İdris Mahfi

Ravi-i ahbar ve nakil-i âsarımız Nâzım Hikmet Ran, “Oyunlarım Üstüne” adlı yazısında şöylece nakl u rivayet eylemiş ki: “Ankara’da 921 kışında, ahırdan bozma salaş bir tiyatroda, gaz lambalarının ışığında ve ikide bir soğuktan avuçlarıma hohlayarak Otello Kâmil’i seyrettim. Ömrümde ilk defa Şekspir’i seyrettim. Abdullah Cevdet adında bir eski Jön Türk şairi Arap ve Acem sözcükleriyle dolu bir dille büyük üstadı Türkçeye çevirmişti. Otello’yu, Hamlet’i filân okumuştum, şaşmıştım, hayran olmuştum ama pek anlamamıştım. Kâmil bir gezgin aktördü. Repertuvarında bir tek piyes vardı denilebilir. Otello’nun, Otello’yu Papazyan üslubuyla oynadığını söylerler. Ne yazık Papazyan’ı Otello’da seyretmek nasib olmadı. Ama çırağı Kâmil’in Otello’suna bakıp ustasının ustalık kertesini kestirmek mümkün.”

Sürgünde bir subayın oğlu olarak bugün Bulgaristan hudutlarında kalan Zırnevo’da dünyaya gelmiş Kâmil Rıza. Tevellüdü için 1887 diyenler de var, 1889 diyenler de. Zırnevo o zamanlar Silistre sancağına bağlı bir köy ve Kâmil Rıza’nın ilk sahneyle tanışması da Vatan yahut Silistre adlı oyunda Abdullah Çavuş rolü. Yirmili yaşlarının başında, İstanbul’da, tiyatro kumpanyalarının peşine düşüyor Kâmil Rıza. İkinci Meşrutiyet’in getirdiği hürriyet havası pek çok yeni temsilleri de beraberinde getirmiş, herkesin kaabiliyetli oyunculara ihtiyacı var. Mürebi-i Hissiyat Kumpanyası’nda Behzat Haki Bey ile tanışıyor ilkin. Behzat Haki de ayrı bir çılgın, ilkin yıldızları barışmıyor bizimkiyle. Akabinde Hüseyin Kami’nin kurduğu Darültemsil-i Osmani’de takılıyor biraz ama topluluk kısa sürede dağılıyor. 1910’da Burhanettin Bey’in yanında çalışmaya başlıyor. Alphonse Daudet’in Arles’li Kız adlı oyununda Mitifigo rolü ile bir anda parlıyor yıldızı. Bu arada Behzat Haki, kumpanyasının adını Şark Dram Kumpanyası olarak değiştirip Komik Ali Rıza ile beraber Anadolu turnesine çıkma teklifini getiriyor Kâmil Rıza’ya. İstanbul’un ciddi ve ağırbaşlı seyircisi ile başı hoş olmayan Kâmil Rıza hevesle atlıyor bu teklife ve üç kafadar Karadeniz turnesine çıkıyor. Giresun’a kadar işler yolunda ama Giresun’daki temsilde sudan bir sebeple saldırıya uğruyor Behzat Haki ve vapura atlayıp canını zor kurtarıyor. Beş parasız İstanbul’un yolunu güç bela bulan Kâmil Rıza, Yeniden Burhanetin Bey tiyatrosuna dönüyor. Ve dünyanın en iyi Othello icracılarından Vahram Papazyan ile çalışma imkânı buluyor. Artık Vahram’ın çırağıdır, “Arabın İntikamı” adıyla yüzlerce kez oynayacağı temsil sayesinde üzerine Otelloluk yapışacaktır.

Geçim gailesi ile 1914 yılında Darülbedayi’ye giriyor ama bu keyifsiz girişim I. Cihan Harbi’nin patlaması ile yarım kalıyor. Önce Çanakkale, sonra Romanya’da çarpışıyor Kâmil Rıza. Mütareke sonrası harap bir İstanbul’a dönüyor, 1918 sonlarında. İçindeki tiyatro aşkı bambaşka. Küçük bir kumpanya kurup harbin yıkımını üzerinden atmaya çalışan Anadolu’ya açılıyor. Tek temsili var, “Arabın İntikamı”; 1921 kışında Nâzım Hikmet’in seyrettiği Othello temsilleri, ama arkası gelmiyor. İstanbul’a dönüyor yine parasız pulsuz. Cumhuriyet ile birlikte Türk Tiyatrosu “Muhsin Ertuğrul” tiyatrosu olmuş. Sevmiyor bu ciddi ekolü Otello Kâmil. Ona göre tiyatro terbiye değil hissiyât işidir. “Bir keresinde,” diyor, “tam Desdemona’yı boğma sahnemde, bir kadın çığlık atmıştı. Sanki Desdemona haykırıyor. Böylesine hisli olmalı seyirci dediğin.” Oynadığı oyunu hem yaşayıp hem de seyirciye gerçekmişçesine yaşatmak yegâne amacı Otello Kâmil’in. Oynadığı “Arabın İntikamı”nda son sahne, Othello kendi boğazını keserek ölecek! Boğazına kanlı bir ciğer bağlayıp öylece çıkıyor son sahneye Kâmil Rıza, boğazındaki ciğeri keserken akan kanlar büyülüyor seyirciyi. Kendini rolüne adamak bu olsa gerek.

Gavril’in gezici kumpanyası ile yeniden Anadolu yollarına düşüyor. Ama içki müptelalığı, yaşadığı parasız pulsuz hayata eklenince rahatsızlanıyor. Yemek yiyebilmek için ceketini sattığı da oluyor, Aksaray kahvehânelerinde mahcup üç beş kuruş para toplamaya çalıştığı da. Derken iki bacağı da kesiliyor Otello Kâmil’in reyno hastalığından. Mühürdar Gazinosu’nun kışlık salonunda yatıp kalkıyor, Darülbedayi’nin bağladığı 50 lira aylıkla geçinmeye çalışıyor. Ömrünün son demlerinde tanıştığı hikâyeci İlhan Tarus’tan, kendisi gibi bacakları olmayan birinin oynayabileceği bir oyun yazmasını istiyor. İlhan Bey kırmıyor ricasını Otello Kâmil’in, “Doktor Reyno’nun Ağacı” oyununu yazıyor. Yıl 1934. Son bir şevkle oyuna veriyor kendini Kâmil Rıza Bey. Ama ecel bekler mi? Gerçekten son oyunu oluyor bu. Tiyatroya adanmış bir ömrü geride bırakıp göçüyor bu dünyadan. Hatırasını yaşatan Mecidiyeköy’de bir sokak adı şimdi: Otello Kâmil Sokağı.

Arka Kapak dergisi 33. sayı