Reşat Nuri Polat

Modern psikolojinin temelinde harcı bulunduğu konuşulan dünya edebiyatının büyük ismi Fyodor Dostoyevski, gerek yaşadığı devrin Rusya’sını anlatma yeteneği, gerek insan psikolojisinin derinlerine inebilme becerisi, gerekse çağları aşan diliyle edebiyat tarihinde çok müstesna bir yere sahiptir. Romanlarında buhranlı, asi, bunalımlı ve sessiz, iç dünyasında çatışmalı karakterleri olağanüstü tasvir etmesi, onu diğer yazarlardan ayıran en önemli özelliklerin başında gelir. Dostoyevski’nin karakterlerinde sara, şizofreni, histeri ya da nevroz gibi hastalıklar sık görülür. Bu tiplemelerin kurgusundaki ilginç taraf, ruhsal sorunlu kişilerin bir biçimde kötülüklere bulaşması ve sonunda, Dostoyevski’nin ahlaki öğretisi doğrultusunda huzura erişiyor olmalarıdır. Dostoyevski’nin Suç ve Ceza kitabının meşhur karakteri Raskolnikov, kitap yazıldığından beridir cinayete kadar olan süreçte ne kadar tutarlı ve kendinden eminse, cinayetten sonra tam tersine bir o kadar hastalıklı, perişan ve sefil hâle düşmesiyle edebiyat ortamlarındaki tartışmalarda gündeme geldi. Biz de bu yazımızda Raskolnikov özelinde bir iç muhasebe yapacağız.


Suç ve Ceza
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Çevirmen: Mazlum Beyhan
İş Bankası Kültür Yayınları

İnsan neden suç işler?

Hukuk kurallarını belirlemenin temel gayesi sosyal düzeni sağlamaktır. Kurallara uymamak suç, suçun karşılığı ise cezadır. Ceza hukukunda döngü kısaca bu şekilde olsa da “İnsan neden suç işler, kurallar kime göre kural, suç kime göre suçtur?” Çoğu zaman suç; kendi adaletini sağlamak yahut Raskolnikov’un tarifiyle “sosyal adaletsizliğe tepki göstermek” gibi masumiyet kılıfları ile tarif edilmek istenir. Zenginden alıp fakire veren Robin Hood yasalara göre suçlu iken fakire göre kahramandır. Yaşlı kadını acımasızca öldüren Raskolnikov kendince iyi olanı yapsa da hem cinayet işlemiş hem de hırsızlık yapmış bir suçludur. Nihayetinde her suçun temelinde bir motivasyon kaynağı ya da suça götüren neden yer alır. “Herhangi biri sadece suç işlemiş olmak için suç işleyebilir mi?” Sorusuna kesin bir cevap verilemese de suçun kaynağına inildiğinde mutlaka bir başlangıç noktasıyla karşılaşırız. Habil’in de insanlığın ilk cinayetini işlerken kıskançlığına esiri olması gibi.

Toplumu düzende tutmayı amaçlayan o kadar çok yazılı ve yazısız hukuk kuralı vardır ki aslında insanlar bilerek ya da bilmeyerek her gün bu kuralların onlarcasını çiğnerler. Birisinin arkasından da olsa hakaret etmek aslında suçtur ama her gün birçok insan pervasızca işler bu suçu. Metroya binerken birilerinin önüne geçmek ahlak kurallarına aykırıdır, arabanın camından yola çöp atmak, yere tükürmek, bağırarak konuşmak yazılı kuralları ihlal etmektir de kimin umurunda. Büyük suçlar için caydırıcı cezalar var ama yine de cinayetler işlenir. Suçun temelinde aslında insanın nisyan ile malullüğü yatar. Unutmuştur insan süt gibi tertemiz doğduğunu. Unuttukça vicdanı körelmiş, vicdanı köreldikçe kural tanımaz hâle gelmiştir. Evet alelade bir insanın suç işlemesi, özellikle cinayet gibi tüm insanlığa yönelik bir suç işleyebilmesi için en azından suçu işlediği sırada vicdani bir problemi olmalıdır. Hani derler ya gözünü kırpmadan çekti tetiği diye, işte iş o raddeye gelmeden evvel suçlunun iç dünyasında neler cereyan ettiği her somut olay için farklılık gösterebilir. Suç ve suçluyu inceleyen kriminolojinin merceğini bir an için Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sına çevirdiğimizde, maddi imkânsızlıklar sebebiyle hukuk eğitimine ara veren, ailesinden madden ve manen uzak, insanı hayata bağlayan hususiyetlerden beri, inanç dünyası tahrip olmuş, yaşadığı ekonomik sıkıntıyı toplumsal adaletsizliğe bağlayan ve hatta bu işin felsefesi üzerine kafa yorup yazılar kaleme alan, gücün ve iktidarın ancak onu eğilip yerden alma cesareti gösterenlere verildiğini doğrudan, bu cesarete sahip olanların bazı suçları işleme özgürlüğü olabileceğini de ima yollu savunan, düşünce dünyasındaki çatışmalardan çıkış yolu aradıkça daha girift bir çıkmazın içine giren ve nihayetinde bir insanı öldürüp ondan çalacakları ile hayatını yeniden inşa edeceğini sanan zayıf ruhlu bir insanın; kötü karakterli, sevimsiz ve insanların kanını emen bir tefeci kadını ve sonrasında olaya tanıklık eden başka bir masumu öldüren acımasız bir katile dönüştüğünü görüyoruz. Adım adım katilliğe ve hırsızlığa giden Raskolnikov, aslında merhametli de birisi. Cebinde kalan üç beş rubleyi fakir bir aileye verip meteliksiz kalmakta tereddüt göstermeyecek kadar merhametli. Raskolnikov, insan fıtratında zıtlıkların bir arada olabileceğinin bir nevi örneklemesi aslında. Çocuğuna karşı merhametli olan kişinin eşine kötü davranması, ailesine son derece nazik olan birinin yanında çalıştırdığı işçiyi ezmesi, arabası çizilmesin diye üzerine titreyen adamın sokaktaki kediyi tekmelemesi de insan fıtratında birlikte yer alan iyiliğin ve kötülüğün birtakım koşulların tesiriyle açığa çıkmasını anlatmıyor mu? Kurallara uymada cezaların caydırıcılığı muhakkak etkilidir. Ancak bunun da ötesinde, insanların suç işlemesini engellemek için vicdan mekanizmasının hayata geçirilmesi gerekir. Vicdan sadece acımayı değil hesap verme bilincini de kapsar. İnsana muhasebe yaptırır. Ceza adalet sisteminin temel amacı ise suça karşılık yargılama yapıp ceza vermekten ibaret değildir. Aynı zamanda suç işleyen kişinin suçun yanlışlığını öğrenmesi ve belki biraz da bundan nedamet duyarak bir daha suç işlemesinin engellenmesi de amaçlanır. Tabii ki uygulamadaki bu amaçlar her suçlu için aynı sonucu doğurmaz. Cinayeti tüm ayrıntıları ile anlatan ve Sibirya’da bir zindanda kürek cezasına çarptırılan Raskolnikov, tefeci kadını öldürmekten hiç nedamet duymaz. Mahkeme cinayet sonrası çalınanların kullanılmayışını “geçici delilik nöbeti” olarak adlandırılsa da çaldıklarını kullanmaması ve öldürdüğü diğer kadın için acı çekmesi aslında vicdanın paslanmayan tarafına ait bir yansımadır.

Kutsal Çile

Hâkim, hüküm, mahkûm aynı kökten türemiş kelimelerdir. Sosyal ilişkiler içerisinde her gün aslında o kadar çok hâkim rolüne bürünür, hüküm verir ve insanları mahkûm ederiz ki bunun farkında bile değilizdir. Birisi hakkında en ağır suçlamaları yapmamız için bizimle aynı düşüncede olmaması yeterli olur çoğu zaman. Ya da insanların suç işlediğini gözümüzle görmesek de “mış”, “miş” ile biten cümlelerimizle derhal suçlu ilan ederiz insanları. Vicdani bir sorun da olan bu durum, modern hukukta masumiyet karinesine saldırı olarak kabul edilir. Evrensel hukuk kurallarına göre, “suçu sabit olana kadar herkes masum kabul edilir.” ve herkes “lekelenmeme” gibi kutsal bir hakka sahiptir. Ancak insanın masumiyetini anlatması ve karşısındakini buna inandırması zor iştir. İşte bu yüzden modern hukuk insanların masum olduklarını ispatlamalarını istemez, yetkililerin suçu ve suçluyu ispatlamasını şart koşar. Hukukta bu şekilde tarif bulan ve hukukun herkese lazım olduğunu en veciz şekilde anlatan bu kavram satır arasında; “Kimi insanlar üzerinde yansız bir yargıda bulunabilmek için, her şeyden önce önyargılarımızdan ve bizi çevreleyen insanlara ve nesnelere karşı edindiğimiz gündelik alışkanlıklarımızdan kurtulmamız gerek.” Şeklinde yerini buluyor Suç ve Ceza’da. Cinayeti araştıran sorgu yargıcının bir İngiliz atasözüne atıfla; “yüz tavşandan bir at oluşturulamayacağı gibi, yüz kuşkudan da hiçbir zaman bir delil oluşturulamaz, ama bu aklın, sağduyunun sesidir, siz gelin de insanın tutkularına anlatın bunu,” şeklindeki ifadeleri de edebiyat yoluyla hukuk düzenindeki çarpıklığa bir eleştiri sunulduğunu görmemize imkân sağlıyor.

Mülkü ayakta tutan adalettir ve adaleti de her kişi değil ehil ve yetkili kişiler tesis eder. Herkesin hüküm verdiği yerde adalet olmaz, anarşi olur ki o yüzden kişilerin değil devletin adaleti uygulanır. Raskolnikov toplumsal eşitsizliğe ve fakirliğe duyduğu öfke karşısında amaçlanan şey iyi ise, işlenecek bir cinayet uygundur felsefesi ile suç işlemiş iken aslında hakkında hiç delil olmayan masum boyacı, sanki fırça darbeleriyle duvar boyanırcasına lekelenip katil diye içeri atılır. Aynen gerçek hayatta olduğu gibi, “Pardon” denilene kadar yaşananlara ise “kutsal çile” adı verilir kitapta. Bu yüzden sıradan insanlar için suç işlemenin zorluğu, insanın iç dünyasında yaşadıklarının onu suç işlemeye nasıl sevk ettiği, suç işlendikten sonra yaşanan ıstırap, kişilerin suçluluğu ispatlanıncaya kadar masumiyetlerine leke sürülmemesi, hayatta insanın başına ne gelirse gelsin onu hayata bağlayacak sebeplerin var olabileceği gibi her daim güncel ve sosyal konuların yoğrulduğu Suç ve Ceza, insanlık var oldukça devam edecek meseleleri ele aldığı için her dönem taze kalacak nitelikte bir eser. 

Arka Kapak dergisi 21. sayı