Mehmet Oğuzhan Çelik

Klasik Türk Müziği’nin dikkat çeken yeteneklerinden Yaprak Sayar, ilk solo albümü Caz Musikisi ile müzikseverlere resmî bir merhaba demiş oldu. İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuarı Ses Eğitimi Bölümü’nden mezun olan Sayar, Murat Bardakçı’nın hazırlayıp sunduğu “Tarihin Arka Odası” programında sesini geniş kitlelere duyurduktan sonra, dinleyici kitlesi uzun süredir bu ışıl ışıl sesten bir albüm bekliyordu. Albüme dair bilgileri paylaşmadan önce, albümün müziğimizin tarihsel serüvenindeki önemini fark etmenizi sağlayacak bazı bilgileri sunmakta yarar görüyorum.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Türk müziğinin geleceğiyle ilgili fikir üreten müzisyenler, temel olarak üç farklı grubu temsil ettiler. Birincisi Türk müziğini Batı müziği kurallarıyla işleyip özgün bir tür oluşturmak isteyenler, ikincisi müziğimizin ritmik özelliklerini koruyup makamlarını asgari ölçüde tekrar tanımlamak isteyenler, üçüncüsü ise Türk müziğini Batı müziğinin bu etkisinden tamamen koruyarak yepyeni bir müzik sistemi oluşturmak isteyenler. Aradan geçen yüz yıla yakın süreyi incelersek, ilk iki grubun belli ölçüde hedeflediklerini gerçekleştirebildiğini, fakat üçüncü grubun ikna edici bir başarı sağlayamadığını görüyoruz. Sanıyorum bunun en önemli nedeni, etnik müziklerin dünya müziğine dokunmadan, evrensel müzik türleriyle etkileşmeden gelişemeyeceğini fark edememiş ya da bu gerçeği görmezden gelmiş olmaları.

Caz Musikisi
Yaprak Sayar
Dmc Müzik

Türk müziğinde özellikle son yirmi yıla yakından bakacak olursak, Türk halk müziğinde bu etkileşim büyük oranda gerçekleşti diyebiliriz. 90’lı yılların ortalarında Arif Sağ-Erdal Erzincan-Erol Parlak üçlüsünün Köln Filarmoni Orkestrası ile kaydettikleri Concerto for Bağlama albümü Türk Halk Müziği’nde bu anlamda bir dönüm noktasıdır. Klasik Batı müziği armonisinin, bağlamanın otantik melodilerine eşlik ettiği albüm, en net etkileşim örneklerinden biri olmayı ve o dönem büyük ses getirmeyi başarmıştı. 2000’li yıllara baktığımızda ise önce Kubat, “Arşiv” serisi ile türküleri otantik ekseninden biraz kaydırarak farklı düzenlemelerle sundu dinleyenlere. Ardından Handan Aydın Hicazdan Caza adlı albümüyle, bu kez Türk halk müziğini caz müziğinin dokularıyla işlemeye çalıştı ve yeni bir müzik türüyle etkileşimini deneyimledi. Daha sonra Jülide Özçelik Jazz İstanbul Volume I isimli albümüyle, Türk Halk Müziği ve cazın birbirine dokunuşundan daha oturmuş düzenlemeler ortaya çıkmasını sağladı. Türk Halk Müziği’nin bu kadar evrensel tecrübe geçirmesi, (bağlamadaki icra düzeyinin de ciddi ilerlemeler göstermesiyle) günümüzde çok lezzetli duyumların oluşmasını sağladı.

Fakat ne yazık ki bu etkileşimin, gelişimin ve deneysel çalışmaların, klasik Türk müziği söz konusu olduğunda çok yetersiz kaldığını söylemek zorundayız. Elektronik müzikle harmanlanmaya çalışılmış birkaç deneme olsa da bunlar maalesef daha çok popüler ve ticari müzik kaygısıyla çok özenilmeden hazırlanmış, müziğin özünü doğru yansıtabilen örnekler olmaktan oldukça uzak kalan çalışmalardı. Durum böyle olunca, Klasik Türk Müziği’nin zengin melodileri, maalesef şu an müzik sektörüne dinleyici olarak yön veren genç kesimi yeteri kadar etkisi altına alamadı.

Caz Musikisi albümü, işte bu darboğazda, dinleyicileri âdeta derin bir nefes gibi ferahlatacak, arşivlik bir albüm olarak çıktı ortaya. Albümün isminden de anladığınız gibi klasik Türk müziği ve caz müziğinin harmanlanmasıyla oluşan bir albüm. Fakat şunu itiraf etmeliyim ki albümü dinlemeden önce aklımda kimi soru işaretleri vardı. Bu tarz çalışmalar müzik dünyasında aranan renkler olmakla birlikte oldukça da riskli projeler aslında. Çünkü bu harmanlamada eğer beklenen homojenliği yakalayamazsanız, müthiş fikirler bir anda vasat ve zorlama (hatta biraz özenti) gibi görünen projelere dönebilir. Fakat daha ilk parçadan itibaren albümü dinlemeye başladığınızda, aklınızdan geçen tüm bu risklerin domino taşları gibi hızlı bir şekilde birbirinin üstüne yıkıldığını hissedebiliyorsunuz.

Albümün künyesinde gördüğünüz isimler zaten bu projenin öylesine bir albüm çalışması olmadığını gösteriyor size. Düzenlemelerde ve piyanoda Baki Duyarlar, perküsyonda Mehmet Akatay, klasik kemençede Derya Türkan, bu isimler dışında farklı parçalara eşlikleriyle destek veren Erkan Oğur gibi usta isimlerin imzaları var projede.

Büyük usta Arif Sağ’ın bu tarz çalışmalar için bir önerisi var. Türk müziğini farklı türlerle bir araya getirirken önemli olan şeyin Türk müziğindeki özün korunabilmesi olduğunu savunur hep. Hatta tam olarak kendi cümleleriyle anlatmak gerekirse, TRT Müzik kanalında yayınlanan “Beşinci Mevsim” programında şöyle demişti büyük usta: “Orkestrayı büyütürken yapılan işin sadeliğini koruyarak orkestrayı büyütmeliyiz. Yani sen o orkestranın bir elemanı olmamalısın, orkestra sana eşlik etmeli.” Yaprak Sayar’ın albümünü dinlerken aklımda en çok tekrar eden cümle bu oldu. Çünkü tam olarak bu tarife uyan bir albüm olmuş. Albümü dinlerken bir an gözlerinizi kapatın ve beyninizde çalan tüm enstrümanları susturup yalnızca klasik kemençe ve Yaprak Sayar’ın sesinin kaldığını hayal edin, sanki 1930’lu yıllarda kaydedilmiş bir taş plağı dinliyormuş gibi hissedeceksiniz. O kadar aslına sadık kalınmış eserlerde. İşte doğru işin formülü bu sanırım.

Taş plak demişken, Yaprak Sayar’la ilgili en çok yapılan yorumlardan biri, sesinin taş plaktan geliyormuş gibi bir his yarattığı ki bu gerçekten kusursuz bir benzetme. Hem ses rengi, hem de (virtüözü olduğu bir enstrümanı kullanır gibi hissettiren) ses hâkimiyeti, onu albüm boyunca hiç sıkılmadan dinlemenizi sağlıyor.

Albüm farklı makamlarda toplam on parçadan oluşuyor. İlk video klip çalışması için “Kara Kız” adlı eser seçilmiş. Parça başlar başlamaz canlı ritmi ve kusursuz düzenlemesiyle hemen dinleyeni yakalarken, özellikle doğaçlama bölümlerinde Şenova Ülker ve Çağdaş Oruç’un trompet ve saksafon performansları parçayı bir basamak daha yukarı taşıyor. Bunun dışında albümde, “Bir Dalda İki Kiraz”, “Sıra Dağlar Mordu Sular Kırmızı” gibi bilindik eserlerin yanı sıra Erkan Oğur’un kopuz ve perdesiz gitarıyla eşlik ettiği “Sarı Gelin” türküsü de yer alıyor.

Özetle, Klasik Türk Müziği’nde uzun yıllardır aranan yeni fikirler için ateşleyici bir etki oluşturabilecek nitelikte, oldukça kaliteli bir çalışma bekliyor sizleri. Son zamanlarda yeni, farklı ve gerçekten emek verilmiş bir albüm dinlemek istiyorsanız, kesinlikle ama kesinlikle Yaprak Sayar’ın Caz Musikisi albümüne şans vermelisiniz. 

Arka Kapak dergisi 34. sayı