Orçun Üçer

Hani, lüzumsuz bir soru vardır: ‘Issız bir adaya düşseniz, yanınıza alacağınız üç şey nedir?’ Bu sorunun edebî versiyonu, ‘Hangi kitabı alırsınız?’dır. Sualin lüzumsuzluğu, işin bu edebî tarafındadır. Hayatlarının olmazsa olmazı kitaplar olan iyi okurların hemen anlayacağı bir hakikate terstir bu çünkü: ‘Hayatımın kitabı’ diye bir realite yoktur. Bugün, çok sevdiğim a kitabını okumak isterim; yarın ise, onun zamanı değildir; sıra, b kitabındadır… Bu, hiç şüphesiz, çok sevdiğim a kitabından yüzgeri edeceğim demek değildir; gecenin üçünde, birdenbire, pek sevdiğim bir romanın hayran olduğum bir bölümünü okumak isteyebilirim.

Lüzumsuz addettiğim bu suale, okuduklarım içinde en güzel cevabı Enis Batur vermiştir: Yazar, sevdiği kitaplardan sevdiği bölümlerin fotokopisini çektirip, bir araya getiriyor; seyahatlerine, o özel kitabıyla çıkıyormuş.

Bu güzel metodu herkes uygulayabilir. Kendi nâmıma, böyle özel bir kitap yapmak istersem, bir saatte listemi tamamlayabilirim: Sait Faik’ten en az beş hikâye; Binbir Gece Masalları’ndan birkaç masal; Refik Halid’den –başta Bir Avuç Saçma kitabından olmak üzere- birkaç deneme; Karamazov Kardeşler’den “Büyük Engizisyoncu” bölümü; Tevrat’tan “Vâiz’in Kitabı”yla, Kur’an’dan, “kıssaların en güzeli” (ahsenü’l-kasas) diye tanımlanan “Yûsuf Sûresi”; ve elbette, sevdiğim şairlerden birkaç şiir… Fakat bu listeyi yarın yapmaya kalksam, bambaşka bir tablo da çıkabilir ortaya.

Aynı yöntemi, sevdiğimiz filmler için de tatbik edebiliriz: Amadeus, Gülün Adı, Modigliani filmlerinden sahneler meselâ… Dinlediğimiz eserler ise, müzikçalarlarımızda zaten vardır!

Sözü, şuraya getirmeye çalışıyorum:

Pek çok iyi eserden, yazıları vasıtasıyla haberdar olduğum ve telif eserleri sayesinde de, iyi edebiyatın numunelerini okuma şansına eriştiğim yaşayan klasiğimiz Selim İleri, yukarıda bahsetmeye çalıştığıma, bir özel seçkiyle; edebiyat tarihimize, sanatçının incelmiş zevkiyle bakan (hazırlanışı, iki buçuk yılı aşan) mühim bir kitapla, güzel bir örnek sundu: Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu (Everest Yayınları).

Kitap, adındaki ilk kelimeyi –“Önsöz”de de belirtildiği gibi-, “Behçet [Necatigil] Hoca’nın eşsiz iki çalışmasından ödünç [alıyor]: Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü ve Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü.” Üstad Selim İleri, 1874 ilâ 1980 arasında yayımlanmış romanlardan , tercih ettiği 229 eseri işliyor bu kalıcı kitabında. Tercihinin temel gerekçesi, kitabın adında aşikâr: “Sevdiğim romanlar…” İyi bir sanatçıyı o seviyeye getiren yoldaki işaretler, bir anlamda… Selim İleri, Turhan Günay ve Eray Ak’ın kendisiyle yaptığı söyleşide (9/4/15, Cumhuriyet Kitap, s.1312), şöyle açıklıyor tercih gerekçesini: “… Okur olarak tüm yaşamımda bana yardımcı olmuş, yol açmış, beni mutlu kılmış, bazen mutsuz ederek de mutlu kılmış romanlar üzerine bir okuma dökümü. … Bu kitaba gerçekten sevdiklerimi aldım. Meselâ Kemal Tahir’in en önemli romanlarından birini almadım; ama çok daha az önemsenmiş kitaplarını aldım. … Yani tamamen kişisel bir tercihi öne çıkarmaya çalıştım. … Bu kitabın kıstası şuydu: Okuyup yıllar geçtikten sonra bile, bende derin izleri süren romanları bir araya getirmek. Belleğimde yıllarca yaşattıklarım, onlarla birlikte yatıp onlarla birlikte kalktığım romanlar ağırlıklı burada.”

Bu eser; çoğunluğun kendi kitaplarının PR’ını yaptığı (belki de yapmak zorunda kaldığı; -ayrı bir yazı konusu bu) bir edebiyat cemaatinde; sanatçının, kendisini iyi bir okur olarak yetiştirdiğini söylediği ve sanatında büyük katkıları olduğunu sıkça dilegetirdiği ‘geçmiş’ yazarlarımıza ve eserlerine gönül borcu/saygı duruşu… (Doğan Hızlan’ın yazdığı gibi: “… Bazı yazarlar …, edebiyata emek vermiş, gerçekten iyi eserler ortaya koymuş adların kıymetinin bilinmesi için sürekli didinirler. … Selim İleri, bu adların başında gelir ve o Türk edebiyatının ustalarını unutmaz, unutturmaz.” -13/6/15, “Okuma Notlarından Roman Tarihi”, Hürriyet Cumartesi)

“Efendi Babamız” Ahmed Midhat Efendi’yle açılıp, yaşayan bir başka klasiğimiz Adalet Ağaoğlu’yla kapanan kitabın önemi; sahanın (edebiyatın), hem kitabî hem de (eser yaratarak) pratik yönden uzmanı olan bir sanatçının kaleminden çıkmış olmasıdır. Bir-iki sayfada işlenen romanın hakkını vermek, hiç de kolay değildir. Üstelik, bu kısa satırlar, anıların renkli dünyasından süzülürler. İki sayfada, anı ve öz değerlendirmeyi; eleştirmenlerin, romanlar hakkındaki yargılarını; sonunda da, ele alınan romanlardan nakledilen kilit paragrafları verebilme kabiliyetini, dikkatli okurlar gözden kaçırmayacaklardır.

Okuyanlar görecektir; kitapta, ‘piyasa romancıları’ diye küçümsenmiş; Güzide Sabri, Kerime Nadir, Etem İzzet Benice, Muazzez Tahsin Berkant, Mükerrem Kâmil Su, Suzan Sözen gibi yazarlara da yer verilmiş. “Roman falan okunduğunu düşünmüyorum ben açıkçası. İstediğimiz kadar reklamlarla okunduğu iddia edilsin, genelde pek kimsenin romanla ilgilenmediğini düşünmüyorum.” diyen Selim İleri, ‘popüler roman’, ‘piyasa işi’ diye dışlananların da gözden kaçtığı kanaatinde: “O ‘niteliksiz’ addedilenlerin de okunduğunu düşünmüyorum. Çünkü onların içinde de her şeye rağmen sosyal endişeler var. Öncelikle siyasî çevrenin haberi yok. Yoksa bizim romanımız tehlikeyi de, gelecekte ne olup biteceğini de fevkalâde kaleme getirmiş. Nur içinde yatsın, Fethi Naci’nin ‘Ne kadar ekmek, o kadar köfte; o kadar roman!’ sözüne hiçbir şekilde katılmıyorum. Müthiş bir roman birikimi olmuş. Günübirlik bir değerlendirmede o romanlar beğenilmeyebilir; ama aradan kırk yıl geçtikten sonra, çok şaşırtan durumlar ortaya çıkıyor.” (C.K., s.1312)

Yazımın başında bahsettiğim o seçkiyi Türk romanı için yapmak istersem, işimin çok kolay olduğunu biliyorum; çünkü biz okurların elinde, bir kalem üstadının edebiyatımıza armağan ettiği harika bir kılavuz var artık!.. Alıntılar yaptığım Cumhuriyet Kitap’ın aynı sayısında, Kılavuz’u, beş eksen üzerinden okuyan Birsen Ferahlı’nın “Bir Karasevdanın Evrak-ı Metrukesi” yazısında söylediği gibi, “Günümüzde ‘karşılaştırmalı edebiyat’ denilen disiplinin, adeta bir roman bütünlüğünde ortaya konması.” olan bu çalışma; yine Selim İleri’nin bir başka önemli çalışması olan “Türk Romanından Altın Sayfalar”la birlikte(*), kitaplığımızın ‘başvurular’ bölümüne -sık sık bakmak üzere- koyacağımız bir eserdir…

(*) İlk baskısı, bundan yirmi yıl önce yapılan; benimse, tam on yıl önce, üçüncü baskısından (Doğan Kitap) okuduğum Türk Romanından Altın Sayfalar’ın, Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu’ndan farkı şudur: İkincisi, 96 yazarı ve 229 eseri; ilki, 54 yazarı ve 85 eseri konu edinir. Son çalışma, ilkinden daha hacimlidir. Fakat iki baskıyı mukayese edenler, şunu göreceklerdir: İlk kitabın sayfa sayısı, son kitaptan daha fazla; o hâlde nasıl son kitap daha hacimli olabilir? Çünkü ilk kitapta, daha fazla (birkaç sayfa) alıntıya yer verilmiş; oysa sonuncusunda, en uzun alıntı on cümleyi geçmiyor. Bana göre bu iki kitap, birbirini tamamlıyor.

Bu ürüne babil.com‘dan ulaşabilirsiniz.

Edebiyatımızda Sevdiğim Romanlar Kılavuzu  – Selim İleri
Everest Yayınları