ilk cd’si bu eserlerden en önemli sahnelerin yer aldığı bir seçkiden oluşuyor. Il Pirata dışındaki eserler Callas’ın plaklarındaki başarıda katkıları inkar edilemeyecek olan büyük şef Tullio Sefarin tarafından idare ediliyor. Burada La Sonnambula ve I Puritani’de Callas koloratür sopranolara meydan okuyor. Norma ve Il Pirata’da ise sesinin bütünüyle dramatik yönünü sergiliyor. İki apayrı ses alanına olan benzersiz hakimiyetini aynı albümün içinde peş peşe dinlemek özellikle iyi müzik dinlemek isteyenler için kaçırılmayacak bir fırsat.

Donizetti ve Rossini eserlerinden arya ve düetlerin yer aldığı ikinci albümde Lucia di Lammermoor, İtalya’da Bir Türk ve Sevil Berberi’nden bölümlere özellikle kulak vermeli. Callas Anna Bolena, Lucrezia Borgia gibi tarihteki önemli kişilikleri konu edinen eserlerdeki dramatik yanını Rossini’nin yukarıda zikredilen iki eserinde komedi ustalığına bırakıyor. Olağanüstü bir ses tekniğine sahip olduğunu Lucia ve Rosina’nın aryalarından anlamak mümkün. Una voce poco fa aryası teknik üstünlüğünün adeta bir göstergesi. Genelde mezzo sopranoların söylediği bu rol onun sesinde ideal bir yorumcuya kavuşuyor. Üçüncü cd Verdi eserlerine ayrılmış. Verdi İtalyan milli kimliği için çok önemli bir besteci. İtalyan birliğini yaptığı opera ve marşlarla kitlelere yaymayı başarmış bir isim. I Vespri Siciliani, Rigoletto, La Traviata, Aida, Il Trovatore, Un Ballo in Maschera, I Lombardi, Aroldo, Don Carlo ve Otello’dan arya ve düetler Callas’ın sesinden dinleyiciye ulaşırken Callas ne denli başarılı bir Verdi yorumcusu olduğunu ispat ediyor. Rigoletto’da Gilda’nın aryasında tüy hafifliğindeki sesi Don Carlo ve Otello’da spinto bir ses rengine dönüşüyor. Alman soprano Elisabeth Schwarkopf, Callas’ın La Traviata’sını Verona’da seyrettikten sonra “kimse bundan daha iyisini yapamaz” der ve bir daha asla sahnede bu eseri söylemez. Büyük sopranoya bunu yaptıran Callas’ın Violetta yorumunu dinlemek isteyenler Verona’daki değil ama La Scala’da 1955’de canlı kaydedilen bir temsilden bu anları yaşayabilir. Callas’ın Aida’sı da benzersiz. Aida rolünün 20. yüzyıldaki en başarılı yorumcusu kabul edilen Leontyne Price’ı bir yana bırakırsak bu anlamda bir dramatik yoğunluğa Tebaldi de dahil (bu eseri biri Karajan ile olmak üzere iki defa plağa kaydetmiştir) hiçbir soprano erişememiştir. Callas 1955 tarihli bu kayıtta adeta Habeşistan kralının esir kızına dönüşüveriyor.

Puccini eserlerine yer verilen dördüncü albümde Callas’ın Verismo’nun bu büyük temsilcisini yorumlama biçimi açıkça görülüyor. Madama Butterfly ve La Boheme’de zayıf kadın imgesinin Turandot’ta nasıl tersine dönüştürüldüğüne, bunun sesine ve oyun gücüne nasıl aksettiğine tanık olmak müzikseverler için tecrübe edilmesi gereken bir durum. Ama kabul etmek gerekir ki Callas ve Puccini denildiğinde Tosca bambaşka bir yere sahip. Buradaki Tosca 1953’de de Sabata ile yapılan kayıt. Yalnızca sanat ve aşk için yaşadım dediği Vissi d’arte vissi d’amore aryasında kimselerle kıyaslanamayacak bir opera divasıyla başbaşa kalıyorsunuz. Gianni Schicchi operasından O mio babbino caro aryasında son derece kırılgan bir diva var karşınızda. Oysa Prenses Turandot’ın In questa reggia aryasında bu hava dağılıp, yok oluyor. Güç, iktidar, aşk tüm bu karmaşık duygular bu aryada ifadesini doğru bir ifadeyle buluyor. Dikkat çekici olan aynı operada zayıf bir kadın imgesini sergileyen Liu’nun Signore, ascolta aryasında Callas, Turandot’tan tümüyle uzak bu karakteri tam istendiği gibi bir duyguyla yansıtıyor. Dönemler, karakterler, eserin bestecisinin beklentileri Callas çapında bir diva söz konusu olduğunda en ideal karşılığına kavuşuyor denebilir rahatlıkla. Bu durumun sınaması için Fransız operalarından kadın karakterlerin aryalarına yer verilen beşinci cd’ye bakılmalı. Bu albümde dikkat çeken aslında tüm bu eserlerin Callas’ın kariyerinde ciddi problemlerle karşı karşıya olduğu sesinin eski görkeminden uzaklaştığı bir dönemde 1961’den sonra kaydedilmiş olması. Unutmamak gerekir ki Callas 1965’te sahne kariyerine bu problemler nedeniyle 42 yaşında son verecektir. Oysa buradan da görüldüğü gibi tiz ses sahasındaki yırtıcı hatta zaman zaman itici ifadesine rağmen Callas’ın ajiltesi, legatosu kusursuza yakın. Romeo ve Juliette’den Ah! Je veux vivre dans aryası, Faust’tan mücevher aryası, Mignon’dan Ah, pour ce soir ve Louise’den Depuis le jour aryaları Callas’ın virtüözitesinin göstergeleri.

Callas’ın drama yeteneği yazı boyunca da değinildiği gibi onun sanatsal yeteneğinin en üstün yönüne işaret ediyor. Bir defasında sesinin ezeli rakibesi Renata Tebaldi gibi olmasını çok istediğini ifade etmiştir. Tebaldi şahin olarak nitelendirilen Callas’ın karşısında daha temkinli ve risklerden kaçınan bir repertuvar tercih edecektir. Kadife yumuşaklığındaki sesi Callas’ın yırtıcı ve hırçın tizleri karşısında ona meleksi bir ifade kazandırmaktadır şüphesiz. Büyük şef Arturo Toscanini La Scala’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası yeniden açılışında Tebaldi’yi seçmiş ve ona “melek sesli soprano” demişti. Tebaldi tüm kariyeri boyunca bu benzetmeyle anıldı. Oysa Callas’ı bu melek sesli rakibesi karşısında benzersiz kılan yönü eserin dramatik yönünü sesiyle mükemmel biçimde ifade edebilmesinde gizliydi. Diğer sopranolarda teknik bir gösteri olarak kabul edilebilecek yorumlar Callas yaptığında kalpten gelen tamamen hissiyatı yansıtan gerçek duygulara dönüşmektedir. Dramatik Heroines olarak adlandırılan altıncı cd’de dinleyici onun bu yönünü daha yakından tanıma fırsatına kavuşuyor. Andrea Chenier’den La mamma morta ile başlayan albüm Adriana Lecouvreur, Cavalleria Rusticana, Mefistofele, La Walla gibi ünlü operalarının en ünlü aryalarıyla devam ediyor. Bunun yanında Bel canto operaları olan La Vestale, Medea’dan, Mozart’ın Don Giovanni’sinden aryalar da burada yer alıyor. Burada dramatik yetkinliği tartışma dışı olan bir opera sanatçısının inceliklerine tanık oluyoruz.

Callas efsanesinin ardından yatan gerçekleri tam anlamıyla anlayabilmek için onun göz kamaştırıcı kariyeri boyunca gerçekleştirdiği tüm sanatsal ürünleri dikkatle dinlemek, araştırmak gerekiyor elbette. Ancak yalnızca onun sesini ve sanatını keşfetmek, en ünlü rollerinde onu dinlemekse amaç bu set dinleyiciye bu fırsatı sunuyor.

One Hundred Best Classics – Maria Callas
Producer: Tony Locantro

EMI Records Ltd., 2006