Coşkun Türkan

Rus edebiyatına ait birçok eser Türkçeye kazandırılmış olsa da, Rus yayın hayatında önemli izler bırakmış olan yazarlarla Türk okuyucuların tanışma faslı devam ediyor. Bunun son örneğini ise öykü, roman ve deneme alanlarında eserler veren ve aynı zamanda önemli dergilerde yöneticilik yapan Ivan Panayev’in Akrabalar romanı oluşturuyor.

Romana değinmeden önce, Türkçeye ilk kez çevrilen Panayev hakkında kısa bir bilgi vermekte fayda var. 1812’de gelenekçi ve tutucu düşüncelerin hâkim olduğu soylu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Panayev, Petersburg’daki soylular yatılı okulunda öğrenim gördükten sonra çeşitli kamu kurumlarında görev yaptı. Yazarın hayatında gençlik yıllarından itibaren önemli yer tutan edebiyat alanındaki çalışmaları/”edebiyattan zehirlenmişlik hâli”, romantik akımın etkisi altında 1834’ten itibaren gün yüzüne çıkmaya başladı. Panayev’in yazarlık hayatının başlangıcında eleştirmen Belinski ve Anavatan Notları dergi grubuyla tanışmasıysa edebiyat anlayışında bir kırılmaya yol açtı. Nitekim Panayev, 1840’ların başından itibaren bünyesinde Turgenyev, Hertsen, Gonçarov gibi isimlerin de bulunduğu dergi grubuyla gerçekçiliğe yöneldi. Kısa zamanda derginin en önemli kalemlerinden biri olan Panayev, 1847’de de Nekrasov’la birlikte Sovremennik (Çağdaş) dergisinin yönetimini üstlendi. Bu dergi, Çar Nikolay totaliter yönetiminin her geçen gün etkinliğini artırdığı yıllarda, Çernişevski’nin de katılımıyla, Rus düşünce hayatında önemli bir çekim merkezi oldu. Bir yanda toplumsal gerginliğin diğer yanda dergi yönetiminde Çernişevski ve Dobrolyubov’un başını çektiği devrimci demokrat kanat ile Turgenyev, Grigoroviç ve Botkin’in içinde bulunduğu liberaller arasındaki mücadelenin arttığı bu yıllarda Panayev, devrimci demokrat kanadın tarihsel gerçeğinin tarafında yer aldı. Sosyete Kadınının Yatak Odası, O Mutlu Olacak, Bugün ve Yarın, Devlet Memurunun Kızı, Yaban Eşeği, Muhallebi Çocuğu gibi eserler kaleme alan Panayev, “Edebi Anılar”ını tamamlayamadan 1862’de öldü.

Panayev’in yaşadığı dönemde Rusya dâhil, Batı dünyasının önemli toplumsal ve siyasal değişimler yaşadığı bir gerçek. Batı Avrupa’da, sanayileşmeye bağlı olarak gündeme gelen kapitalistleşmenin getirdiği dönüşümlerin sancıları yaşanırken, Rusya’da mutlakiyet yönetiminin baskısı ve toprak köleliği sorunları ön plandaydı. Panayev, Akrabalar’ı böyle bir ortamda kaleme aldı ve roman 1847’de okuyucuyla buluştu.

Roman, çoğunluğu “akraba” olan, az bir nüfusun yaşadığı, feodal ilişkilerin kendini yoğun bir şekilde hissettirdiği ve altı sahibe ait Blagoveşçen köyü ve çevresinde geçiyor. Arka planda aileler arası mücadeleler görünse de, romanın merkezinde dul bir kadın olan Olimpiada İgnatyevna ile onun şiire meraklı aylak oğlu Petruşa, taşra sıkıntısını iliklerine kadar hisseden, mutsuz ve “bütün erdemlerine rağmen, tüm bey kızlarında bulunan dedikodu ve boş laflara karşı hafif eğilimli” olan Nataşa var. Dar ufukların, kahredici yeknesaklığın yanında sıkışmışlığın yaşandığı, bir yandan “durum”la, “ruh”un, diğer yandan “yer” ile “an”ın birbirine girdiği, kısaca taşranın durağanlığının hissedildiği hayatı farklılaştıran ise, Sergey Aleksandrıç’la birlikte köye gelen Grigori Alekseiç. Aslında ebeveynlerinin ölümüyle tüm mülkün sahibi olan ve bir dönem Avrupa’yı dolaşan Sergey’le dostu ve arkadaşı olan Grigori, “çok az ortak” özelliğe sahip. Bu noktada özelikle Nataşa’nın akrabası olan Sergey üzerinden romana dâhil olan Grigori’nin, hem romana zamansal ve mekânsal genişlik kattığını hem de Panayev’in okuyucuya düşünsel mesajını kolayca ulaştırdığını söylemek mümkün. “Eğitimin yarar sağlamaktan çok zarar verdiğine” inanan fakir bir ailenin çocuğu olan Grigori, erken yaştan itibaren başlayan okuma tutkusuyla zengin ve öğrenim görmüş genç bir toprak ağasının, İvan Fedoriç’in dikkatini çeker. Hamisi sayesinde iyi bir eğitim alan, Fransızca ve Almanca öğrenen Grigori, Moskova’da da, velinimetinin vakti zamanında sanat, edebiyat ve soyut düşünce alanlarında fikir alışverişlerinde bulunduğu gruba dâhil olur. Bu noktada anlatıcı yazar, yetiştirmesine, “Hayatımı en güzel onlarla geçirdim.” diyen İvan Fedoriç üzerinden sadece romantizm eleştirisinde bulunmakla kalmaz, Fedoriç’in taşra ve kent arasındaki ikilemini de ustaca aktarır. Hamisinden aynı zamanda “aylak adam rahatlığını, yaratılıştan gelen kaygısızlık ve tembelliği” de öğrenen Grigori’nin yolu, Fedoriç’in yaşadığı ikilem sonucu ayrılır ve bundan sonraki süreçte maddi sıkıntıları artar. Fedoriç’ten umudunu kesen Grigori’nin yolu bu kez Petersburg’da, “yapacak başka bir işi olmadığından bazen edebiyata merak saran” Sergey’le kesişir. Sergey’in daveti üzerine Avrupa gezisine çıkan Grigori, dönüşte ise Sergey’le birlikte Blagoveşçen köyüne gelir. Grigori’nin gelmesiyle de yeni şeyler öğrenmeye hevesli, genç ve güzel bir kız olan Nataşa’nın hayat algısı tamamen değişmeye başlar. Kızın öğrenme açlığı ve güzelliğinden kısa zamanda etkilenen Grigori, Nataşa’nın kendisine âşık olduğunu fark eder. Aynı duyguları beslese de, hayatta her konuda olduğu gibi bu konuda da karar veremeyen Grigori, “iradesi ve eylemleriyle hep çelişir.” Panayev’in, özellikle bu karakteri yaratması boşuna değildir. Aslında Panayev, XIX. yüzyılda Rus toplumunda yaygın olan bir karakteri, asalak psikolojisiyle yaşamını sürdürmeye çalışan “gereksiz insan”ı tarif etmeye çalışmaktadır. Bunu yaparken de projektör, söz konusu karakterlerin yetişme süreçlerine tutulur.

XIX. yüzyılda Batı Avrupa’da eğitim alan soyluların Rus toplumuna adapte olamamaları, soyluların toprak köleliğini kaybetmemek için ekonomik sıkıntıları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaları ve köylülerle devlet idaresini kendi çıkarları doğrultusunda kullanan soylular arasındaki uçurumun yol açtığı “bu tip” için, Berna Moran’a kulak verelim: “O çağda Rus edebiyatında ağır basan bir tip vardı: Zekâsı parlak, duyarlılığı ince, ama karamsar, bir işe yaramaz, topluma karşı olumsuz adam. Bazen iyi niyetli ve ümitli olsa da eyleme geçemeyen, sonunda hep yenilgiye uğrayan adam. Bu tipe ‘gereksiz adam’ deniyordu.”

İlk olarak Puşkin’in yapıtlarında geçen “gereksiz insan”ı, her ne kadar Turgenyev Rudin’de, Gonçarov Oblomov’da etkin bir şekilde kullansa da, Panayev’in daha önce bu karaktere “ruh” kattığını belirtelim. Dostoyevski, Turgenyev ve Gonçarov gibi yazarların edebî faaliyetlerine başladığı yıllarda eserlerini veren ve bir anlamda onların “gölgesi” altında kalan Panayev’in, Akrabalarını “gereksiz adam”ın, Grigori’nin hesaplaşmasıyla bitirelim: “Biz hepimiz benciliz, reflektörüz… Hiçbir işe yeteneğimiz yok, hiçbir yere uygun değiliz! Neslimizin hepsi ret mührüyle damgalı… Sönük bir nesil! Şüphenin ve inkârın yükü altında zayıf düştük! Her taraftan insan yıkıntılarıyla çevriliyiz ve bu insan yıkıntıları arasında eylemsizlik ve şaşkınlık içinde kalakaldık. Ve ileriye gitmek için yollarımızı temizleyecek güçler bizde yok; ancak yalnızca geleceğe, duyulmayacak olan yabancı bir sesle seslenerek feryat ediyor ve inliyoruz. […] Bizim çağımız, koca bir küçük insanlar çağıdır. […] Acılarımız verimsiz, çünkü hepsi sahte.” 

Hayır” diye düşündü. “Ben yalnızlık içinde bencilce bir yaşam sürmek için yaratılmadım. Benim yanımda sevgi dolu, bana yakın davranan; duygularımı, düşüncelerimi, acımı ve sevincimi paylaşabileceğim bir ruh eşim olmalı! Bu usanç verici özgürlüğüm benim ne işime yarıyor?”

Akrabalar İvan İvanoviç Panayev Çev. Duygu İkisivri Ayrıntı Yayınları

Akrabalar
İvan İvanoviç Panayev
Çev. Duygu İkisivri
Ayrıntı Yayınları

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 32.sayısında yayınlanmıştır.