Meryem Uçar

Belli bir kesim, bir müddet fantastikten uzak durdu. Hatta fantastikten korktu. Çocuklarımızı kötü etkileyeceğini düşündü. Biz korkup dururken çocuklarımız bol bol fantastik okumakla birlikte fantastik hayaller kurmaya başladı. Bizim yazmadığımız fantastik bize benzemiyordu, her şeyiyle yabancıydı. Sonra fantastiğin o kadar da korkulacak bir şey olmadığına inanmış olacağız ki bizden de birileri çıkıp fantastik eserler vermeye başladı. İlk başlarda çeviri tadı veren, kahraman isimleri de yer isimleri de bizden olmayan eserler çıktı ortaya. Bir müddet özentiden ya da taklitten öteye gidemedik. Çok yakın zamanlarda bazı yazarlarımız bizim değerlerimizle de fantastik yazılabileceğini görmüş olmalı ki ardı ardına güzel eserler yayımlandı. Öyle ki artık dini hikâyelerimiz, kıssalarımız bile fantastik türde yazılır oldu. Gençlerimiz bir neslin keramet olarak adlandırdığı şeyleri fantastik diye okumaya başladı. Gerçekler, hayal ürünü gibi sunulunca daha anlaşılır oldu sanki. Fantastik ögeler, dini anlatılarda kullanılmakla birlikte, bizim için “Fantastiği olur mu olmaz mı?”, “Olmalı mı olmamalı mı?” tartışması yapılan bir tür, fantastiğin imkânlarını kullanarak gençlerle ve çocuklarla buluştu. Neydi bu tür? Elbette siyer.

Yabancıların çektiği filmlerde uzaylılar hep Amerika’ya iner. Hatta uzaylılar bir kere de Türkiye’ye inseler yollarını şaşırmışlar deriz. Uzaylılar var mı yok mu tartışması sürerken ve sürecekken fantastik eserlerin içinde hiç de kötü durmadığını gördük bu yaratıkların. Hepimiz sevdik, bu hayali yaratıkları. Siyerden uzaylılara geçtim çünkü bahsedeceğim siyer kitabında uzaylılar var fakat bu uzaylılar biraz farklı. Kahramanlarımızın yaşadığı gezegenin adı: Ezel-Nur. Gezegende yaşayanlar ışık enerjisinden oluşmuş canlılar. Ezel-Nurlular, Gezegen Mavi’de (yani bizim dünyamızda) nur yağmuru olduğunu fark ederler. Bu nurun kaynağını öğrenmeleri gerekir çünkü yakında karanlığa gömüleceklerine dair bir efsane vardır. Yolculuğu yapacak ışık yaratığın ışığa gönül vermiş ve hayatının anlamını bulmak için nurun kaynağını keşfetmeyi amaç edinmiş olması gerekir. O ışık yaratık, Nur Avcısı gemisinin kaptanı A-Nur Taar’dır. A-Nur ekibiyle yola çıkar. Ama A-Nur Taar’ın başarılı olmasını istemeyen O-Kar, geminin koordinatlarda değişiklik yapar. Gemi, Gezegen Mavi yerine Jüpiter’e gider. Jüpiter’den tahliye botuyla Gezegen Mavi’ye giden A-Nur Taar ve Hurinur, doğru yere ama yanlış zamana yolculuk yaparlar. Gittikleri yer Mekke’dir fakat Peygamberimizin doğduğu zamana gelmeyi beklerken ondan 3000 yıl öncesine yani Hz. İbrahim zamanına giderler. Kurgunun içinde Hz. İbrahim, Hz. İsmail ve Peygamberimizden önceki peygamberler hakkında bilgiyi Hz. Hacer’den dinleriz.

İyilik ve kötülüğün bitmek bilmeyen mücadelesinin yer aldığı seride uzayın, geçmiş ve geleceğin derinliklerinde yaşanan maceralar okurları bekliyor. Konular, Peygamberimizin hayatı çevresinde dönmekle birlikte, kendisiyle doğrudan bağlantıya geçilmiyor. Siyer bilgileri maceraların içerisinde ayrıntılarıyla yer alıyor.

Serinin ikinci kitabı olan Cenneti Arzulayan Fil’de ise Yemen Valisi Ebrehe’nin ordusuna komutanlık eden dev fil Mamud’un Kâbe’ye saldırma emrine uymayışı, onun ve arkadaşı Süleyman’ın sıra dışı hayatları anlatılıyor.

Erdem Yayın Grubu’na ait Düş Değirmeni markasından çıkan, Nevin Soysal Aydın’ın yazdığı kitapları okuyarak siyerin fantastiği olur mu kendiniz karar verin?

Cenneti Arzulayan Fil
Nevin Soysal Aydın
Düş Değirmeni

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 1.sayısında yayınlanmıştır.