Volkan Alıcı

Yaşarken efsane olan, kırk yıllık kısa yaşamının ardından ise Afro-Amerikan kültürünün ikonik bir kahramanına dönüşen Malcolm X, Manning Marable’ın biyografisine kadar bütünlüklü biçimde değerlendirilmemişti. Siyah halkları özgürleştirmek için birden bire ortaya çıkan bir kurtarıcı mıydı, yoksa arayışlarla ve mücadeleyle geçen bir hayatın örsünde çelikleşen -ama hataları ve zaafları da hiç eksik olmayan- bir dava adamı mıydı? Kimdi Malcolm?

Malcolm’un hayatının bütünlüklü ve neredeyse eksiksiz bir hikâyesinin anlatıldığı bu kitap için, Malcolm’la ilgili Türkçede yayımlanmış en önemli çalışma diyebiliriz. Malcolm, ABD’de yasalarla desteklenen aşağılayıcı, ayrımcı, baskıcı beyaz ırkçı egemenliği altında var olmaya çalışan Afro-Amerikan toplumunun on yıllardır çektiği kaç türlü çile varsa, bunları derinden hissederek ve deneyimleyerek büyüdü. Afrika Halkları Birliği (UNIA) militanı babası Earl Little, Ku Klux Klan çetelerince öldürülmüştü!

Malcolm Little, 1941 Şubat’ında, daha 16’sına basmadan, tek başına Boston’a ablasının yanına geldi; burada gettonun yeraltı dünyasına çabuk alıştı. Politik eylemci olmaya daha çok zaman vardı. “Çok geçmeden ‘refeer’ -marihuana sigarası- içmeyi, uyuşturucu satmayı, adi hırsızlığı ve kadınları ayartmayı adamakıllı öğrendi.” Barlarda ayakkabı boyacılığı, trenlerde dördüncü aşçılık, sandviç ve kahve satıcılığı yaptı. Marihuana satıcılığında ustalaştı, ilk tutuklanması “fuhuşa teşvik”ten oldu. 1944-45 yılları arasında uyuşturucu parasını çıkarabilmek için ufak çaplı soygunlara başladı. “Büyük çaplı hırsızlık” suçlamasıyla hakkında verilen bir tutuklama kararının ardından, 1946’da “yasadışı silah taşımak, hırsızlık, haneye tecavüz” suçlamalarıyla hapsi boyladı. Hayatı çok geçmeden kökten değişecekti.

İslam Milleti’yle tanışma
Malcolm Little’ı Malcolm X yapan süreç, cezaevinde ailesi aracılığıyla İslam’a geçmesiyle başladı denebilir. Siyahlar üzerinde ayrımcılığı zaten yaşayan ve gözlemleyen Malcolm’un cezaevinde başladığı arayış, İslam Milleti lideri Elijah Muhammed’le mektuplarla kurduğu ilişkiyle artık somut bir karşılık buluyordu. Marable, bu tercihi şöyle yorumluyor: “… hayli inançsız biri olarak daha önce örgütlü dine ya da ruhsal yaşama hiç ama hiç ilgi göstermemişti. Malcolm’u cezbeden nokta daha dünyeviydi: İslam Milleti, siyah bir adam olarak ona özsaygısını ve hatta haysiyetini kazanma imkânını sunuyordu. Bu inanç ona, siyahların özür dileyecek ya da utanacak hiçbir şeylerinin olmadığını söylüyordu.” Ve sonunda “Malcolm –Detroit’li Kızıloğlan, Şeytan, dolandırıcı, eski pezevenk, uyuşturucu bağımlısı, torbacı, eşcinsel sevgili, zampara, piyangocu, soyguncu Jack Carlton ve tutuklu hırsız- kimliğinde ve inançlarında aradığı topyekûn bir devrime kendini teslim etti.”

Peki, Malcolm’un hayatını şekillendiren Elijah Muhammed kimdi ve İslam Milleti nasıl bir topluluktu? Kitap bu açıdan da bir belge hazinesi gibi. Marable sadece kaynak taraması yapıp dönemle ilgili tanıklıklara başvurmuyor; hem ABD’deki siyah özgürlük hareketinin tarihsel gelişimini, barındırdığı teorik-politik yaklaşım çeşitliliğini, toplumsal-sınıfsal dayanaklarını ayrıntılarıyla ortaya koyuyor hem de Malcolm’u anlatırken, onun şekillenmesine kaynaklık eden sosyal-politik ortamın ve teolojik anlayışların köklü ve en önemlisi ‘eleştirel’ bir incelemesini de yapıyor. İslam Milleti’ne gelirsek, bu topluluk gerçekten ilgi çekici. Malcolm’un da ayrılana kadar canla başla savunduğu hikâyesi şu:

Wallace D. Fard adlı bir uyuşturucu satıcısı, Detroit’in siyah gettolarında verdiği vaazlarla epey bir kitle topladı. Kendisinin “bir peygamber olduğuna” ikna etti müritlerini. “Afro-Amerikalıların esasen zenci olmadıklarını, ‘köle tacirleri tarafından 379 yıl önce kutsal şehir Mekke’den çalınan kayıp Şahbaz kabilesi’ olduklarını” ilan etti. Kendini bir peygamber olarak sunup ismine Muhammed sözcüğünü ekledi. İslam Milleti’nin teolojisinin kaynağını oluşturan Fard’a göre, beyazlar iblistiler.

Elijah Poole ise Fard’ın ateşli ve etkin bir müridiydi. Fard bir gün tutuklanmamak için Chicago’ya kaçıp ortadan kaybolunca başvekil olarak onun yerine geçecek, Fard’ın aslında Tanrı olduğunu kendisine açıkladığını iddia edecekti. Bu yapının içinde Malcolm cezaevinden çıktı ve hareketin en etkin kadrosu haline geldi, Elijah Muhammed’in en çok güvendiği vekili oldu.

Nesnel bir biyografi
İslam Milleti, Martin Luther King gibi siyahlara tam hak eşitliğini savunan birleşme yanlısı reformist bir tutum almak yerine, ırkların ayrışmasını savunuyordu. Beyazların şeytan kabul edildiği teolojiye göre beyazlarla birlikte yaşamak kabul edilemezdi. Ekonomik ilişkilerde de “tamamen siyahlara ait sürdürülebilir bir kapitalist ekonomi”, yani ırk ayrımcılığına dayalı bir tür siyah kapitalizmi savunuluyor, örgütün hızla artan üye sayısı, aidatlar, “zorunlu” bağışlarla İslam Milleti akçeli işlerde de hatırı sayılır bir rantı kontrol etmeye başlıyordu.

Marable’ın yerinde sözleriyle, “kendilerini muhalif ve yıkıcı olan her şeyden uzak tutmak konusunda ısrarcıydılar.” Kitapta neredeyse gün gün etkileyici bir dille aktarılan gelişmelerden öğrendiğimiz bir bilgi de, Malcolm’la İslam Milleti arasındaki temel çelişkilerden birisinin bu olduğu… Malcolm, Müslüman olmayan siyah Amerikalılara da seslenmeye çalışıyor, Afro-Amerikalıların onur ve özgürlüğünü kazanmasının yolunu açacak daha etkili ve kapsayıcı bir anlayışın yerleştirilmesi gerektiğini savunuyordu.

İslam Milleti’nin Malcolm dışındaki şeflerinin derdi, iktidarı ürkütmeden taraftar toplamak, böylece gelirleri olabildiğince arttırarak kendi güvenli alanlarında sermaye biriktirmekti.

Malcolm bunları görüyor muydu peki? Ne yazık ki hayır. Malcolm’un görmediği ya da görmezden geldiği başka sorunlar olduğunu da ortaya koyuyor Marable. İşte bu biyografinin ayırt edici yanı da bu: nesnelliği, eleştirelliği elden bırakmaması. Hatasız, zaafsız, tanrılaştırılmış bir ikon portresi ortaya koyan bir kitap değil bu yapıt; dahası, biyografinin nasıl yazılması gerektiğine dair bir ders kitabı gibi öğretici de… Buna ilginç birkaç örnek vermek isterim.

İslam Milleti’nde katı bir emir-komuta sistemi uygulanıyor ve şefe itaatsizlik, gerektiğinde ölümle cezalandırılıyor. Yalnızca bu değil; Millet’in yasaklarına karşı gelmek ya da taleplerini karşılamamak da aynı şiddetle karşılık buluyor. Bir Millet militanı şöyle diyor: “Diyelim ki bir kardeşinizi sigara içerken yakaladınız. Onu alıp merdivenlerden aşağıya atmanız bekleniyordu.” Malcolm bu meselelere bulaşmaktan titizlikle kaçınmıştı, ama işlenen bütün suçlardan da haberi vardı.”

Marable’ın Malcolm’a en sert eleştiriyi yönelttiği yer, oldukça şaşırtıcı bir konuda: Malcolm ve Ku Klux Klan (KKK) liderleri Ocak 1961’de bir toplantı yapıyorlar, gizli bir ortaklık geliştirmenin olanaklarını tartışıyorlar. “Malcolm, Millet’in kendi üyeleri üzerinde katı disiplin uyguladığını açıklayarak beyaz ırkçılardan da Georgia’da aynısını yapmalarını, ‘birleşme yanlısı liderlere [M. L. King gibi –V.A] yardım eden beyaz hainleri’ bertaraf etmelerini” istiyor. Malcolm, daha sonra bu olanlardan rahatsızlık duymuş duymasına da, açıkçası Marable’ın şu eleştirisi gayet yerinde: “Siyahların tarihinin bir durağında, sivil haklar mücadelesi verenlerin ve sıradan siyah vatandaşların KKK tarafından aşağılandığı, zulmedildiği ve hatta öldürüldüğü bir dönemde, beyaz üstünlüğünü savunanlarla ortak çıkarları müzakere etmek için masaya oturmak alçakçaydı. (…) Elijah’ın siyah ayrılıkçılığı savunan tutucu politikalarına sorgulamadan bağlı kalması, Malcolm’u en sonunda çirkin bir çıkmaza sürükleyecekti.”

Evet, burada kilit vurgu, “sorgulamadan bağlı kalma”… Malcolm’un bu “bağlılığı”, onun yoksul siyah halkların özgürlüğü için verdiği amansız mücadeleyi ve adanmışlığı gölgelemez; ama hata hatadır ve görmezden gelinmemesi gerekir. Marable da bunu yapıyor, bize gerçekçi bir Malcolm X portresi çiziyor.

Kopuş
Malcolm’un İslam Milleti’nden kopuşunda, onun sivil haklar hareketi konusundaki tutumunun İslam Milleti’nden farklı oluşunun ve teolojik konulardaki arayışlarının etkisi belirleyici. Fakat bunun yanında, Elijah Muhammed’e bağlılığında bazı soru işaretlerinin oluşması da önemli bir etken. Örneğin, yanında çalıştırdığı altı sekreterine de kutsallık kisvesi altında tecavüz ediyor Elijah Muhammed; bu kadınlardan biri de Malcolm’un eski sevgilisi, hatta hâlâ gönlündeki kadın (ve Elijah da bunu biliyor). İlk zamanlarda, bu tecavüzler her yerde duyulunca Elijah’ı aklamak için epey bir çaba sarf ediyor Malcolm, ama ihanete uğradığını düşünmeden de edemiyor.

Afro-Amerikan toplumu içinde popüler bir lider haline gelen, Afrika ve Ortadoğu’daki diplomatik girişimleriyle bir devlet başkanı gibi karşılanan, sivil haklar hareketi içinde militan ve ödünsüz bir siyaset yürüten, anti-sömürgeci/anti-emperyalist gerilla hareketlerine açıkça destek veren ve siyasi iktidar karşısında sert bir muhalefet yürütüp geri adım atmayan bir kişilik olarak Malcolm, İslam Milleti için iyice tehlikeli hale gelince Millet’ten atıldı. Malcolm’un yaşamını şekillendiren temel özelliği sürekli arayış içinde olmasıydı.

1964’te yaptığı Mekke ziyareti, Ortadoğu’da kurduğu ilişkiler, Afrika’daki diplomatik temasları; zaten İslam Milleti ve onun lideriyle güven bunalımı yaşayan ve sivil haklar hareketinde bir çıkış yapmak isteyen Malcolm’un dönüşümüne hizmet etti. İslam Milleti’nin teolojisinden tamamen koparak geleneksel İslam’a geçti; ama “ruhsal yolculuğunun siyah bilinciyle bağı hiç kopmadı.” Uluslararası deneyimleri arttıkça siyah milliyetçiliği politikasından koptu. Marable’ın vurguladığı gibi “Amerikan toplumu ile dünya genelindeki bir milyardan fazla Müslüman arasındaki köprü” oldu.

Ne yazık ki ölümü, uğruna hayatını adadığı, ama bir bakıma onu siyah kitlelerin bilincinde bir ikona çeviren kişiliğini de şekillendiren gücün -İslam Milleti- elinden oldu. 21 Şubat 1965’te bu grubun suikastında hayatını kaybetti.

Oyuncu Ossie Davis’in, “Bizim insanlığımız; bizim yaşayan, siyah insanlığımız” dediği bir umut ve onur timsaliydi Malcolm; dost da düşman da kabullendi bunu. Şair Amiri Baraka ise şöyle diyecekti: “Malcolm’un en büyük başarısı siyah bilincini siyah adama vaaz etmekti. Şimdi bizler ruhsal yaratılışımızın bedenini bulmuş olduk.” Malcolm’u Malcolm yapan, onun siyah insanlığa duyduğu derin sevgiydi…

Prof. W. Manning Marable, bu çok önemli yapıtta Malcolm’u da anlatıyor, içinde nefes aldığı hayatı da… Kitabı yazmasının amacını, “efsanenin ötesine geçmek, Malcolm’un hayatında gerçekten olmuş şeyleri anlatmak” diye özetliyor. Malcolm’la ilgili Türkçede de en bilinen kitap olan Alex Haley’in Otobiyografi‘sinin içerdiği yanlış bilgiler ve tutarsızlıklar da onu bu çalışmaya itmiş. 2012’de tarih dalında Pulitzer Ödülü’nü de kazanan bu kitap, yalnızca Malcolm X’i anlamak, hayatını öğrenmek için değil, 20. yüzyıl Amerikan tarihinin en önemli duraklarına siyah halkın yanından bakmak için de çok değerli bir çalışma…

Bu ürüne babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.

Malcolm X – Arayışlarla Dolu Bir Hayat – Manning Marable
İthaki Yayınları, 2014