Onur Caymaz

Okuyabilmek ne büyük şans! Kâğıda düşmüş küçük kara lekeleri, işaretleri tanımak… Tanımakla kalmayıp anlam çıkarabilmek. Bununla da yetinmeyip metni başka anlamlara yorabilmek. Yormak var yorumlamanın içinde, bir uzun koşu demek ki okumak…

Hiç okumayan, okuma yazma bilmeyenden farksızdır der bir Fransız. Okumak, insanın kendine giden yollar bulmasıdır. Edip Cansever de sanki o birine nazire eder gibi “insan yalnız gittiği yollardan hep iyi haberlerle geri döner” buyurmuştur. Memleketimizde çantayla gezen çok insan vardır da o çantada kitap bulunan kalabalıklarımız yoktur pek.

Nasıl bize ulaştığı önemli değil, harflerin üzerinde sapasağlam bize taşınan (öyle ya, yazı kalır) binlerce yıldan bahsediyoruz… Birinin çok eskiden birleştirdiği harflerin teni, kelime olup dokunuyor elimize… Korkmadan okşuyoruz, ışıyor dokunduğumuz… Karşılıksız sevmenin en bakışımlı örneği okumak. Hangi dilin işaretlerini tanıdığı önemli değil, yeryüzünde ayrı bir kabilenin üyesidir okurlar. Sayfaları görebilmek, gözlerimizin ışığı, eskimiş ciltlerin kokusu, kapakların tozu, solgunluklar, kütüphaneler, bir zamanlar bir kitabın arasına koyduğumuz otobüs biletleri, altını evvelce başka bir insanmış gibi çizdiğimiz satırlar, sahaflardan bulduğumuz, başkalarına ait eski kitaplarda hiç bilmediğimiz birinin bize yazdığını düşünüp okuduğumuz notlar.

İşte Alberto Manguel, Yapı Kredi tarafından yayınlanıp Sevin Okyay’ın dilimize kazandırdığı Okumalar Okuması adlı kitabında “aşağı yukarı” bunu anlatıyor. Yorumlamayı, anlamayı, okumayı, okunanları, çeşitli okumaları… Kitapta, usta okur-yazarın okuma üzerine uzun süredir yazdığı, daha önceleri çeşitli yerlerde yayınlanan yazıları, Alice Harikalar Diyarı’ndan alınlıklarla çeşitli bölümlerde derlenmiş. Hal böyle olunca Manguel hem kişisel tarihinden bahsediyor (Arjantin’de büyükelçi babasının yanında geçen çocukluğu, ardından İngiltere’de kemer sattığı gençliği, derken Paris’teki yaşamı, ilk kütüphanesi) hem de Homeros’tan Borges’e (Borges’in, tanık olduğu kişisel yaşamını, son evliliğini anlattığı bölümler hayli ilginç), Che’den altmış sekiz hareketine (Arjantin ve cunta yılları tanıdık gelecek, hele bir de Garage Olimpo’yu izlediyseniz), Pinokyo’dan Proust’a, okuru geniş bir coğrafyada dolaştırıyor. Kitapta ideal okur tanımından çeviri sorunlarına, yazma pratiklerinden harika bir kütüphanenin nasıl olacağına, yazı piyasalarından editörlüğün önemine birçok konu, onlarca kitap adı, bir dolu anı okura eşlik ediyor.

Manguel ile ilk kez sayfaların dostluğunda tanıştım, kitaplarda. İnsan sayfalardadır aslında. Bildik benzetme, “dünya bir kitap”, diyor ya usta yazar; hepimiz o kitaptayız. Kimimiz iyi çatılmış bir paragraf, kimimiz devrik cümle, kimimiz şiir, kimimiz esaslı bir deneme, kimimiz karikatür, resim…

İlk okuduğum kitabı Kelimeler Şehri’ydi. Sonra Enis Batur’un bir yazısında bahsettiği Hayali Yerler Sözlüğü’ne rastlamıştım. Ardından tesadüfen elime geçen başka bir kitap, Tomris Uyar çevirisi üstelik: Başka Ateşler, bir Manguel derlemesi; Latin Amerikalı kadın yazarlardan seçme hikâyeler, masanın üzerinde şimdi. Bazen bir kitap, gelip sizi bulur öylece… Kitapların insanlarla kurduğu böyle bir ilişki vardır. Okumalar Okuması biraz da bunu anlatıyor. Aydınlıkta başkalarının uydurduklarını okur, karanlıkta kendi hikâyelerimizi uydururuz diyen Manguel ile asıl karşılaşmamızsa gerçekten karanlıkta. Bir festival için İstanbul’a gelmişti. Bir grup yazar, motorla Yeniköy’e geçiyorduk. Telaşlıyım ya, hemen inmem gerek, motorun ucundayım. Bir an baktım, yanımda, beyaz sakallı, inanılmaz derecede sakin görünümlü bir adam. Bunca şeyi okuyup bitirmiş olmak, insana böyle bir şey katıyor herhalde. Çünkü tabii, bilirsiniz işte, insan okudukça, yeni kitaplar devirdikçe önce sadece cahilliğinin farkına varır. Bu her okumada derinleşir. Böylece ister istemez sessizlik başlar. Ülkemizde herkesin, her şey için bunca bağırmasının başka ne sebebi olabilir düşünün.

Manguel sizi bekliyor, satırlarda, gecikmeyin.

babilcomdanalabilirsiniz


Okumalar Okuması – Alberto Manguel
Yapı Kredi Yayınları