Necip Tosun

Dijital dünyanın sunduğu özgürlük ortamı beraberinde pek çok sorunu da getirdi. Bu ortam çalışkan, yetenekli ve kaliteli insana büyük imkânlar sunduğu gibi; yeteneksiz, merhametsiz ve duygusuz pek çok kötü niyetli insana da aynı imkânı sunuyor. Dolayısıyla dijital ortam sadece kendi kurallarına bağlı ve hiçbir kurala tabi olmayan bir düzenekte işliyor. Bu hızlı ve güçlü iletişimin bir yandan da belirsizlik, karmaşa ve kaosu da yapısında barındırdığı açıktır. Örneğin ortada gerçek kimlikler olmadığı için sağlıklı tartışma zemini oluşamıyor. Takma adlarla, rumuzlarla tartışmalar çığırından çıkıyor, sonuçta iş düelloya kadar gidiyor. Sansürsüzlük, açık görüşlülük; sorumsuzluk ve vandalizmi doğuruyor.

Bir başka deyişle doğru, adaletli kullanıldığında büyük bir imkân olarak edebiyata, kültüre hizmet edebilecekken, günümüzde internet medyasının, sosyal medyanın yazıyı bütünüyle haksız, merhametsiz bir imha aracına dönüştürdüğünü görüyoruz. Kontrolsüz, denetimsiz e-dergilerde, Facebook, Twitter, Instagram ve benzeri sosyal paylaşım sitelerinde, özellikle sözlüklerde yazıyla, edebiyatla bağlantıları tartışmalı, ortaya hiçbir eser koymadan yazar (!) olmuş kişilerin kalemlerinden âdeta kan damlıyor. Emeksiz, çalakalem yazılarda, bir değer üç cümleyle harcanıveriyor. Bu anlamda internet medyasıyla birlikte yazının en tehlikeli boyutuna ulaşıldığı söylenebilir: Silah.

İnternet ortamında insanlarda karşılığı iyice oluşmamış, içselleşmemiş düşünceler anlık tepkiler olarak yazıya yansımakta, bu yazılarda da daha çok duygularla hareket edildiğinden ortaya nesnel yaklaşımlardan uzak, kontrolsüz, ham düşünceler çıkmaktadır. Serinkanlılıktan uzaklaşıldığı için de aşırı uçlarda gezinebilmektedir. Özellikle editöryal bir denetimden de geçmediğinden marazi hâller dile getirebilmektedir. Belki yazı bir gün bekleyebilse, duygular yatışsa, ortaya daha sağlıklı, daha serinkanlı bir yazı çıkabilecekken o an yayınlandığı için geri döndürülemez hatalara, olumsuzluklara yol açabilmektedir.

Ayrıca internet dilinin her nedense matbuat diline göre daha ağır, argo ve nezaketsiz olduğunu söyleyebiliriz. Bunun altında ise denetimsizliğin yanında özellikle müstearla yazmanın güveni, rahatı hatta sorumsuzluğu yatmakta. Sanki burada sözün sahibi yoktur ve ortaya konuşulmaktadır. Söz anonimleşmiştir. Böylece pek çok yazarın yıllara dayanan emeği merhametsizce kim vurduya gidebilmektedir. Kimin kılıcının daha keskin, kimin daha öldürücü olduğu, kimin daha ağır sözler söyleyebileceği bir yarışa dönüşen internette haksız, adaletsiz bir ortamın hüküm sürdüğü ortada. Kim, kime nasıl müdahale edecek, ortalıkta dolaşıp önüne gelene çatan ve tam bir vandalizme dönüşen bu ortama kim dur diyecek belli değil.

Eleştirmenler için söylenen, “Sanatçı olamadıkları için eleştirmen olurlar” sözü tam da bunlar için geçerli. Yazar olamadıkları için yazarlardan hınçlarını almakta ve komplekslerini gidermekteler. Bir fırsat bulup sahneye çıkan, mikrofonu kaparak kendini ispat etmeye çalışan star adaylarına benziyorlar. Edebiyata hayatını adamış insanların hayatlarına sokularak sükse yapmaya, yazı/edebiyat arasında rol kapıp hünerlerini sergilemeye çalışıyorlar.

Böylece dijital ortamda “internet yazıcılığı” gibi ilginç bir meslek ortaya çıkmış oldu. Şimdilik bunların yaptıkları; hiçbir emek sarf etmeden, her şeyi biliyormuş gibi, tüm emekleri küçümseyen, yok sayan bir üst dille her şeyi boşluğa düşürmekten ibaret. Kötü niyetli eleştirinin her yerde görülen ortak özelliği bir doğruyu abartarak, çok farklı yönlere çekerek ve bağlamından kopartarak, bile isteye yanlış anlaşılmaya müsait bir hâle getirmektir. Bu bir görüşü, davayı teröre bulaştırarak illegal duruma düşürmekle eş anlamlıdır. Bu yazıcılar, o doğruya kendi hâlinde iken karşı çıkamayacaklarını bildikleri için kendilerine göre farklı tanımlayıp o tanım üzerinden istedikleri yönlere götürmekteler.

Bu yazıcıların özellikle olmak isteyip de olamadıkları kişilere, onların ideal duruşlarına, bağımsız kişiliklerine saldırdıklarını görüyoruz. Çünkü onlar biraz da bu insanların vicdanlarını temsil eder ve tam da buralara saldırır. Bu kaba, alçaltıcı dil muhatabını aşağılarken kendisi de en alt seviyede bir düzleme oturur. Hakaret ettiği yazarın bu dili kullanamayacağını bildiğinden onu buraya çekmek için elinden geleni yapar. Bu dile “bulaştırdıktan” sonra da, “Dile bak, kocaman yazara yakışıyor mu?” söylemine geçer. Genellikle kabiliyetsiz ve şımarıktırlar. Merhamet duygusu taşımadıkları için “kötü yazar, beş para etmez” yargılarıyla hınçlarını alırlar.

Edebiyat dünyasında, yazarlar/sanatçılar, eleştirmenlerin eleştirilerine bir şekilde katlanırlar. İnternet ortamında yapılan eleştirilere ise katlanmaları mümkün değildir. Onlar da küçümseyerek yok sayar ve bu dünyadan uzak dururlar. Oysa içe kapanıp görmezlikten gelmek çözüm değildir. Çünkü o yazar görmezlikten gelse de bu dünya var olmaya devam edecektir. Üstelik dijital ortam edebiyat adını artık daha fazla kullanmaya başladı. Bu nedenle hiçbir yazar bunun dışında kalamayacak, bir şekilde hiç istemese de bu dünyanın bir parçası olacak.

Yazı, insanın sözü olmasının bir sonucuysa, internet ortamı da ona bu imkânı fazlasıyla sunmaktadır. Hem de anı anına duygularını, izlenimlerini okuruna ulaştırma imkânını… Dijital ortamın ayırt edici özelliği bu iletişimin aracısız ve doğrudan olmasıdır. Böylece internet ortamına giren yazarla okur arasında köprüler kurulmakta, iletişim doğrudan ve hızlı gerçekleşmektedir. Daha doğrusu yazarla okur eşitlenmektedir. Artık ikisi de aynı ortamda, aynı şartlarda söz sahibidir. Böylece yazar ve okur ayrıştırılamaz hâldedir. Büyük bir yazarla sıradan bir okur aynı düzlemde yorum yarışına girebilmektedir. Hiyerarşiyi alt üst eden, okur yazar ayrımını ortadan kaldıran, yazıyı farklı bir alana taşıyan siber âlem oldukça farklı görüşteki insanlara aynı platformda buluşma imkânı sağlamaktadır. Burada kimsenin kimseye bir üstünlüğü, uzmanlığı yoktur, eğer burada bulunuyorsa bu şartları da kabulleniyor demektir. Daha açıkçası ustalarla-yeni yazarların, okurla-yazarın aynı şartlarda, eşit statüde bulundukları yeni bir ortam burası. Ne var ki şu anki internet, edebiyatın üretildiği değil, tüketildiği bir yer. Bu yüzden de tartışma ve eleştiri sert geçmekte. Burada her şeyden bağımsız bir dil gelişiyor, kaynağını özgür düşünceden alan ama hiçbir sorumluluğu olmayan ateşten bir dil. Yaktığı gözükmüyor ama yalazları göz kamaştırıyor.

Görünen o ki dijital ortam; edebiyatın zenginleşmesi, çoğalması ve yaygınlık kazanmasına büyük bir katkı sağlayabileceği gibi edebiyatın doğasından kaynaklanan belirsizliği de bünyesinde taşıdığından bir karmaşa ve kaosa da neden olabilecektir. Şimdilik manipülasyon, kirli ve yanlış bilgi çok daha yaygın bir biçimde yer almakta. Ne yazık ki özgürlük beraberinde sorumsuzluğu, hakareti, şiddeti de doğurabilmektedir. Açıkçası vuranın kazandığı bir ortam burası. Ancak bu dünyanın filtresiz, denetimsiz kaotik yapısını canı yanmayan fark etmiyor. Çoğunlukla bilgisizliğine, cahilliğine ve öfkesine yenik düşen yazar adaylarının elinde dedikoduya dayalı saldırgan bir üslupla merhametsiz yazılar yazılmakta. Çünkü internet yazıcıları hiçbir birikime, bilgiye, donanıma sahip olunmadan her şey hakkında, -bilinç akışından enflasyona, gizli servislerden siyasete- her alanda rahatlıkla konuşabilecek bir “yetkiye” sahipler. Böylece normal bir ortamda söz hakkı verilmeyecek olan kişiler, provokatörler bu dünyada söz alır. Dolayısıyla manipülasyon ve kışkırtıcılık amaçlardan biri olunca “kurban”ın kim olduğu da önemini yitirir. Bu yazıcılar çoğunlukla da kanla, kinle beslenir ve muhatabını rencide ederek pek çok kişinin, okurun bilinçaltını açığa vurur. Fikirler uçar, kılıç şakırtıları ortaya çıkar. Herkesin her şey hakkında konuşmasının varacağı yer hiç de meçhul değildir. İnternetteki edebî tartışmalar da televizyon yayıncılığındaki ateşli, düzeysiz, derinliksiz tartışmaları hatırlatır. Ama televizyon daha adaletlidir. Çünkü kimin konuştuğu, niye konuştuğu bellidir. Elektronik yayında ise ortada bir yüz, isim yoktur.

Dijital ortama bakıldığında şimdilik adını duyurmuş yazarların daha az, buna karşın adı yeterince duyulmamış, bilinmedik isimlerin ise yoğun olarak bu dünyada yer aldığını görüyoruz. Büyük yazarların bu alana daha az itibar etmelerinin arkasında bu düzeysizlik yatıyor. Yazarlarda bu durum güvensizlik yaratmakta. Yazar bu dili, düzeysizliği görünce dijital ortama daha çekingen ve kuşkuyla yaklaşmakta, uzak durmaktadır. Pervasız yazarın ise kaybedecek hiçbir şeyi olmadığı için sesi daha gür ve baskın çıkmaktadır. Kaliteli yazar açısından durum dramatiktir. Çünkü hem dijital ortamın gücünü bilmekte hem de ondan uzak durmak zorunda kalmaktadır. Oysa binlerce yazarın ne okuduğunu, bir olay karşısında hangi düşünceler taşıdığını, hangi durumlarda hangi tepkileri gösterdiğini bilmek pek çok yeni yazar için yol gösterici olabilir, önünü açabilir. Ayrıca bir yazarın eskiden kişisel defterine (günlük) yazdığı notlarını milyonların okuyabileceği anlık defterine yazması hiç de az bir şey değil. Ama büyük yazarlar yaşanan düzeysizlik nedeniyle bu ortama uzak duruyorlar. Piyasa da bu nitelikli yazarlardan hınç almak isteyen yazıcılara kalıyor. Aslında bu durum, insanın sokakta yürürken birine omuz atmasına benziyor. Sonuçta ortaya kurbanla katili aynı odaya koymak gibi bir durum çıkıyor.

Bu yazıları yazan kişilerin hiç şüphe yok ki öncelikle sözcüğün önemini, gücünü bilmediklerine hükmetmemiz gerekir. Belli ki Nuri Pakdil’in, “İnsan cehennemini sözcükle kurar, sözcükle yıkar.” sözünün hiç duymamışlar. Adalet ve merhamet ne demek bihaberler. Bütün bu nedenlerle dijital ortamın belli düzeye ulaşması için; diyalog, tartışma kültürü, nezaket, düzey, özel hayatın gizliliği gibi kavramlar etrafında yoğun tartışmalar yapmak gerekiyor. Ancak bu olağanüstü devrimin şaşkınlığı onun pek çok olumsuz yönünü tartışmayı engelliyor.

Arka Kapak dergisi 33. sayı