“Ben tanıdığım insanları yazdım. Tanıdığım, konuştuğum, birlikte sigara içtiğim, sırtımı sıvazlayan insanları yazdım. Ben bu insanları inceledim, araştırdım. Ağa oğlu olarak, namuslu bir vatandaş olarak inceledim.”

Orhan Kemal’in yakın arkadaşı Nurer Uğurlu, ‘Orhan Kemal’in İkbal Kahvesi’ adlı kitabında Kemal’in ağzından bu cümleleri aktarır. Orhan Kemal’in hikayelerinde toplumun her kesimi vardır; ama özellikle hor görülenler, aşağılananlar ve bir de çocuklar. İşte bu insanları anlatan samimi ve yalın hikayelerin sahibi, Türkiye edebiyatının ustası Orhan Kemal’in doğumunun 100. yılındayız.

Bu sebeple Orhan Kemal Müzesi’nin yanındaki İkbal Kahvesi’nde oğlu Işık Öğütçü ile buluştuk. Öğütçü ile Orhan Kemal’in gün yüzüne çıkan kitabı ‘Uçurum’/ ‘Röportajlar’ı, 100. yıl etkinliklerini ve Kemal’in önemini konuştuk.

Söyleşi: Nihan Bora

‘Uçurum’ romanı nasıl ortaya çıktı?
2011’de pederin unutulan, kayıp romanı ‘Yüz Karası’nı bulduğumda “Orhan Kemal’in başka yeni çalışmaları var mı, çıkar mı?” diye sormuşlardı. Ben de “Orhan Kemal’den söz ediyoruz, mutlaka bir yerden bir şey çıkar” demiştim.

2013’te bir sabah, “ben TÜRVAK Müzesi’nde araştırma yapıyorum. Kütüphanede Büyük Gazete adlı bir dergide Orhan Kemal’in ‘Uçurum’ adlı bir romanını gördüm, haberiniz var mı?” diyen bir mesaj aldım. Tabii gömü bulmuş gibi oluyorsunuz, çok enteresan. Müze 10.00’da açılıyor, inanın tam 10.00’da müzedeydim. Hemen dergileri istedim. O sayfaya geldiğimde tüylerim diken diken oldu. Hepimizin unuttuğu bir roman. Benim unutmam normal. Babam onu 1961’de yazdığında ben daha 4 yaşındayım. Ama ailenin diğer fertlerinin de bilmemesi çok enteresan. Daha sonra hepsini toparlamaya başladım. Tam 22 sayı buldum.

Aylık bir dergi miydi bu arada?
Haftalık bir dergi. Daha çok sinema, magazin haberleri yapan bir dergi. 1961’in Ocak ayında başlamış yazmaya ve haziranda da bitmiş. Derginin kapandığına hükmettim. Dergi devam etseydi babam da devam ederdi. Son sayıda “Devamı var” ibaresi var fakat dergi yok. Siz o ‘devamı var’ı görmeyin. Aslında orada bile onu bitirmiş olabilirsiniz. Öyle bir güzellikle bitirmiş. Fakat ben daha anlaşılır olsun diye üç cümle ekledim ve kitabı o şekilde bağladım.

Eser arkalı önlü iki kitaptan oluşuyor. Diğerinde Orhan Kemal’in sinemacılarla, çok çocuklu ailelerle ve hayat kadınlarıyla yaptığı röportajlar var. Bu eser nasıl ortaya çıktı?
Burada ilginç bir nokta var. Araştırmacılar, üniversite öğrencileri genelde Orhan Kemal adı üzerinden araştırma yapıyorlar. Oysa babam değişik adlarla da yazmış. Şimdi bu isimleri ve metinleri bilemezseniz, bakıp geçersiniz. Orada ‘İtiraflar’ diye röportajlar vardı. Önce dikkatimi çekmedi. Üç tefrikadan sonra İlhan Demir diye bir ad gördüm ve bazı parçaları birleştirince netleşti. Üçüncü sayıdaki tefrikanın içinde babamın yeni bir kitabının reklamı vardı. Onu gördüm, yukarıya baktım, sonra şunu bir okuyayım dedim. Bir şeyler uyandı kafamda ama artık beşinci tefrikada, bizim iki kitap olarak yayınladığımız ‘İki Damla Gözyaşı-Serseri Milyoner’ kitabının konusu vardı orada. Yani babam ‘İtiraflar’da hayat kadınlarıyla röportaj yapmış. Tabii değişik bir araştırma yapmadım. 1961’de başkalarının hayat kadınlarıyla yapılmış röportajı var mı bilmiyorum, ilk olabilir. Orada o kahramanın anlattığı hikaye, ‘Serseri Milyoner’de roman olarak karşımıza çıktı. Hiçbir yerde de Orhan Kemal yazmıyordu.

Farklı isimlerle yazdığını size söylemiş miydi? Yoksa tamamen siz ipuçlarıyla mı keşfettiniz?
Keşif değil. Babamın, bizim müzede de ‘Konya Oturak Alemleri’ ve ‘İki Damla Gözyaşı’ diye iki kitabı var. Bunların yazarı İlhan F. Demir. Onu biliyordum. En büyük ipucu aslında bu önünde oturduğumuz fotoğraf. Babamın Fikret Otyam’a yazdığı mektuplar, aslında sizin hazine haritanız. O mektupta, “Ben oraya öykü yazdım, fakat Hayrullah Güçlü olarak yazdım” diyor. Çok arıyorum, Hayrullah Güçlü diye daha bulamadım.

Bu kaynaklara nasıl, nereden ulaşıyorsunuz?
Bizdeki arşivlerde, koleksiyonlarda her istediğinizi bulamıyorsunuz. Ya yıpranmış oluyor ya da bazı okurlar misal gazetenin içindeki bazı reklamları kesmiş oluyor. Hangi devirdeyiz? Fotoğrafını çek. O gazete senden sonraki insanlara da hizmet etsin. O gazetenin arkasında çok önemli evrak, yazı bir şey varsa gidiyor. O tek ciltse bulma imkanınız da olmuyor. Tabii ben hiçbir zaman tek kaynağı zorlamam. Milli Kütüphane, İstanbul Edebiyat Fakültesi, Atatürk Kitaplığı, özel koleksiyonlar… Çok geniş yelpazede araştırarak bu çalışmaları yaptım.

Hazineden yeni kitaplar çıkacak mı peki?
Başka sürprizler de olacak. Hiçbir yerde yayınlanmamış öykülerini buldum. 2015’te çıkacak büyük ihtimalle.

Yakın zamanda mı buldunuz?
Evet. 2013’te çok çalıştım. Bir gazeteyi açtığınızda karşınıza ne çıkacak bilmiyorsunuz. Öykü, roman, yazı… her şey çıkıyor.

Ne kadar üretkenmiş… Hep yeni bir şeyler bulacaksınız sanırım.
Çok. Ablam mesela bu kitaba koyduğumuz ‘Çok çocuklu aileler’ röportajını söylüyordu. “Babam yılbaşında bile çok çocuklu ailelerle röportaj yapıyor” diyordu. Bunlar bir bir ortaya çıkıyor. Nerede olduğunu biliyorsunuz fakat ulaşmak, diğer işler bittikten sonra mümkün oluyor. Röportajlarını çıkardım. Eylül ayında da fotoğraf albümü yapacağız.

Orhan Kemal’in 100. doğum yılı hazırlıklarına ne zaman başladınız, neler planladınız?
Dört yıl önce başlattım. Dönemin Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’a 18 maddelik bir liste sundum. Sonra yeni bakana da sunduk. 100. yaşını Kültür Bakanlığı da coşkulu kutlasın istedim. Fakat şu ana kadar bir gelişme yok. Bir prestij kitabı basacaklarını söylediler. Onu da bir gazeteci arkadaşla yapmayı düşünüyoruz. Bunların dışında TÜYAP’la konuştum, 2013’ün başında. Sıcak baktılar, sahiplendiler. 100. yaş logosu yaptılar, müzede ilk baskıların fotoğrafları çektiler. Daha sonra bunlar Adana’da sergilendi. Orhan Kemal Sergisi, beş fuarı dolaşacak.

TÜYAP’ın gösterdiği vefaya teşekkür etmek isterim. Ayrıca, Saint Benoit Lisesi’nde “Orhan Kemal Romanlarından Sinemaya” sempozyum yapıldı. Sainte Pulchérie Lisesi, “Orhan Kemal’i Okumak, Anlamak” başlıklı, Orhan Kemal eserlerinde umut konusunu işleyen kompozisyon yarışması düzenledi. Burada Orhan Kemal şiirlerini besteleyen Aykut Yılmaz bir gösteri sundu. İstek Okulları’nın liseler arası öykü yarışması düzenlediğini duydum. Çukurova Üniversitesi bir sempozyum yapacak. Bunda da bağlantıları ben sağladım. Belki Kültür Bakanlığı katkı verecek. Şimdilik bunlar var.

Bu yıla özel etkinliklerin haricinde sürekli devam eden konuşmalar, etkinlikler var değil mi?
Tabii, fuarlara gidiyorum, söyleşiler, imza günleri oluyor. Okullarda konferanslar veriyorum. 2 Haziran’da hem babamı ölüm yıldönümünde anacağız hem de roman armağınını vereceğiz. İstanbul Kitap Fuarı’nda sergi ve konuşmalar devam edecek.

Orhan Kemal’in kendi değerinin yanı sıra onun isminin yaşatılması ve daha çok insana ulaşması konusunda sizin de emeğiniz çok büyük…
Ben önemli değilim. Bu büyük kültür hazinesi Türkiye’de ve dünyada fark edilsin, yeter. Bunun için uğraşıyorum. Ben olmasam da Orhan Kemal yaşayacak. Ama günümüzün iletişim araçları sayesinde Orhan Kemal’i daha geniş kitlelere ulaştırabildik, o güzel oldu. Orhan Kemal’in toplumsal hafızada yer etmesi, hatırlanması ve geleceğe taşınmasını önemsiyoruz. Kitap fuarlarında bulunuyorum, müzeye çok öğrenci geliyor. Bunlar güzel kazanımlar. Herkes Orhan Kemal’i biliyor ama yeterince okunmuyor.

Orhan Kemal’i edebiyatımızın bugünüyle karşılaştırdığınızda çalışmalarınızın karşılık buluyor mu?
Bakış açıları değişti. Türkiye’de edebiyatın makası değiştirildi. Okuru, Orhan Kemal’in insan zenginliğiyle buluşturmak, kaynaştırmak için çok çalışmak gerekiyor. Bu çalışmaların içinde 100. yaş, konferanslar ve müze var. Toplumun Orhan Kemal’le tekrardan kavuşması demek aydınlık yarınları kurmaları demek. Çünkü Orhan Kemal metinleri öyle sarmalıyor ki o sevgiyle dünyaya, insanlara çok daha pozitif bakıyorsunuz.

Orhan Kemal gibi usta yazarları yeni nesillerle tanıştırmak, bu görevi üstlenmek genelde yazarların ailelerine mi düşüyor?
Bu görev sadece ailelerin görevi olmamalı. Biz kalabalık olmayabilirdik, böyle bir fırsatımız, imkanım olmayabilirdi. Herkesin çocuğu yok. Böyle yazarlar unutulmaya mahkum mu olmalı? Birkaç kişiyiz. Rıfat Ilgaz’ın oğlu Aydın Ilgaz var, Aziz Nesin’in çocukları var, bir de ben varım. Başka aklıma gelen de yok. Bazı iyi niyetli ailelerin çalışmaları var. Onlar da maalesef yeterli değil.

Müzeyi 2000’de açtınız. Müze fikri nasıl doğdu?
Müzenin kuruluş amacı, Orhan Kemal’i geleceğe taşımak ve bu mirası paylaşmaktı. Bu eşyalar kardeşlerde parça parça dursa ne işe yarayacak? Ama şimdi bir bütünlük var. Türkiye edebiyatının rüzgarı bu müzede esiyor. Kimya mühendisiyim, uzun yıllar kimya malzemeleri ticaretiyle uğraştım. Kazancımı farklı yerlerde kullanabilirdim ama 1997’de bu binayı alma şansına eriştim. Küratörlere, tasarımcılara gerek yoktu. Biz zaten o evde yaşamıştık. Babamın nerede yattığını, masanın yerini, daktilonun nasıl olması gerektiğini biliyordum. Bu yüzden düzenlemek zor olmadı.

Elimizdeki 70’e yakın fotoğrafı belli bir temayla yerleştirdim. Yıllar içinde, araştırmacılığım devam ettiği için, gazete arşivlerine girdim, özel koleksiyonlardan yeni fotoğraflar çıkardım, sonunda Orhan Kemal fotoğraf albümü çıkaracak kadar zenginliğe ulaştım.

Müze ve şu an oturduğumuz İkbal Kahvesi, tıpkı Orhan Kemal’in eserlerindeki gibi çok samimi. Sanki evimiz gibi. Sanıyorum bu bilinçli bir tercih.
Bu noktaya zamanla geldik. Müzenin bir duruşu var. Ziyaretler ücretsiz. Müze kapsamında İkbal Kahvesi ve kitap satış yerimiz var. Orhan Kemal’in bütün kitaplarını incelemek veya satın almak mümkün. Bununla ilgili bir VCD ve CD’miz var. Orhan Kemal’in görüntüsünün olduğu, İkbal Kahvesi’yle ilgili fincanlar yaptık. Yurtdışında olan bu tür detayları burada da uyguladık.

Orhan Kemal’e yakışan bir sadelik var. Dediğiniz gibi buraya gelen kendini evinde gibi hissediyor. Aşırı hiçbir şey yok. Bu hava Orhan Kemal’in duruşunu yansıtıyor. Hep diyorum, bu müzenin bekçisiyim. Pek çok şatafatlı, havalı ünvana Orhan Kemal Müzesi bekçiliğini tercih ederim. Çünkü Orhan Kemal Müzesi bir tane ve onun bekçisi olmak büyük onur. Hayattan başka bir şey de beklemedik zaten.

Ne kadar şanslıymış Orhan Kemal. Sizin gibi oğlu var…
Türkiye bir gün Orhan Kemal’in büyük bir değer olduğunu fark edecek. Ben görür müyüm bilmiyorum ama Türkiye başka bir boyuta geçecek. Anlayış, demokrasi, insanlık olarak değişecek; hapishaneler kapanacak, işkenceler, insanlara zulümler bitecek. Orhan Kemal okuyan herkes bilir, bu umut hep olacak. Bazı şeyler ters gitse de bir gün doğru insanlar gelecek ve doğru işler yapacaklar.

Bu ürüne babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.


Uçurum – Orhan Kemal Soruyor

Işık Öğütçü, Orhan Kemal
Everest Yayınları