Barış Saydam

Zeki Demirkubuz’un Masumiyet filmi, yönetmenin rüştünü ispat etmesinin yanında Türk sinemasının dönüşümü açısından da önemlidir. Yeşilçam’ın 70’lerin ortasından sonra televizyonun etkisi altında ezilmesi, sinemaların iş yapmak amacıyla seks ve dövüş filmlerine yönelmesi, arabesk kültürün giderek filmlerde daha baskın rol oynaması gibi gelişmelerin etkilerini Demirkubuz’un filmlerinde de gözlemlemek mümkündür. 80 Darbesi’nden sonra toplumsal olarak yaşanan ayrışma, apolitize oluş, bireysel yaşamın baskın hale gelmesi, insan ilişkilerindeki yabancılaşma gibi belli başlı konular, yönetmenin sinemasının da temel kavramlarını oluşturur.

Filmde, kendisine aşık olan Bekir ve Yusuf’a rağmen Zagor isminde bir adama tutkuyla bağlı olan Uğur’un yaşadıkları ön plana çıkar. Dört kişinin hayatının ne yöne gideceği Uğur’un seçimine bağlıdır. Uğur’un sevdiği adam hapistedir; ama filmde bunun önemi yoktur. Uğur’un tutkusu bütün filmin sürükleyici unsuru haline gelir. Filmin en kilit sahnesini oluşturan, Haluk Bilginer’in muhteşem performansıyla öne çıktığı tirat bölümünden sonra bütün meselenin kader olduğu vurgusu yapılır. Karakterlerin film boyunca başlarına gelen olaylar koyu bir kadercilikle yansıtılır.

Yönetmenin televizyon aracılığıyla anlatısında yer verdiği Yeşilçam filmlerine benzer bir durum, anlatılan hikayenin kahramanları için de geçerlidir. Durum karışıktır, karmaşık bir aşk ilişkisi vardır; ama bir yandan da karakterlerin her birinin imkansız bir aşk yaşadıkları açıktır. Uğur, sürekli Zagor’dan bahseder ama Zagor’un sadece ismi vardır. Onun ismi, her defasında varlığıyla kendisini Uğur’a adayan Bekir’in gözünde büyür. Zagor onun için ulaşılamayacak bir zirvedir; hayata ve Uğur’a yenilmişliğinin bir ifadesidir. Uğur, “kaltak” olarak geçer anlatıda… Varlığıyla anlatıyı şekillendirse de, isimsizdir. Bekir’in ise, varlığı da ismi de hükümsüzdür. Anlatının kayıp kahramanıdır.

Bütün bu hikaye aslında, eski Türk filmlerinden alınmış gibidir. Lütfi Akad’ın Türkan Şoray’la İzzet Günay’ı birleştiren ama resmi eksik bırakan buruk filmi Vesikalı Yarim’i (1968) düşünelim. Seyirci başından beri “imkansız bir aşk hikayesi” izlediğinin farkındadır; ama yine de izlemekten ve karakterlerin acısıyla özdeşlik kurmaktan kendisini alamaz. Karakterler ne kadar birbirlerine delicesine bağlanırsa ve ayrılık ne kadar sert gerçekleşirse, seyirciler de izledikleri filme o derece ilgi gösterir. Oysa Masumiyet filmi, yakaladığı melodramatik etkiyi farklı bir biçimde kullanır. Yüzeyde Yeşilçam geleneğini ve arabesk kültürü devam ettirir ve film boyunca çeşitli sahnelerde beslendiği kaynaklara göndermelerde bulunur. Fakat Demirkubuz’un malzemeyi işleyiş tarzı farklılık taşır.

Yönetmen filmde melodramın karşısına hayatın gerçekliğini koyar. Alt sınıfa mensup, toplum tarafından görmezden gelinen, aidiyetsiz ve varoluş krizi yaşayan karakterlerine tutunmak ve yeniden yaşadıklarını hissetmek için aşkı ve tutkuyu verir. Birbirlerine umutsuzca bağlanan karakterlerin yaşadıkları durum böylece bir melodrama hizmet etmek yerine, 80 sonrasının travmasını yaşayan karakterlerin yeniden hayata tutunma çabasına dönüşür. Gerçekliğin melodram malzemesi olmaya karşı çıkmasında, Demirkubuz’un filmde yarattığı yabancılaştırma efektleri de etkilidir. Film boyunca yönetmen, seyircilere bir “film” izlediğini hatırlatır. Karakterlerin film içinde televizyondan film izlemeleri bunun metaforik bir karşılığı gibidir. Seyirci, izlediği metanın melodramatik yapısına yabancılaştırılarak karakterlerle yaşayacağı olası özdeşleşme de sekteye uğratılır. Dolayısıyla “film seyretme” eylemi, seyirlikten çıkarak düşünsel bir edime dönüşür.

Bu açıdan yaklaşıldığında, Zeki Demirkubuz’un Masumiyet filmi dönemin atmosferini yansıtmakla birlikte, bu atmosferi tartışan ve tartışmaya açan bir yapıya da sahiptir. Kendisinden önceki gelenekle bağlanan, ama bu geleneği tartışan ve sosyolojik olarak da içinde yaşadığı toplumun marazlarını olabildiğince yalın ve sert bir dille aktaran gerçekçi bir üsluba sahiptir. Filmi özetleyen meşhur tiratla birlikte, Türk sineması da artık yeni bir dönemece girer. Yeşilçam ekolü, yerini varoluşu için kaybedeceğini bilse de sürekli deneyecek olan “yeni tutunamayanlar”a bırakır.

Yönetmen, senarist: Zeki Demirkubuz
Yapım yılı: 1997, Türkiye