İrem Uzunhasanoğlu

William Shakespeare 1600 yılında yazdığı Hamlet oyunuyla on yedinci yüzyıla görkemli bir giriş yapar. Orijinal adı Danimarka Prensi Hamlet’in Trajik Hikâyesi olan bu oyun, Shakespeare Trajedileri içinde en çok bilineni, okunanı ve sahneye konulanıdır. Shakespeare’in otuz sekiz oyunu içinde en uzun olanıdır, sahnelenmesi tam dört saat sürer. Prens Hamlet’in, babasını öldürdükten sonra annesi Kraliçe Gertrude’la evlenen amcası Claudius’tan nasıl intikamını aldığını anlatır. Olay örgüsü, duyguların monologlarla verilmesi ve oyun içinde oyun tekniği metni katmanlaştırır, derinleştirir. Okur, Hamlet’in nasıl intikam alacağına, Claudius’un kötülüğüne, Horatio’nun dostluğuna ve ölmüş kral Hamlet’in hayaletinin söylediklerine odaklanır, heyecanlanır, hayıflanır. Tüm bu olaylar silsilesi içerisinde göz ardı edilmemesi gereken bir kadın karakter vardır, Ophelia. Güzeller güzeli genç kız Ophelia, yirmi sahnenin sadece beşinde görülmesine rağmen sanatçıların, yazarların, tiyatrocuların daha çok dikkatini çeker, neredeyse Prens Hamlet’ten daha önemli hale gelir. Ressamlar Ophelia’nın onlarca tablosunu resmeder, sanatçılar heykellerini ve çizimlerini yapar, yazarlar onu yeniden kurgular, Freud ve Lacan gibi ünlü psikanalistler onun üzerine teori ve kuram geliştirir, feministler ise onun oyunda çıkmayan sesini yeniden var eder. Hatta öyle ki Hamlet’in son dönem uyarlamalarında Ophelia başroldedir, oyun onun etrafına kurgulanır. Kısacası Ophelia dört yüz yıllık edebiyat tarihinde herkesin gözünün üzerinde olduğu en önemli kadın karakterlerden biridir.

Eleştirmen Lee Edwards, “Ophelia’sız bir Hamlet hikâyesi vardır ama Hamlet olmadan Ophelia yoktur.” der. İşte bu hikâyesiz kadını var etmek için seferber olmuş okurlar ve yazarlar, Shakespeare’in Ophelia karakterini bu oyuna koyma amacını araştırır, teoriler geliştirir. Acaba Shakespeare Elizabeth Dönemi’nin patriarkal düzenine bir eleştiri mi getiriyor yoksa Ophelia’yı öldürerek “Fazla tutkulu kadının sonu ölümdür.” mü diyor? Geniş bir kitle birinci seçenekten yana. Shakespeare o dönemin kadını bastıran, ezen, boyun eğdiren eril düzenine bir eleştiri getiriyor. Elizabeth Dönemi tiyatrosunda kadınların sahneye bile çıkamadığı, ancak erkeklerin kadın kostümüyle onları canlandırabileceğini biliyoruz. İşte kadının toplum içerisindeki bu bastırılmışlığından yola çıkan Shakespeare, Ophelia’yı yaratır.

Kolay olmamalı seninle görüşmek;

Haydi deyince elde edilecek bir şey;

Hamlet efendimize gelince, şunu unutma;

Bir delikanlıdır o ve daha serbesttir senden

Dilediği gibi at oynatmakta.

Kısacası Ophelia, inanma yeminlerine.(sf:24)

Ophelia, oyun boyunca üç farklı erk tarafından susturulur ve üç farklı ruh durumuyla karşımıza çıkar. Oyunun en başında abisi Laertes ona namusunu koruması ve kendisini kirletmemesi gerektiğini söyleyerek hem cinselliğini bastırır hem de kimsenin bağlılığına inanmaması gerektiğini çünkü kendisinin bir çocuk olduğunu vurgulayarak ona psikolojik şiddet uygular. Babası Polonius’un da desteğiyle Hamlet’le buluşmaması gerektiğini ekler. Ophelia ise Laertes’in söylediklerini kastederek “Hepsi kilitli aklımda, anahtarı da sende!” diyerek tüm bu düzene boyun eğer. Eğmesine eğer ama Hamlet, ona mektuplar yazmaya devam eder ve aklını çelerek kendine aşık eder.

İnanma istersen yıldızların yandığına,

Güneşin döndüğüne inanma,

Doğrunun ta kendisini yalan bil,

Ama seni sevdiğime inan Ophelia (sf:48)

İkinci görünümünde Hamlet’e tertemiz aşkını sunan, tutkulu bir kadınla karşılaşırız fakat ne yazık ki bu aşk karşılıksızdır. Ona mektuplar yazıp, görüşmek için yanıp tutuşan Hamlet, birden Ophelia’yı geri çevirir, aslında onu hiç sevmediğini söyler, onunla dalga geçer, hakaret eder ve sonunda da “Kendini bir manastıra kapat!” diyerek onu aşağılar, dışlar ve yok eder. Bir ara tüm erkekleri kastederek, “Aşağılık herifleriz hepimiz; inanma hiçbirimize, manastıra gir…” der ve onu korumak istediği için bunları söylediğini ima etse de daha sonra “erkekleri canavara çevirdiğini” dile getirerek kadınsılığını suçlar, onu bayağı bir kadın gibi gösterir ve sonunda Ophelia’nın yıkımına sebep olur.

Üçüncü görünümünde Ophelia delirmiştir. Karasevda ve melankoli, onu deliliğe sürüklemiştir. Eski halk türküleri mırıldanır ve evlenmeden önce cinselliği yaşadığı için erkeği tarafından terk edilen bir kızla ilgili bir mesel anlatmaya başlar. Bu mırıldandığı şarkı, okurlara, oyunun başında Ophelia’ya aşk mektupları yazan Hamlet’in daha sonra ona kötü davranmaya başlamasıyla ilgili bir ipucu olduğunu düşündürür. Bu sahnenin hemen akabinde Kraliçe Gertrude, Ophelia’nın elinde çiçeklerle suda boğulduğunu haber verecektir. Ophelia’nın aşkı ve tutkusu, onu deliliğe ve ardından da ölüme sürüklemiştir.

On dokuzuncu yüzyıl romantikleri ve psikanalistleri onun deliliğine ve cinselliğine sahip çıkar, onu araştırmalarında ve tezlerinde kullanırlar. Feministler onun eril toplum tarafından kötüye kullanıldığını ve deliliğinin sebebini patriarkal düzenin gücü olarak yorumlar. Foucault, onu tutkulu bir kadın olarak tanımlar ve “Melankoli ve histeri, tutkulu insanları bulur.” der. Oyun boyunca sesini çıkarmaya bile imkân bulamayan güzeller güzeli Ophelia, melankolik aşkın kurbanı olur. Lacan’a göre bu karakteristik zayıflıktır ve onun deliliğine sebep olan da budur. Feministlere göre ise sesini bulamadığı ve bastırıldığı için delirmiştir. Ophelia’yı hangi kurama oturtursak oturtalım, şu gerçekle karşılaşıyoruz, oyun eril düzenin üzerine kurulmuştur. Babası Ophelia’yı ve onun aşkını anlamaz, onun duygusal ihtiyaçları olabileceğini fark etmez çünkü o bir kadındır, namusunu korumak için maskülen bir dille onu uyarır. Ağabey Leartes onun sahibiymişçesine konuşmalar yapar, Hamlet ise sözel saldırıyla kendisinin duygularını bastırır. Eğer Ophelia, Hamlet’le görüşürse babanın ve ağabeyin saygınlığı zedelenecektir. Hamlet ise ona aşkını pervasızca sunan bir kadını istememektedir. Böylece çapraz baskı altında kalan zavallı Ophelia çareyi ölümde arar. İlerleyen yüzyıllarda Tess, Madam Bovary, Anna Karenina toplumun ahlak kurallarının dışına çıkacakları için öleceklerdir. Ölmek namusunu temizlemek mi yoksa baskıdan kurtulmak mıdır?

Oyundaki sembollere bakacak olursak, Ophelia’nın taşıdığı çiçekler onun aşkını ve aklını sembolize eder. Delirme sahnesinde çiçekleri dağıtmaya başlar ve oyunun sonunda boğulduğunda tüm çiçekler etrafa saçılmıştır ki bu da bozulmuş masumiyetini işaret eder. Ophelia’nın öldüğünü gören Kraliçe Gertrude’un onu bir deniz kızı gibi betimlemesi ise Ophelia’yı yüceltir ve aşkı uğruna ölmesi ona masumiyetini geri kazandırır.

Ve Ophelia düşmüş bütün çiçekleriyle

Gözyaşları içine ırmağın.

Etekleri açılıp yayılmış da sulara

Bir süre kalmış ırmağın üzerinde deniz kızı gibi. (sf:134)

Ophelia, babasının sözünü dinleyen küçük ve masum kızdan, tutkulu bir aşığa, oradan da delirmiş bir kadına dönüşür. Bu dönüşümü onun patriarkal düzene başkaldırısı ve bir türlü anlaşılamamasına verdiği bir tepkidir.

Shakespeare’in Ophelia’yı neden daha derin ve detaylandırarak anlatmadığını bilmiyoruz. Hikâyenin ismi “Ophelia” değil ve biz aslında Danimarka Prensi’nin trajedisini okuyoruz. Freud’a göre Hamlet, Shakespeare’in ta kendisi. Oğlu Hamnet’in ölümünden sonra bu oyunu yazdığını, bu yas sürecinin ödipal kompleksiyle birleşince ortaya bunun çıktığını, Ophelia’nın ise sadece zayıflığından dolayı delirip öldüğünü anlatıyor. Oyunun üzerinden dört yüz yıl geçmiş olmasına rağmen kadının sesinin bastırılıp susturulması hâlâ güncelliğini koruyan bir mevzu olduğundan olsa gerek, Ophelia hâlâ konuşuluyor. Toplumda sesini bulamadığı için yok olup giden onlarca kadının sesi oluyor belki de…

Ne diyelim, çok yaşa Ophelia! 

*Yazıda geçen alıntılar, Hamlet-William Shakespeare, Çeviri: Sabahattin Eyüboğlu, İş Bankası Kültür Yayınları, 18. Baskı’ya aittir.

Arka Kapak dergisi 32. sayı