Cemil Üzen

Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün serimi de düğümü de çözümü de aynıdır: Mübarek. Kitabın ismi Saatleri Ayarlama Enstitüsü değil de “Mübarek’in Serencamı” olsaydı, sanırım pek itiraz edemezdik. Kendi zamanıyla kaim, ayar kabul etmez, sağı solu belli olmaz bir Frenk saatidir Mübarek. Frenk yapımı da olsa, bir caminin vaktini tayin etmesi için alınmıştır. Oysa, kendi vaktinden başka bir vakti tayin ettiği vaki değildir. Tanpınar’ın Ahmet Haşim’in “Müslüman Saati”ne yaptığı dev bir naniktir, tam bir oyunbozandır. Haşim batı saatlerinin Müslümanların zaman algısını altüst ettiğinden, kimi Müslüman zamanlarını yok ettiğinden naiflikle şikâyet etmekteydi. Mübarek meselenin hain batı saatinin kötücül emellerinden ibaret olmadığını anlatıyor. Zira Doğu’nun zamanını göstermediği gibi Batı’nın zamanını da doğru dürüst göstermiyor bize. Yalnız kendi zamanını ölçüyor, silerken silinen bir silgiye benziyor.

Orhan Pamuk Masumiyet Müzesi’nde nesneleri birleştiren şeyin hikâye olabileceğini söylüyordu. Mübarek bu hattın ötesine geçiyor, hikâyeyi kuran bir nesne olmaya yaklaşıyor. Tanpınar 19. Asır Türk Edebiyat Tarihi’nde Araba Sevdası’nın landosuna aynı rolü, eleştirerek biçmişti. Mübarek’in durumunun biraz farklı olduğunu teslim etmek zorundayız. Tanpınar’ın Mübarek’in öyküsünü yazmak için masaya oturmadığı aşikâr, fakat öyle kuvvetli bir gösterene dönüşüyor ki Mübarek, anlatıyı da peşi sıra sürüklüyor, romandaki her meseleye bir şekilde bağlanıyor. Tanpınar’ın nesneyle ilişki kurma biçimiyle Pamuk’unki arasında bariz bir fark göze çarpıyor: Tanpınar eşyaya sembolist bir tavırla yaklaşırken, Pamuk bir koleksiyoncu edasıyla ele alıyor nesneleri. Bu nedenle asla Mübarek gibi belirleyici bir rol kazanmıyor Pamuk’un nesneleri. Fakat öte yandan, pozisyonları itibariyle hikâyenin kurucu zemini olacak kadar önemliler. Tıpkı bir yapıyı karakterize etmeyen, fakat onu ayakta tutan sütunlar gibi.

Tanpınar’ın Huzur’unda Mümtaz’ın terk edilmiş, zamanın çöplüğüne bırakılmış eşyalarla kurduğu özdeşime şahit oluyorduk. Mübarek de tevarüs edilme biçimi itibariyle Huzur’un eşyalarından çok farklı değil, fakat aynı özdeşimi göremiyoruz. Daha ulvi bir figüre dönüşüyor Mübarek. Tüm zamanda sıkışmışlık, kültürel bunalım onda tecessüm ederken; Mübarek bir “kaybeden” değil. Kaybetmenin tüm yükü Hayri Bey’in omuzlarında kalıyor. Zaman kendini kurtarıyor.

Nabokov Tolstoy yazınının hikmetlerini anlatırken onu bir zaman ustası oluşuyla övüyor, “gündelik hayatın hızıyla” yazmayı başarabilen nadir yazarlardan olduğunu söylüyordu. Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde gündelik yaşamın hızıyla değil, Mübarek’in zamanıyla yazmayı başardığını söylemek yanlış olmaz. Gündelik yaşamın zamanıyla yazmak bir beceridir, bir zamana bağlı kalmadan yazmanın aksine. Ayarsız bir saatin zamanıyla yazmak peki? Bakın bu beceri ya da beceriksizlik değildir, bir kaderdir. Mübarek’in dayattığı makûs talih, Tanpınar’ın kaderi…

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 1.sayısında yayınlanmıştır.