Yunus Emre Tozal

Türk edebiyatının güçlü hikâyecilerinden Mustafa Kutlu’nun yeni kitabı “İyiler Ölmez” yayımlandı. Taşrada, bir kıraathaneden yeryüzüne merhamet ve şefkat fışkırtan kitap, yaşadığımız bu karmaşada insanın hakikat ve varoluş arayışında iç huzura ancak iyilikle ulaşabileceğini işliyor. Aşktan yüzü gülmemiş üç sevda vurgunu arkadaşa (Sıtkı, Civan ve Doktor Atalay) bir de keder vurgunu Fotoğrafçı Sarhoş Mustafa ekleniyor ve bu dört kahraman, Kahveci Hacı Kadir’in etrafında toplanarak bir taşra kıraathanesinden yeryüzüne dağları tepeleri aşan, denizleri okyanusları geçen bir haykırışla Anadolu ruhuyla sesleniyorlar: “Böyledir. Bizde iyiler ölmez. Evliya olup aramızda yaşarlar.”

Kutlu, iyilik yapanların ölmeyeceğini, aramızda yaşamaya devam edeceğini fısıldıyor kulağımıza. Toplumumuzun da kurtuluşunun iyilikle olacağını söyleyerek bir nevi reçete yazıyor. “Kapı açıldı, biri içeri girdi” diyerek hikâyesine başlayan Kutlu ile telefonda son kitabı “İyiler Ölmez” hakkında konuştum:

– Hikayelerinizde “iyilik eden” karakterler hep vardı. Şimdi kurgusu iyilik üzerine kurulu bir kitapla karşı karşıyayız.

– İyi insanların aramızdan ayrıldıktan sonra hayırla yâd edileceğine dair güçlü bir geleneğimiz var. İyiler aramızdan ayrılmazlar, evliya olup aramızda yaşarlar.

– Kitabı yazmaya karar verme sürecinde sizi ne etkiledi? Çıkış noktanızı sorsam…

– İyilerin hayırla yad edileceğini Tanpınar zikrediyor aslında, ben de oradan yola çıktım. Bu imge epeydir zihnimdeydi, şimdi vücud buldu. İnsanları hayırla yâd etmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum.

– Karakterleriniz Sıtkı, Civan, Fotoğrafçı Sarhoş Mustafa ve Doktor Atalay.

– Evet. Bunlar tabi aşk kırgını. Doktor Atalay zaten ihanete uğruyor, Civan da kızı almaya kalkıyor; “tekmeye kafa uzatmak” derler ya, işe girişiyor ama bir şekilde kader bunlara gülmüyor. Ortak kederleri var.

– Bu dört kafadarın da hayata tutunduğu dal iyilik oluyor. Bir dernek ya da vakıf çatısı altında değil; içlerinden geldiği gibi…

– Evet, etrafındaki insanlara yardım ediyorlar, kol-kanat geriyorlar. Zenginin imkânını fakirler için seferber ediyorlar. İyilik kervanı gibi… Büyük bir ilgiyle karşılanıyor tabi, toplumun zaten var olan merhamet damarları açılıyor. Bizim insanlarımız iyi insanlardır, yeterki onlara böyle bir imkân sunulabilsin. Bir imkan verildiğinde kendi içlerindeki o iyiliği dışa vururlar. TV’de dışarıda kalmış bir aileyi görüp daire bağışlayan insanlara şahit oldu bu toplum. Birdenbire içinden fışkırıyor bu merhamet, bizim insanımızın özelliği budur yani… Sonunda da Dörtler Makamı’na ulaşıyorlar zaten. İyilik ortaya çıkacaktır. Yeter ki o iyilik deforme edilmesin, o iyilik üzerinden başka bir şey devşirilmeye kalkışılmasın, yani iyilik üzerinden başka amaçlar güdülmesin. Bazı yerlerde organizasyonların yapıldığını ama kaynakların başka yerlere aktığını gördük. Artık acaba bu kurbanlar nereye gidiyor diye soruların sorulmaması lazım.

– “Yetimler Günü” projeniz harika bu arada…

– Keşke ülke çapında 23 Nisan gibi popülerleşse ve her yıl birkaç hafta kutlanabilse… Bizimkilerin işi gücü yok, Anneler Günü’nü Babalar Günü’nü kötülemekle vakit geçiriyorlar, ee sen de yapsana bu kadar eleştireceğine… Değil mi yani, sen de bir gün düzenlesene, vatandaşın nezdinde kadir kıymet bulsun. İyilik, kötülüğü de şiddeti de dönüştürür; yeter ki iyiliklerin yapılabileceği imkânlar sunulabilsin bu topluma…

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 14.sayısında yayınlanmıştır.