Mevlüt Üçpınar

İçinde bulunduğunuz yüzyılın vazgeçilmez unsurlarından olan müzeler ve sanat galerileri, kısa denilebilecek bir geçmişi olmasına rağmen; ABD, Fransa, İngiltere, Almanya ve İtalya başta olmak üzere, gelişmiş ülkelerin gayri safi milli hâsılalarında günden güne artan hatırı sayılır paylarıyla mevcudiyetlerini pekiştiriyorlar. Hatta müzecilik faaliyetlerine bakarak bir ülkenin gelişmişlik düzeyi hakkında fikir sahibi olunabiliyor. Ancak; gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun, ülkelerin müze eğitimi konusunda ne bir müfredatı ne de bir sistemi ne de yazılmış bir tarihi bulunuyor. İşte bu eksikliği fark eden birçok müze öğretmeninden ikisi olan Rika Burnham ve Elliott Kai-Kee, bir araya gelerek; müze eğitiminin nasıl olması gerektiği üstüne hem teorik hem de pratik arayışlarını, müze öğretmenleri başta olmak üzere müze katılımcıları ve kitabın okurlarıyla paylaşıyorlar. Dünyadaki en kapsamlı galerilerden biri olan Frick Koleksiyonu’nun eğitim bölümünün başında olan Rika Burnham; müzede verdiği eğitimlerin daha verimli olabilmesi için, katılımcı gruptaki kişilerin anlam dünyalarının benzerliğinin ve katılımcılarla diyalog kurularak dersi işlemenin önemli iki başat faktör olduğunu belirtiyor. Burnham’ın altını çizerek uyardığı hatta bir müze eğitmeni için en büyük günah olarak addettiği şey ise: ders verdiği ziyaretçilere bir sanat eserinin ne anlama geldiğini açıklayıp; öğretme duygusunu tatmin pahasına, sanat eseriyle muhatap olan kişinin tecrübesini sınırlandırmasıdır. Bir müze eğitmeni; sanat eseriyle muhatap olan kişilerin kendi hakikatlerini bulmalarını amaçlamalıdır. Aksi takdirde sanat eseri tanımlanan bir nesne haline dönüşerek amacından uzaklaşır.


Müze Dersleri Yorum ve Deneyim
Rika Burnham, Elliott Kai-Kee
Çevirmen: Aylin Onocak
Koç Üniversitesi Yayınları

Kitabın yazarlarından Elliott Kai-Kee, halen eğitim uzmanı olarak çalıştığı Jean Paul Getty Müzesinde Burnham’ın müzede başlattığı galeri diyaloglarına katılmasıyla, sanat eserlerine derinlemesine bakmanın imkânlarına dair sorularla yüzleşirken bulmuş kendini. “Sanat deneyiminde hakikati tayin eden nedir?” gibi temel bir soruyla başlayan bu süreç; tutarlı bir sanat eseri deneyimini oluşturan etmenleri keşfetmeye doğru evrilmiş. Kitap boyunca bu sorulara cevap aranmış, hatta okurun da bu sürece katılması için açık uçlu yanıtlar ile bir sanat meraklısının sanat eserini en iyi şekilde anlaması için herhangi bir formül olamayacağının üzerinde durulmuş. Ancak diyalog, sohbet ve tartışma yoluyla sanat eserinin anlaşılmasının daha mümkün olabileceği; diyaloğa katılan her bireyin kendi anlam dünyası nispetinde bir hakikat inşa edebileceği ve bu sayede eğitimi verenin de yeniden bakmayı öğrenebildiği dönüştürücü bir deneyimin gerçekleşebileceği, kitabın ana fikrini oluşturuyor.

Birbirinden bağımsız makalelerden oluşan kitap; zengin diyalogların yaşandığı müze derslerinde konu edilen örnek bazı sanat eserlerinin fotoğraflarını da içeriyor. Böylelikle sanat eserinin karşısında oturup saatlerce temaşa eden ders grubuna, okurun sınırlı da olsa interaktif bir imkânla dâhil olarak kitapta önerilen ‘bakma şeklini’ deneyimlemesi sağlanıyor.

Arka Kapak dergisi 4. sayı