Barış Saydam

Stanley Kubrick’in ölmeden önce Steven Spielberg’e çekmesi için vasiyet ettiği projesi olan Yapay Zeka (Artificial Intelligence: AI), Pinokyo’nun modern bir uyarlaması aslında. Bir mucidin kendi varlığından haberdar olan bilgisayarlar geliştirmesi ve geliştirdiği yapay zekaları robotlara monte etmesiyle hikaye başlıyor. Filmde, bizler bir çocuk formunda olan David isminde yapay zekaya sahip bir robotun kendi yaratıcısını arama serüvenini izliyoruz.

Yaratılış amacı, kendisini satın alan anne ve babasını koşulsuz bir sevgiyle sevmek ve ona bağlanmak olan David, diğer robotlardan farklı olarak görevlerini bir simülasyon mantığıyla gerçekleştirmez. Tıpkı insanlar gibi kendi hayal gücü, özbilinci ve (sahibi tarafından eklenmiş de olsa) anıları vardır. Esas mesele, David’in bunlarla yetinmeyip kendisini aşma çabasındadır. Büyümeye programlanmamış, hep çocuk olarak kalması gereken ve varlık nedeni gerçek oğlunu kaybeden bir ailenin hasretini telafi etmek olan David’in hikayesi, bu yanıyla bizi insan nedir sorusuna götürür. Film boyunca insanı insan yapan değerler de sorgulanır.

Filmin başında, David’in de diğer robotlar gibi mekanik bir şekilde üretilen bir “kurgu” olduğunu görürüz. Sahibinin komutlarına göre çalışan, belli bir yaşam süresi olan ve yapması ve yapmaması gereken şeyler önceden belirlenen; düz bir ifadeyle varlık nedeni yaratıcısının isteğiyle sınırlı tutulan bir kurgu hayat yaşamakla mükelleftir. David’in kurgu yaşamı üzerinden insan yaşamını da sorgulamak mümkündür. David mekanik bir kurgu yaşamı yaşıyorsa, beraberinde insan da organik bir şekilde yaratılmış bir kurguyu mu yaşıyor sorusu gündeme gelir. Burada esas vurgu yapılan nokta, ister robot ister insan olsun, bedenlerin birer taşıyıcıdan ibaret olduğudur. Beden, bir formdur; esas önemli olan o formu aşabilmektir. Bedenin bir form olarak kaldığı noktada, seçimler öne çıkar. Kişi, yaptıklarıyla ve tercih ettikleriyle yaşamını anlamlandırır. Bu yüzden, yol boyunca David’in kendi kurgusunu aşma çabasına tanıklık ederiz.

Filmde, David’in yolculuğunun masallarla ve dini hikayelerle, özellikle de Hz. İsa’nın hikayesiyle, paralellik taşıdığını görürüz. David, film süresince aynı zamanda İsa’nın gelişim çizgisinde ilerler. David’in ailesiyle birlikte oturduğu mekanda, kafasının üzerinde elips şeklinde bir ışık görürüz. Arenada taşın atıldığı sahnede, (günahsızın ilk taşı atmasına gönderme) ilk mucizesine tanık oluruz. Sonlara doğru David’i sudan balıklar çıkarır. Pinokyo masalı bu anlamda Hz. İsa’nın hikayesi ve Hıristiyanlık mitleriyle de desteklenir.

Filmin sinematografik niteliği de bu yapıyı desteklemektedir. Filmde, baştan sona bir döngüsellik hakimdir. Çekimler ve döngüsellik hikayenin içeriğini biçimsel olarak da tamamlar. Kamera açıları ve mekanlardaki elips hareketi, ışıklarda da göze çarpar. Kubrick’in filmlerinde sık sık kullandığı sembolik düzenlemeleri Yapay Zeka filminde de görürüz. Bütün bunların anlamı, filmin aslında insanoğlunun hikayesini dillendirdiği ve bu hikayenin yüzyıllar önce de böyle olduğu sonrasında da benzer şekilde ilerleyeceğidir.

Yapay Zeka’yı bilimkurgu türünün en önemli filmlerinden biri yapan unsur, filmin insanlar ve robotlar arasındaki bir çatışmadan aksiyon üretme ve anlatısını bu çarpışma üzerine kurma kolaycılığına kaçmamasından kaynaklanır. Yapay Zeka, türün önemli filmlerinden biridir; çünkü insanları ve robotları ortak bir paydada buluşturmayı başarır. Bedenin bir kurgu olduğu noktasında bir tartışma açarak, her ne kadar Hıristiyan hümanizmine gömülse de, insan doğasını da sorgulamamıza imkan tanır. Bu sorgulamanın çevresine yerleştirdiği Tanrı, din, inanç, kader, sevgi ve bilinç gibi konularla da meselesini derinleştirip zenginleştirir. Bütün bu nedenlerden dolayı, bilimkurgunun aksiyon tarafını değil de, gerçekten bilim ve kurgu yönüne meraklı olanlar için Yapay Zeka kaçırılmaması gereken filmlerdendir.

Yönetmen: Steven Spielberg
Senaryo: Ian Watson, Steven Spielberg
Yapım yılı: 2001, ABD