Enis Batur

Heterotopya Yayınları’ndan çıkan iki şiir kitabı, iki yoğun ışık huzmesi, masamda: Mehmet Mümtaz Tuzcu’nun Dönüşsüzün Selinde’siyle Sevinç Çalhanoğlu’nun Et/ve/Fal’ı. Tuzcu, 2001’de toplu şiirlerini Yazöte’de (YKY) topladıktan sonra epey geri çekilmişti. Benim kuşağımın en özgün şiir çıkışlarından biridir onunkisi, bütünüyle nevi şahsına münhasır bir yazınsal kişilik geliştirdi baştan beri. Kurduğu dil bir çarpışma dili, yatıştırılmış bir üsluba dayanmıyor. Bir başka “hakettiği ölçüde görülmemiş” şairimizin, Metin Eloğlu’nun bıraktığı yerden bayrağı devralmış olduğu söylenebilir. Sözcükleri eğip biçişine, bir tür çağrışım ağırlıklı otomat(ik) yazı geliştirmesine bayılıyorum. Temponun, ivmenin taşıyıcı rolü öne çıkıyor şiirinde. Durmadan çenesi takırdayan, lirik ironik tadını elden bırakmayan hareket halinde bir iskelet. Kimi parçalarını dergilerden izleyebildiğim deneme kitabı Yaşamsanat’ı meğer 2006’da yayımlamış, ulaşamadığım için hayıflandım, çünkü nesir yazısı da kimseninkine benzemez Mehmet Mümtaz Tuzcu’nun, bazı geceler sıkışan gökyüzünde peşpeşe çakan şimşeklerle doludur: Hem ışık, hem ses.

Çalhanoğlu’nun Et/ve/Fal’ı, trajik yaşantı boyutu ağır bastığı halde ağlaklığa hiç düşmeyen, olgunluğuyla iç burukluğu yaratma gizilgücünü yükselten, kesif ve keskin bir adagio. Koyu kokusuyla, oynak ışıklarıyla kimi hastane atmosferinden süzülmüş peşpeşe ince şiirlerden oluşan bütünlüklü bir kitap. Son bölümdeki renkli fotoğraflar bir bakıma şiirleri dolaşan ışık ayarlarının somutlaşmış belgeleri gibi okunuyor: Gün bir doğuyor, bir batıyor orada. Çalhanoğlu’nun melodram tehlikesini bertaraf etmesi, adını koymaması zorlu sınavdan hakkını vererek çıktığının kanıtı.

Bir selam da, kitapların yayıncısı Murat Üstübal’a: Konya’da, kendi olanaklarıyla, dağıtım tekeline karşın direndiği için. İyi şiir kitaplarının ezici çoğunluğu pek sınırlı sayıda, pek kısa süre için dolaşıma çıkabiliyor; kitabevi raflarında ayrılan daracık alanı bir avuç “oturmuş satışlı” şairin kitapları kaplıyor, neredeyse tek umut, bu durumda, internet üzerinden iz sürmek ya, bir başka okkalı sorun çıkıyor karşımıza: İyi şiir kitabının çıktığı nasıl duyulacak?!

Ergin Günçe İçin Yararlı Bir Kaynak

Kurşunkalem Portreler’imin yeniden basımıyla aynı anda, Edebişeyler Yayınevi’nden Ergin Günçe – Bir Kalkışma Yüreğinde Çiçek çıktı; buluşturuyorsam, Ergin Günçe portre denemem o kitabımda olduğu için. Kitabı hazırlayan Özkarcı, kimi tanışıklık/tanıklık söyleşileri yapmış; gerçi çoğu “şöyle bir karşılaşmıştım” eksenli konuşmalar, biri dışında: Sonda Dadal Günçe’yle dolgun bir söyleşiye yer verilmiş. “Arkadaşlıklar” arabaşlığını taşıyan bölümde Dadal’ın söylediklerini aktarıyorum buraya:

“Enis Batur vardı eve gidip gelen. Yakın oturuyorduk Enis Batur ile. Zaten mektuplaşmışlar bir süre. Enis Batur Paris’te, babam Türkiye’deyken öyle bir dönemleri olmuş. Onunla epey tartışırlardı. Garip bir şekilde, Enis Batur sert mizaçlı biri olarak algılanır ama babamla konuşmaları çok yumuşak geçerdi. İkisi de çok alt perdeden konuşurlardı”.

Ergin ile ilişkimiz gerçekten de mektup yoluyla başladı. Bir ufak düzelti: Ben Paris’teydim, o Frankfurt’ta yaşıyordu henüz. Aramızda köprüyü neredeyse ısrarla, genç yaşında yitirdiğimiz sıkı matematikçi Renan Samurçay kurmuştu, yoksa karşılaşmış değildik. Renan Ergin’i nereden tanıyordu anımsayamıyorum, büyük olasılıkla diyorum, annesi Neriman Samurçay ile Gülseren Günçe meslektaşlardı, bağlantı oradan doğmuş olsa gerekti. Ergin’in mektuplarına bakınca yazı yoluyla hafiften el ense çekişleri içinde yazışmış olduğumuzu kestirebiliyorum. Tanışmamız, yüz yüze gelmemiz 1978’de Ankara’da oldu, bu kez bizi bir araya getiren Çetin Öner idi (Dadal babasının 1979’da döndüğünü söylüyor). Başlangıçtaki buluşmalarımızda mahiyetini tam anlayamadığım bir gizlilik koşulu devredeydi, “takipte” olduğundan haklı ya da haksız kuşkulanan Ergin düpedüz saklanıyordu evinde. Sonra dağıldı yavaş yavaş bulutlar, Ergin bazan yalnız, bazan en az onun kadar sevdiğim ve değer verdiğim Gülseren ile bizim eve gelir oldu. Arasıra Çetin, Ergin’in deyişiyle “Niçin Füsun Altıok” (Niçin Diyalektik kitabından dolayı!), Yusuf Atılgan bize katılırdı.

Kitapta hiç belirtilmemiş olması tuhaf: Ergin Günçe’nin şiirleriyle yazın dünyasına dönüşü o dönemde Yazı ve Oluşum dergilerinde, 1970’lerde yazdığı kült şiirleriyle gerçekleşti. 1983 başında Ankara’dan kesin kopuşuma dek kesintisiz görüştük Ergin’le, belleğim doyum olmaz anılarıyla dolu.

Ergin Günçe kitabı yararlı bir kaynak. 

Arka Kapak dergisi 22. sayı