Röportaj: Gökçe Özder

1987 doğumlu Çağrı Odabaşı üretken bir illüstratör olmasının yanı sıra aynı zamanda bir oyun tasarımcısı. Farklı yayınevlerinden çıkan onlarca çocuk kitabında fırçası olan Çağrı şimdilerde kendisinin yazıp çizdiği ve Sincap Kitap etiketiyle çıkan “Çocuk Üniversitesi” başlıklı seri kitapların heyecanını yaşıyor. Ödüllü illüstratör Çağrı Odabaşı’yla esin kaynaklarını, çocuklar için üretmeyi, sanatçının sosyal medyayla ilişkisini ve illüstratörlük kariyerini konuştuğumuz dolu dolu bir söyleşi gerçekleştirdik. 

Çağrı merhaba.  İlk olarak kariyerin hakkında konuşmak istiyorum. Kendini ifade etme aracı olarak resmi seçmeye ne zaman karar verdin? Bu sürecin profesyonelleşmesi nasıl oldu?

Merhaba. Bu tür yeterlilikler üzerine örülen uğraşlarda, sürecin başlaması genellikle erken çocukluk dönemlerine denk geliyor elbet. Ama benim için de yoğun ve bilinçli yönelimim lise yıllarımda başladı. Tabii o zamanlarda internet ve dijital enstrümanların varlığı böylesi fazla olmadığı için zamanla üniversite ve sonrası süreçte resim temelinde kurulan bağ daha da kuvvetlendi. Farklı disiplinlerin olduğunu fark etmek, sektörün kendi içinde bu kadar alt dallarının olduğunu keşfetmekle bugünkü halini aldı. Esasında kendimi fine artist, game designer, illüstratör ve çocuk kitapları yazarı olarak tanımlıyorum. Estetik kaygıyla oluşturduğum üretimlerimi, yayıncılık, kutu oyunları, tekstil ve seramik gibi alanlarda çocuklarla buluşturuyorum.

Şimdiye dek Sincap Kitap, Masalperest, Timaş, Hep Kitap, Final Kültür Sanat, ABM, Paraşüt, Turkuvaz, Sia gibi çok farklı yayınevleriyle çalıştın. Farklı yayınevleriyle çalışmanın avantaj ve dezavantajları neler? 

Aslına bakarsan illüstrasyonla pek çok farklı alanda uğraşırken yayıncılık sektöründe de bir çizer olarak her yayıncının farklı bir bakış açısına sahip olduğunu gözlemliyorsun. Çocuğu ilgilendiren her konuda hepsi çok özel üretimlerde bulunuyorlar. Bu anlamda toplumsal bilince yapmış oldukları katkıyı paha biçilmez buluyorum.

Konunun benim için dezavantajlı bir yanı yok diyebilirim. Ben kendimi uyumlanabilir illüstratör olarak tanımlamayı seviyorum. Her projede ayrı bir heyecan ve bakış açısıyla farklı teknikler uygulamaktan, yeni şeyler denemekten keyif alıyorum. Bunu yaparken dijital enstrümanlarım değişiyor, birden çok farklı çizim programında işlerimi dokusuna göre ayrı ayrı düzenleyebiliyorum. Kimi hikâyeler daha dokulu fırçaları arıyor mesela. Bu, hikâyeyi okurken zihnimde çoktan canlanıyor. Bazıları ise daha pürüzsüz daha akışkan bir şeyler arıyor. Gerçekten metin size fısıldıyor onu nasıl işleyeceğinizi.

Yazarlar genelde çocuklar için yazarken kendi çocukluğundan çok fazla ilham alır. Bir çocuk kitabı çizeri olarak senin için de böyle bir durum söz konusu mu? Ya da daha genel ifadeyle sana neler ilham olur?

Ben işim gereği çok fazla gözlem yapıyorum. Çocuklar için üretiyor olduğumdan odağımda hep bir yerinden çocuklar var. Davranışları, tepkileri, kendilerini ifade ediş şekilleri, ebeveynleri ve dış dünyaları ile olan ilişkileri hep bir kaynak benim için. Arkadaşlarımdan, sokaktaki herhangi bir ebeveyn-çocuk ilişkisine kadar. Genellikle ilhamımı çocuklardan alıyorum diyebilirim. Tabii hikâyeleri resimlerken aralara kendi çocukluğumdan minik ögeler serpiştirmeyi de özel buluyorum. Bazen sadece kendime göz kırptığım çok küçük ipuçları bırakırken bazense öyle bir detay ekliyorum ki özellikle benim kuşağımın yetişkinlerini doğrudan yakalıyor. Örneğin Masalperest Yayınları’ndan çıkan Bir Ses kitabımda bir perde detayı var, her görende aynı tebessümü oluşturabilecek minik bir anahtar olarak kullanmıştım onu. “Milli perdemiz :)” şeklinde yüzlerce dönüş aldığım tatlı bir okurla bağ kurma cümlesine dönüştü oradaki kullanım. Elbette ki bugünün çocukları için o sadece bir perde. Ama onu okuyan biz ebeveynler için “Aa, bu perdeden bizde de vardı!” cümlesiyle oluyor bu karşılaşma. Aynı sayfada sobada “Gülşah” yazıyor mesela. Biz çocukken sobaların hep böyle ilginç isimleri olurdu. Kocaman alüminyum renkte bir levhaya kabartma şeklinde yazarlardı. Bense hep çok ilginç bulurdum bu marka kültürünü. Çocukluktan gelen bir gözlem. Ben de kitabın yazarı, sevgili dostum Gülşah’ı aynı odaya bir şekilde taşımak istedim o anda. Birlikte o sayfada olmak istedim ve sobanın markasına onun adını yazdım.

Kullandığın tekniklerin metinden metne değiştiğini görüyorum. Bir tarzın var elbette ama tekniğini geliştirmek/değiştirmek adına da çalışmalar yapıyor musun?

Evet, yukarıda da belirttiğim gibi çeşitli projelerde yeni bir şeyler denemekten keyif alıyorum. Ben yine aynı benim baktığınızda, izleyiciler/okurlar yine Çağrı Odabaşı hissini alıyorlar ama bu arayış karşı tarafa da geçiyor. Bu benim için heyecan verici. Bu konu üzerine oluşan, her projede nasıl çalıştığım üzerine iletişimde olduğumuz küçük bir de etkileşim kitlemiz var hatta. Bu alanda üretim yapan arkadaşlarımla da bu konuda sürekli konuşuyor olmayı bir sanatçı olarak anlamlı buluyorum.

Kendi yazıp çizdiğin Yalnız Panda isminde bir resimli hikâye kitabın mevcut. Bu kitabın hikâyesi nasıl oluştu? Bir illüstratör olarak yazarken zorlandın mı?

Yalnız Panda benim yazıp resimlediğim ilk kitabım. Bu anlamda çok ayrı bir yerde benim için. Yine çocuklar için gözlemlediğim bir sürecin sonucu, o yüzden yazarken açıkçası hiç zorlanmadım. Hatta kitap kendiliğinden çıktı diyebilirim. Bugün kitabı okuyan çocukların anne babalarına, “Siz de Yalnız Panda’nın arkadaşları gibi sürekli telefonla oynuyorsunuz!” şeklinde tepki göstermeleri çok keyifli. Bu hikâyede günümüz aile-çocuk ilişkisini, çocuklara ayrılan zaman özelinde işlemek istemiştim. Teknoloji çocukların oyun alanından, aile içi etkileşiminden çalıyor. Sanırım bu düzenlenmesi gereken bir konu, burada da ebeveyne büyük bir rol düşüyor. Bu farkındalığı çocuklar için işlerken, anne babalardan “Yazar kitabı bizim için yazmış,” şeklinde dönüşler almak da bu noktada paha biçilmez. Demek ki doğru bir iş yapmışım diyorum. Yalnız Panda’nın bugün farklı ülkelerde de yayınlanıyor olduğunu görmek de bu noktada ayrı mutluluk benim için.

Yalnız Panda
Çağrı Odabaşı
Masalperest

Bir de çok daha yeni iki işin var: “Bebek Üniversitesi” ve “Çocuk Üniversitesi”. Önce 0-3 yaş grubuna yönelik, temel becerileri hikâyeleştirerek anlattığın dört kitaplık “Bebek Üniversitesi Serisi” çıktı. Şimdilerde ise üç kitap halinde, biyolojinin anatomi, üreme, genetik gibi zor konularını çocuklara anlattığın “Çocuk Üniversitesi” yayımlandı. Çocuklara didaktik olmadan bir bilgiyi aktarmak çok kolay bir şey değil. Bu kitapları yazarken nasıl bir yöntem ve felsefe benimsedin?

“Bebek Üniversitesi” için ebeveyn-bebek ilişkisinin doğumdan önce başlayan bir süreç olduğu fikrinden yola çıkarak bu etkileşimi kesik kesik bir okuma deneyiminden daha ileri taşımayı amaçladım. Dolayısıyla bebek grubu için gelişimsel olarak alınması gereken “ilk kavramları” hikâye temeline oturtarak okuma deneyiminin akışta kalmasını hedefledim. Renkleri, şekilleri, sayıları vb. yaşamın içinden, içimizden aktarmaya çalıştım. Çok da güzel dönüşler almaktayız, güzel bir iş olduğunu okur yorumları ile çokça hissetmekteyim.

“Çocuk Üniversitesi”ni ise ana bilim dallarının alt konularını, bugünün çocuklarına anlatabilme hissiyle yazdım. Çünkü o yaşlarda benim de aradığım bazı soruların cevaplarını çok basit bir şekilde bulmak mümkün olmuyordu. Doğum sahnesini annemin ansiklopedi üzerinden açıkladığı ânı hatırlıyorum. Ya da merak ettiğim bir konuyu, ansiklopedi diliyle anlamaya çalışmakta zorlandığım o anları. Dolayısıyla, biyoloji ile başladığım bu sette, fizik, coğrafya gibi çeşitli bilim dallarının özel alt konularını, daha keyifli bir dille kaleme alıyorum. Yöntemin iskeletini oturtmak belki de en zor olan kısım, çünkü her konunun can alıcı noktalarını 6 sayfaya sığdırmak durumundayız. Neyse ki sevgili Sincap Kitap ile birlikte, flip-flap, açılır sayfalar ve farklı tekniklerle tasarımın sınırlarını daha geniş bir yelpazeye yayıyoruz. Bu konuda her türlü teknik desteği sağlayan sevgili Yayın Yönetmenim Mesut Sarı’ya, editörüm Sacide Kafalı’ya ve Sincap Kitap ailesine teşekkür ederim.

Projenin benim için bir diğer özel yanı ise sevgili Prof. Dr. Aziz Sancar’ın çalışma hakkındaki kıymetli görüşlerini bildirmesi oldu. Ülkemizin çok değerli bir bilim insanının, projemi değerlendirmesi benim için yazarlık kariyerimde unutamayacağım bir anı olarak kalacak. Ailelerden ve eğitimcilerden de yayımlanmış olan ilk setimiz “Biyoloji”yle ilgili çok güzel dönüşler alıyoruz. Bütün okurlarımıza teşekkür ederim.

Çocuk Üniversitesi “Biyoloji”
Çağrı Odabaşı
Sincap Kitap

Sosyal medyada, özellikle Instagram’da çok aktifsin. Sence bu zamanda illüstratörler için sosyal medyayı aktif kullanmak ne derece ve şekilde önemli? 

Instagram biz sanatçıların en görünür olduğu dijital mecralardan bir tanesi. Profesyonel olarak işlerimin yer aldığı başka platformlarda da varım. Ama bunlar sektörel anlamda profesyonellerin yer aldığı platformlar. Instagram’ın bir sanatçı olarak üretimimi beslediği yerde kalmasını seviyorum açıkçası. Bir de tabii yaptığınız işlerin alt metnini okurla/izleyiciyle gayet açık bir şekilde paylaşabiliyorsunuz. Bu da bence atlanmaması gereken bir konu. Bir caption, bir IG Live, bir Reels videosu ile üretiminizi gerçekleştirirken hissettiklerinizi dilediğinizce aktarabiliyorsunuz izleyiciye.  Bu da karşı tarafa çok net bir şekilde geçiyor. Bir sanatçının ifade gücünü desteklemesi açısından ne kadar özel bir araç. Mutluyum ki orada da nezaketle örülü bir etkileşim ağımız var ve okurlardan çok kıymetli dönüşler alıyorum.

 Çağrı Odabaşı bu ara neler yapıyor? Masasında hangi işler var?

Şu sıralar, çeşitli yayınevleri ile çalışmalarımız devam ederken, bir yandan kendi metinlerimi de kaleme alıp resimlemeye devam ediyorum. Aynı zamanda, Türkiye’den iki farklı ajansla birlikte oyun tasarlamaya da devam ediyoruz. Oyun kavramının bir yerinde olmak hep çok keyifli benim için. Oyunu tasarlamak bambaşka bir felsefe, ayrı bir bakış açısı. Atölyemde hep masamda duran boyalar, minik seramik üretimler ise kendime özel nefes alanım diyebilirim. Çocuğun olduğu her alanda üretiyor olmaktan dolayı çok mutluyum.

Seninle sohbet ettiğim için çok mutlu oldum Çağrı. Teşekkür ediyorum. 

Bu keyifli söyleşi için ben de sana teşekkür ederim.