Ekber N. Necef

Türk okur için çağrışım alanı muğlak olan prokuror, Sovyet rejiminde yaşamış biri için Tanrı kadar korkutucu bir anlama sahiptir. Aynı prokuror 1880’lerin edebiyatında Arthur Conan üretimi mükemmel duyumlu, dikkatli, robot mekanikliğinde ve ortaçağ edebiyatının şövalyevari Sherlock Holmes karakteriyle de özdeşleşmiştir. Aslında ne XIX. yüzyıl, ne XX. yüzyılın başları için Rus edebiyatında böyle bir tipe rastlama olanağı pek bulunmaz. Rus insanının zihnine Sherlock Holmes’ü Sovyet hukuk sistemi kazıdı. Ama bazı değişikliklerle.

Sovyet sisteminde Sherlock Holmes gerçek, yaşamın içinde, yönetimin tam ortasında bir tiptir. İsmi de “Prokuror”. İsim Roma döneminden Sovyet hukuk sisteminin içine fırlatılmış gibi gözükse de, bu adın Latinceyle tek bağlantısı kelimenin etimolojik olarak aynı olması. Aslında “Prokuror” Sherlock Holmes’ün Sovyetler`deki ünvanıdır.

Sovyet döneminin dünya gündemine çıkmayan, dil ve kurgu bakımdan büyük oranda ikinci, hatta üçüncü sınıf kabul edilecek cinayet türü çok sayıda romanlarında tartışmasız konunun ana kahramanları Bay Prokurorlar`dır. Bir kısmı Sovyet filmlerine de yansımıştır. Genelde siyah vagonların odalarında yalnız otururken görüntülenirler. Sahneye, korkunç sesle dalan trenden inerek sokulurlar. Siyah kostümlü bu beyaz insanları her zaman tren garlarında hayali ona dönüşmek olan Sovyet milisleri (polisleri) karşılar ve hiç vakit kaybetmeden onu cinayet yerine götürürler. Gece ve gündüz… Zaman asla onları sınırlandırmaz.

Sovyet sinematografisine ilk Prokuror tipini kimin getirdiğini bilemiyorum. Muhtemelen KGB-i tarafından uzun tartışmalar sonucunda oluşturulmuş bir tiptir. Zira, sinema Sovyet Polis Bürosu’nun en buyük silahı olduğundan orada “raslantı” tiplere yer yoktu. Prokurorlara dönüşen Sherlock Holmes’ü Rus edebiyatı 30`lu yılların Stalin gerçekliği ile tanıdı. Zira, başta Stalin olmakla felsefi yönü hafif kalan ilk dönem Bolşeviklerinin edebiyat adına okudukları birkaç “kapitalist roman”dan biri, aslında ilki Sherlock Holmes `tür.

Prokuror yaşam sınırları olmayan bir türdür. Onun için zorluk denilen insanlara özgü sorunlar yoktur. Zaten bu insani sıkıntıları aştığı için katilleri eninde sonunda yakalar. Hesap verdiği tek gerçeklik “komünist akidesi”dir. “Sovyet vicdanı” denilen şey işte budur. Bu sürrealist gerçeklik yolu, mutlak dünyevi doğruların yerini komünist kimliği ile belirlemekten geçiyordu. O yoldaş olmaktan çıkmış, yücelmiş, aydınlanmış ve böylece “partidaş”lığa ermiş bir kahramandır.

Bolşeviklerin Sherlock’u sevmesinin temel nedeni, onun bilimsel kökeniydi. Kahramanımız bilimsel bulgularla, tıp verileriyle, rasyonalizmin şaşmaz kaidesi olan gözlemlerle çalışıyordu. Tüm bu özelliklerin Sovyetlerin hayal edip de bulamayacakları bir hukuk çalışanında bulunması ideal bir keşifti.

Sovyet insanının kafasında sosyalizmi sonlandıran temel unsurun da söz konusu prokuror olduğunu unutmayalım. Delikanlılık dönemimde hafızama kazınmış, ama ismini ve tarihini pek hatırlamadığım, muhtemelen Gorbaçov döneminin başlarında, genelde dört sayfadan oluşan gazetelerin bir köşesinde, sadece birkaç cümlede işlenmiş bir haber, “Prestroyka” ve “Glasnost” gibi gurultulu yazılardan daha fazla Sovyet kamuoyunu meşgul ettiğini gayet iyi hatırlıyorum. Haber “rüşvet aldığı için tutuklanan bir prokuror”la ilişkiliydi. Bu birkaç satırlık haber milyonlarca Sovyet insanının, özellikle de genç komünistin kafasında “tanrı”nın ölümü anlamına geliyordu.

“Rüşvet” ve “Prokuror”, bu iki sözcük Sovyet Blokunda felaketin ilk habercisiydi. Az buçuk inancını korumuş bir Rus köylüsü için bu, bir zebaninin rüşvetle günahkarı cennete postalaması anlamına geliyordu. Bu haberin “müjdelediği” felaket Sovyet rejimini ve edebiyatını yok etti. Ama Sherlock Holmes ve onun lekeli prokuror kimliğini öldürmedi. Aksine yeni Rus Edebiyatına “rüşvetçi prokuror” tipini kazandırdı. Bir farkla; artık merkezde değiller, siyah dünyanın içinde bir gölge gibi geziniyor ve para çantalarını koruyorlar. 

Arka Kapak dergisi 28. sayı