Röportaj: Volkan ALICI

Öykücü Aysun Kara “Panovaroş” adlı öykü dosyasıyla 2010 Orhan Kemal Öykü Yarışmasında birinci olmuş, daha sonra bu dosya, Ava Yayınları tarafından kitaplaştırılmıştı. Aysun Kara‘nın yeni öykü kitabı “Kıymık”, Ayizi Kitap tarafından yayımlandı. Volkan Alıcı, Kara ile Kıymık’ı ve öykücülüğünün seyrini konuştu.

Öykülerinizdeki izlek, ağırlıkla, kişinin istemeden üstlendiği yükler, yaşamla ve diğer insanlarla kurduğu çatışmalı ilişkiler üzerine. Bu, öykü yazmaktaki temel “derdinizi” mi ifade ediyor?
Temel derdim ya da yazmanın benim için anlamı diyelim; çoğunluğun kendi çıkarları ile meşgul olduğu günümüzde başkaları için endişelenmek, çarpık düzeni, haksızlığı, savaşlarda ölen çocukları kendime dert etmek; belki de başka bir şey yapamayacağım için yazmak. Kendimden yola çıkarak kendi dışıma çıkabilmek ve bu yolla itirazımı dile getirmek aslında. Yazarken bana dokunan, canımı yakan, bir şekilde etkilendiğim her şey öyküye dönüşüyor. Ne yazacağımı seçmeyi bugüne kadar pek başaramadım. Sistemli, planlı yazabilmeyi, kendimi daha fazla disipline edebilmeyi isterdim ama deyim yerindeyse benim yazma serüvenim biraz başıbozuk. Öykülerimin pek çoğu planlanmadan bir imge, ses, koku, bir bakışla gelip beni bulmuş, bende yazma isteği oluşturmuşlardır.

Kıymık‘ta küçürek öykü örnekleri de var. Öykünün bu biçiminin yazara sunduğu olanaklar neler?
Öyküyü kısa veya uzun yazmak gibi bir niyetle yola çıkmıyorum. Öykü, yazılırken uzunluğunu kendisi belirliyor. Bu yüzden kısa ya da uzun öyküyü tercih etmek, öne çıkarmak istemem. Bu tartışılacak bir konu da değil kanımca. Önemli olan öykünün iyi bir öykü olması. Okura öykü olduğu duygusunu iletebilmesi. Bir yaşantıya, duyguya, âna karşılık gelmesi. Unutamadığım uzun öyküler olduğu gibi kısa öyküler de var. Kısa öykü son zamanlarda daha çok yazılır ve okunur olduğu için kısa öyküden elbette söz edebiliriz. Kısa öykü, anlatmaktan çok susarak, gizleyerek kurgulandığı için okurun hayal gücünü daha geniş kullanmasına olanak sağlıyor. Ayrıca şiire de daha yakın buluyorum kısa öyküyü, anlatmadan sezdirdiği için.

Kitabınızda şiir ve öykü ilişkisine yönelik belirgin bir vurgu var. Hatta kitabınızdaki bölüm başlıklarından biri, “Öykü şiire âşıktır”. Bu ilişki hakkında ne söylersiniz?
Şiir edebi türler arasında en kıdemlisi. Gerektiği kadar değer verilmese de şiir kitapları satılmasa, yayınlama zorluğu çekse de şiir direnecek, hayatımızda hep var olacak. Yazarken şiirden de besleniyorum. Kitabımdaki öykünün şiire aşkı böyle değerlendirilebilir belki. Öykü ile şiirin birbirine yakın olduğu kadar birbirinden farklı olduğunu, bu farklılığın da şiire olan aşkımı körüklediğini düşünüyorum.

Bir hastanede fizyoterapist olarak çalışıyorsunuz. Bazı öykülerinizde “hastane”, mekân ve karakter bağlamında bir şekilde yer alıyor. Mesleğiniz öykülerinize neler kattı?
Yaşadıklarımızın yazdıklarımıza ne kattığını bilmek pek olanaklı değilse de yazdıklarımız yaşadıklarımızla mutlaka ilişkili. Kıymık‘ta hastane ile ilişkilendirilebilecek birkaç öykü var, ilk kitabım Panovaroş‘ta yoktu. Kurmaca yazıyoruz ama yine de bildik mekânlar, etkilendiğimiz karakterler birebir olmasa da bir şekilde kurguda kendisine yer buluyor. Elbette yazılmaya değer bulduğumuz, değişikliğe uğrayarak yaşamın gerçekliğinden edebiyatın gerçekliğine taşınıyor.

 22_KIYMIK_tumkapakKitaptaki özgeçmişinize baktığımızda, birçok öykü yarışmasına katıldığınızı görüyoruz. Yarışmalar ve ödüller hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yarışmaların ve ödüllerin özellikle yazın yolculuğunun başındaki yazara verdiği itki önemli bence. Bunu ben de yaşadım. Aldığım her ödül beni yazmam konusunda yüreklendirdi. Kendime, yazmayı sürdürebileceğime ilişkin inancımı sağlamlaştırdı. Her birinin benim için ayrı bir önemi ve değeri var. Yine de çok fazla anlam yüklememek gerekli. Yarışmaların sonuçları seçici kurulların beğenisi ile şekilleniyor. Sanatta da beğeni büyük ölçüde öznel olduğundan ödülü de, yarışmada derece almamayı da edebiyatla ilişkimizi belirleyecek denli merkeze oturtmamalıyız.

Edebiyatta kimlerden beslendiniz? “Benim yazarım” dediğiniz isimler hangileri?
Aslında bir çırpıda sıralayacağımız isimlerden oluşmuş bir liste mutlaka eksik kalacaktır ama ilk aklıma gelenler: Cortazar, Italo Calvino, Fuentes, Marquez, Saramago; bizden Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Hasan Ali Toptaş, Leyla Erbil, Oğuz Atay, Vüsat O. Bener, Yusuf Atılgan, Tomris Uyar.

Bu sıralar ne üzerinde çalışıyorsunuz? Yeni bir dosya hazırlığına başladınız mı?
Öykü yazmayı sürdürüyorum. Yeni bir dosyaya dönüşecek sanırım.

babilcomdanalabilirsiniz

 


Kıymık – Aysun Kara

Ayizi Kitap