Barış Saydam

Ucuz Roman sadece Quentin Tarantino ismini tüm dünyaya tanıtmakla yetinmez, aynı zamanda Tarantino evrenini de çok iyi bir şekilde özetler. Amerikan televizyonunda sıkça gördüğümüz parçalı ve bol kesmeli anlatım, karizmatik oyuncular, popüler kültür üzerine yapılan muhabbetler, muhteşem müzikler, parodileştirilerek estetize edilmiş bir şiddet ve sinema tarihine yapılan sayısız gönderme… Ucuz Roman, bu açıdan hem çok basit bir formülün etkileyici bir uygulamasıdır hem de 90’ların en büyük çıkışlarından birinin adıdır. B sınıfı filmlerin basit olay örgüsünü, tür filmlerinin klişelerini kendine has bir estetik algıyla ve postmodern bir bakış açısıyla harmanlayan Tarantino, filminde seyircileri kendi sinemasal hafızasında bir yolculuğa çıkarır.

Ucuz Roman’da, soyguncu bir çiftin planını, iki gangsterin patronlarını dolandırmaya çalışan birkaç serserinin peşinden gitmesini, patronun bir boksöre şike teklif etmesini, şike yapması istenilen boksörün ise patronunu dolandırmaya çalışmasını izleriz. Filmdeki her karakterin kendine göre bir planı vardır ama filmin sonunda planların işlemediği görülür. Filmdeki hikayeler aslında, filmin isminde de geçen “ucuz” romanların hikayelerinden alınır ve ustalıkla birbirinin içine yerleştirilir. Sonraki aşamada Tarantino, Robert Aldrich’in Kiss Me Deadly (1955) filminde kullandığı, açıldığında ışık saçan bir çanta aracılığıyla olay örgüsünü birbirine eklemler. Tarantino, burada çantayı bir tür mcguffin olarak kullanır. Çanta, hem her şeydir hem de hiçbir şey… Hitchcock’a özgü trüklerden olan mcguffin’i Aldrich’in filmindeki gibi kullanan Tarantino’nun göndermeleri bununla sınırlı değildir.

Ucuz Roman da Tarantino’nun diğer filmleri gibi geniş bir referans ağına sahiptir. Genel olarak filmdeki göndermeleri kişi ve film olarak iki ayrı kategoriye ayırabiliriz. Kişi kategorisinde, popüler kültüre ait pek çok ismin filmde kullanıldığını görürüz. Televizyon ve radyonun ilk dönemlerindeki komedi ikilisi Amos ve Andy, James Dean, Cary Grant, Dean Martin, Marilyn Monroe ve Andy Warhol gibi isimlerin dışında, yönetmenlerden Mario Bava ve Douglas Sirk isimleri de filmde geçer. Kimi bir restoranda karakterlerin konuşması sırasında kimisi de yapılan bir şakada geçen bu isimler, popüler kültürün Tarantino filmlerindeki etkisini de ortaya koyar. The Beatles, The Frames, Buddy Holly, Kool & the Gang, Madonna, Elvis Presley gibi müzik grupları ve şarkıcılara yapılan göndermeler de Tarantino’nun zevklerini yansıtır. Sayısız filme ve diziye yapılan göndermeler içinde ise, en belirleyici olanları Out of the Past (1947), Jules et Jim (1962), Vivre Sa Vie (1962) filmleridir. Çekim açıları, diyaloglar, müzik kullanımı ve doğrudan gönderme yapmak şeklinde bu eserlere referans veren Tarantino, kendi dünyasını sinema üzerine kurar. Tarantino’nun postmodern anlatıları, bu açıdan bakıldığında, sinemanın, sinema aracılığıyla oluşturulması bağlamında da önemli örneklerdir.

Bu yapı, bir yanıyla filmlerin anlaşılmasında faydalıdır. Umberto Eco’nun klişelerle ilgili sözünü haklı çıkarır: Bir ya da iki klişe bizi güldürür, ama yüzlercesi bir arada olursa gerçekten etkileniriz diyen Eco, bize postmodernist anlatıların klişeleri ve bir dizi gönderme üzerine kurdukları repertuar sinemasının piyasa tabiriyle neden “tuttuğunu” da ispatlar. Çünkü anlatı, “ortalama” bir grubun anlayacağı basitliktedir. Hepimizin aşina olduğu klişeler üzerinden ilerler. Ucuz Roman’ın ayrı düzlemlerde ilerleyen hikayeleri, farklı filmlerden bildiğimiz hikayelerdir. Aşinalık, filmin içine girmeyi ve filmi takip etmeyi kolaylaştırır. Filmde yapılan popüler kültür göndermeleri de bu aşinalık hissini güçlendirmektedir.

Öte yandan postmodern anlatıların orijinallikten uzak, parçalı ve bir tür repertuar sineması üzerine kurulu yapıları bir başka sorunu daha gündeme getirir. Modern zamanda parçalı anlatımı, göndermeleri ve içi boşaltılmış temaları eleştirel bir silaha dönüştüren parodi, postmodern filmlerde pastişe dönüşür. Fredric Jameson’a göre pastiş de parodi gibi kendine özgü, benzersiz bir üsluptur. Ancak pastişte parodinin gizli amaçları yoktur, alaycı içgüdüleri kopartılmıştır. Pastiş, boş bir parodi, kör bir heykeldir. Seyirciye yüzeysel anlamda hoş vakit geçireceği bir alan yaratılırken, özde ise içi boş, ruhsuz ve bütünsellikten uzak bir yapım ortaya çıkar. 

Bunu, filmden bir sekansla açıklamak anlamlı olacaktır. Filmde Uma Thurman’ın canlandırdığı Mia karakteri, Jean-Luc Godard’ın Vivre Sa Vie filmindeki Anna Karina’nın oynadığı Nana karakterinin modern bir uyarlaması gibidir. Mia saçlarından tavırlarına Nana’yı hatırlatır. Vivre Sa Vie filminde cafede oturduğu sahnede Nana, başımı kaldırıyorum, bundan ben sorumluyum, başımı çeviriyorum, bundan ben sorumluyum diyerek, varoluşunu sorgular, hareketlerinin yaşamına olan etkisi üzerinde durur. Oysa Ucuz Roman’da bu tür bir etki yerine, ucuz bir malzeme ve kitsch bir estetik vardır. Karakterler cafede oturup neden domuz eti yemediklerini tartışırlar, popüler kültür üzerine geyik yaparlar. Karakterlerin içinde bulundukları mekanlar, karakteristik özellikleri, kimliklerini ifade eden şeyler ve içerisine girdikleri olay örgüsü hep farklı filmlerden alınmıştır; yaptıkları tek orijinal şey sürekli konuşmalarıdır. Mia karakterinde olduğu gibi, dış görünüş olarak sinema tarihinin etkileyici filmlerini ve karakterlerini anıştıran kahramanlar, öze inildiğinde ise büyük bir boşluğu barındırırlar.

Bütün bu özellikleri göz önünde bulundurulduğunda, Ucuz Roman postmodern anlatıların görünüşte cafcaflı ama içi boş yapısına iyi bir örnektir. Diğer yandan ise, Tarantino’nun sinemayı, sinema üzerinden yapma çabasına katılmak ve o heyecana ortak olmak adına da kaçırılmaması gereken bir deneyim sunar. 90’ların popüler kültürü üzerine yapılan geyikler, kara filmden dans filmlerine, Fransız Yeni Dalgası’ndan karate filmlerine kadar uzanan ve herkesi içine alabilecek geniş bir repertuar sunması da filmin seyirliğini arttıran unsurlardandır.

Yönetmen, senarist: Quentin Tarantino
Yapım yılı: 1994, ABD