Onur Caymaz 

Eski bir dostun Salacak manzaralı evinde, buğulu bir ikindi. Behçet Aysan’ın şiirleri gibi desem olacak neredeyse, dışarda tozup giden bir ilk kar… Sanki kitaplığa bakıp yüzümü tekrar dışarda uğuldayan denize çevirdiğimde karanlık çökmüştü. Sonra kedi, kitaplığın çevresinde dolanıp bir kitap düşürüyor yere, Oktay Rifat’ın toplu şiirleri. Ne toplu şiirleri (şiir kitaplarının tekil hali güzeldir) ne de kedileri o kadar sevmem; gelgelelim yine bir tesadüf, nefis dizelerin durduğu sayfayı açıyorum: “Güzel şeyler düşünmeme rağmen /Ağlamak geliyor içimden”

Bu hatıra, nereden baksan on beş yıl önce. Tam da o günlerde, Beyoğlu’nda birlikte ağır aksak yürürken Bir Kadının Penceresinden’i okudun mu sen diye sormuştu Selim İleri. Bazı yazarlar insanı çağırır. Oktay Rifat da kar aydınlığında el ediyordu demek.

Ertesi gün kitabın Bilgi Yayınevi tarafından basılmış 1976 tarihli ilk basımını buluyor, Çorlulu Ali Paşa’da, nargile başında yarısını bitiriyorum. Neredeyse nefessiz, akıp giden bir okuma. Su gibi akıyor diye övünülen romanlardan değil bu… Edebi bir eseri sıvılarla karşılaştırmayacak kadar okumuşluğum var şükür! Çabucak bitirmekle değil nefessiz okumakla ilgileniyorum daha çok.

Usta oyun yazarı, nefis ressam, incelikli çevirmen Oktay Rifat’in üç tane romanı var; has şairin elinden çıkan her edebi ürün şiir biraz da; hem bir sanat eserinde şiir yoksa neye yarar ki zaten: Bir Kadının Penceresinden, Danaburnu, Bay Lear. Hepsinde bambaşka anlatım biçimleri denemiş şiirimizin en yakışıklı şairi. Yine de Bir Kadının Penceresinden bunların içinde kanımca özel yere sahip. Bir eserin gücü, o eserin neden güçlü olduğunu tam olarak göstermeyen şeyde gizlidir. Söz ettiğim romanda da dil, atmosfer, dünya görüşü, özeleştiri ve yazanın akıcı Türkçesi var ama neden güçlü; bilemiyorsunuz.

Bu ilk roman 12 Mart sonrasının zorlu günlerinde evliliğini aydınlar çevresinde sürdürüp çocuklarını büyütmeye çabalayan, orta sınıfın altında bir çevrede doğup besleme olarak yetişmiş evli barklı Filiz’in; genç ve yine evli bir devrimci olan Selim ile aşklarını anlatmakta. “Yarı aydın” Bedri’nin, karısı Filizle yaşadığı kimliksiz ve değerden yoksun ilişki, çevrelerindeki insanlarla birlikte, yazarın şairliğini de yanına alarak akıp gidiyor içinizden, su değil, eski kırık bardaklarda nane likörü sanki. Kapağını kapatınca biten kitap iyi kitap değil ki!

Belli bir bohem çevrenin yaşadığı değer tartışmalarını, ülkelerine ve insana bakışlarındaki yanlışlık ya da haklılığı, hiç kimsenin tarafını tutmadan, gördüğü ne varsa onu vererek aktarıyor yazar. Isherwood’un ben bir fotoğraf makinesiyim dediği gibi. Az gelişmiş bir toplumda aydın olmanın sorun ve sorumluluğundan, zorluğundan söz açıyor:

Geçer akça bütün değer yargılarını yitirdiği gün kim bunalmaz! ‘Kurcaladıkça yıkılıverdiler, bir yıkıntının ortasında kaldım!’ Filiz, değer yargılarını yitirmenin ne biçim bir dert olduğunu kestiremese de kocasının, aile ilişkilerini geleneksel biçimiyle yürütmeyi aptallık saydığını anlar gibi oluyordu. Bedri’ye göre kutsal hiç bir şey yoktu. ‘Mısır Firavunları kız kardeşleriyle evlenirlerdi, demişti, bugün günah sayıyoruz bunu. Bu bir görenek işidir.’

Filiz:

-İçinden gelir mi kız kardeşinle yatmak? diye sormuştu.

-İçimden gelmesini önleyen baskılar var da ondan gelmez.

Çok şükür! ‘Ne çıkar! Neye gelmesin!’ gibi bir cevap vermemişti hiç olmazsa.”

Bu incecik ama koyu roman, geçtiğimiz yıllarda yeni basımlarıyla okura sunuldu. Oktay Rifat’ın hayata, aşka, geçmişe şairce bakarak yazdığı bu kitap neredeyse kırk yıl sonra bugün de bizler için söz alıp tabancasız, kurşunsuz, şakasız, aforizma kullanmadan da roman yazılabileceğini gösteriyor. Okur olmanın doyumsuzluğuna varmak için okunacak kitaplardan biri işte… Sonrası ancak şairin birkaç dizesi o kadar, ancak o kadar! 

insanları itmemizin nedenini kimse bilemez
yakar ruhları parmaklarımızı atarız,
tütün basarız boşalan yerlerine
cam bir çocuk bırakırız gözlerinde
gün batımı, boş bir kutu ya da negestes

Bu ürüne babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.

Bir Kadının Penceresinden – Oktay Rifat
Yapı Kredi Yayınları