Gizem Bulut

Borges “Ben cenneti bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir hep,” der. 1975 doğumlu İngiliz yazar Matt Haig ise ödüllü kitabı Gece Yarısı Kütüphanesi’nde bize kütüphaneyi bir Araf olarak sunuyor.

Gece Yarısı Kütüphanesi’nin başkişisi Nora Seed, hayatından nefret ediyor. Tüm yaşamı pişmanlıklardan ibaret. Yapmadığı, son anda vazgeçtiği birçok karar yüzünden yalnız kaldığını, kimsenin ona ihtiyacı olmadığını hatta onsuz daha iyi olacaklarını düşünüyor. Aslında bu gerçeklikten; kendi düşüncelerinden, duygularından, yüzleşmek istemediklerinden bir kaçış. Kedisinin ölümünden de kendini sorumlu tutuyor, kendini işe yaramaz hissediyor ve bu ezici hislerin toplamı Nora’nın yaşama dair umutlarını, isteklerini bir bir yok ediyor, intiharın eşiğine getiriyor. Aynı gece intihar ediyor ama ölmüyor, bunun yerine kendisini “Gece Yarısı Kütüphanesi” denilen tuhaf bir yerde buluyor. Nora, yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgi olan Araf boyutuna sıkışıp kalmışken, tüm hayatını ezen pişmanlıklarını yeniden yaşama şansı buluyor. Ya yüzmeye devam etseydi? Ya rock grubundan ayrılmasaydı? Ya sevgisiyle evlenseydi? Ya doğup büyüdüğü kasabaya geri dönmeyip felsefe eğitimine devam etseydi? Gece Yarısı Kütüphanesi yaşamında seçmediği her şeyi bir bir deneyimleme fırsatı çıkarıyor karşısına.

Fantastik kurguda kahramanın bulunduğu ortamdan kaçarak ya da uzaklaşarak gerçek dışı evrene geçişine aşinayız aslında. Alice, tavşan deliğinden düşüyor. Lucy, bir dolabın içinde Narnia’yı buluyor. Harry, King’s Cross İstasyonu’ndaki duvarın ardında, Peron 9 ¾’te bekleyen Hogwarts Expresi’ne ulaşıyor. Nora ise yaşamla ölüm arasında mücadele vererek Araf’ta kalıyor. Bu süreci de gerçek dışı evren olan kütüphanede geçiriyor. Zamanın tam gece yarısında durduğu Gece Yarısı Kütüphanesi, insanların kendilerini yaşam ve ölüm arasında tehlikeli bir şekilde asılı bulduklarında ve hangi yöne gideceklerinden tam olarak emin olmadıklarında gittikleri bir yer. Nora burada, okul yıllarında tanıdığı kütüphane görevlisi Bayan Elm’le karşılaşıyor. Kütüphanecinin açıklamasıyla öğreniyoruz ki kitaplar bir portaldır.

“Her yaşam milyonlarca seçim ihtiva eder. Kimi büyük, kimi küçük. Fakat bir kararın yerine başka bir karar geçtiğinde, bütün sonuçlar değişir. Dönüşü olmayan bir sapma gerçekleşir ve bu da başka sapmalara yol açar. Bu kitapların her biri şu an yaşıyor olabileceğin hayatlara açılan birer kapıdır.”

Gece Yarısı Kütüphanesi
Matt Haig
Çeviren: Kıvanç Güney
Domingo Yayınevi

Fantastik eserlerde rehberler, bilgeler, akıl hocaları öne çıkar: Momo’da Hora Usta, Yüzüklerin Efendisi’nde Gandalf, Narnia Günlükleri: Aslan, Cadı ve Dolap’ta Aslan. Nora’nın akıl hocası da kütüphaneci Bayan Elm oluyor. Portallar arasındaki gidiş gelişlerinde Nora, kendisi gibi Araf’ta olan Hugo’yla karşılaştığında onun da bir rehbere sahip olduğunu öğreniyor. Araf’takiler, bir kitaptan uyarlama olan TV dizisi Outlander’daki zaman yolcularını hatırlattı bana. Zaman yolcuları gibi paralel evrenlere seyahat edenler de birbirini tanır. Peki bu durum, fantastik kurguya nasıl hizmet eder? Hem kahramanları her şeyin zihnin bir oyunu olma olasılığından uzaklaştırır hem de onlara bir ayna sunar. Benzer kaygılara, benzer tutkulara sahip olan insanlar birbirini anlar. Okur da o aynada kendini görür.

Bahsi geçen Çoklu Evrenler Teorisi, Gestalt Kuramı, paralel evrenler, Sicim Teorisi gibi popüler bilimin de (The Big Bang Theory’ye teşekkürler) alanına giren konular bize kitabın türünün bilim-kurgu olduğunu düşündürüyor. Ancak Haig, bu bilimsel konuları kurguyu inşa etmek ve kurgunun zeminini kuvvetlendirmek için kullanmıyor. Yazar, Nora’nın ilgi alanlarını, kişiliğini belirginleştirmek ve sonsuz olasılıklara daha fazla kararsızlık katmak için tercih ediyor bilimsel konuları. Aynı zamanda da her şeyin Nora’nın bilinçdışının bir oyunu olmadığını da gösteriyor. Eseri, bilim kurgudan uzaklaştırıp fantastik kurguya yaklaştıran pek çok olay meydana geliyor, örneğin Bayan Elm yerinden bile kalkmadan sadece sol elini kaldırarak kitaplar onun eline uçuyor. Ya da paralel evrenlerin birinde bahsi geçen karakterler, Nora kök hayatına döndüğünde de var oluyor. Yaşanılanların gerçekliği konusunda Nora, kararsız kalıyor. Bayan Elm’le olan konuşmaları onu ikna edemiyor. Kitaplar aracılığıyla farklı hayatları deneyimlemesiyle okur da Nora’nın kararsızlığını paylaşıyor. Kurgu boyunca gerçekleşenler Nora’nın düş gücünün sonucu mudur yoksa kitaplar birer portal mıdır?  Tüm bunlar bizi fantastik kurguya götürüyor.

Kolektif hafızaya gönderme yaparak farklı toplumların farklı bireylerinde de aynı dertler olduğunun altını çiziyor Haig. Kimin pişmanlığı yoktur ki yaşamına dair? Yas tutma, depresyon, yanlış ilişkiler, sosyal medya bağımlılığı, psikolojik şiddet ve istismar, eko-anksiyete gibi konuları yalın bir dil ve sakin bir üslupla aktarıyor yazar. Felsefî bakış açısı ve motivasyon dili, ağır konuların tetikleyici yanını dengeliyor. Kendini Nora’nın yerine koyan okur, onunla ağlıyor, gülüyor, dibi boyluyor, farkındalık yaşıyor. Bu da kitabın kitlesel etkisini ortaya koyuyor.