Selim Ahmetoğlu

20.yüzyılın başlarında, Romanya’nın İstanbul elçiliğini de yapmış olan Diplomat Trandafir G. Djuvara’nın 1914 yılında yazdığı, Türkiye’nin Paylaşılması Hakkında Yüz Proje adlı kitabı, Avrupalıların 1281 yılından 1913 yılına kadar ülkemizi paylaşmak için neler yaptıklarını, projelerini, plan ve aldıkları kararları açıklaması bakımından önemli bir kitap.

Emekli Büyükelçimiz Pulat Tacar’ın çevirisini yaptığı bu kitap, “dış mihraklar” tabirini kullananların hiç de haksız olmadığını, halk arasında çoğu zaman komplo teorileri olarak nitelendirilen söylemleri tarihsel belgelere dayandırarak ortaya koyuyor. Kitabın ilk baskısı 1914 yılında Paris’te Alcan Kitabevi tarafından yapılmış.

Türklerin Anadolu’ya adım atmalarından itibaren Batılılar tarafından bir tehdit olarak görüldükleri tarih boyunca bilinen bir gerçek. Hristiyan Avrupa’nın bazı yöneticilerine ve din adamlarına, Türkleri Avrupa ve Anadolu’dan çıkarıp Orta Asya’ya kadar sürmek ve Hristiyanların kutsal topraklarını Müslümanlardan geri almak fikri her zaman cazip gelmiştir. Çağdaş uygulamalara baktığımızda da farklı maskeler altında bu hevesin devam ettirilmeye çalışıldığını görürüz. Zaten Djuvara, bu gerçeği şöyle ifade ediyor: “Doğrusunu söylemek ve tarafsız olmak gerekirse, Hristiyanlar ile Müslümanlar arasındaki ilişkilerin hiç bir zaman dostça olmadığını belirtmek icabeder”. Djuvara kitabındaki 100 projenin 11’ini Osmanlı öncesi döneme ayırmış, bu 11 projenin asıl hedefi kara ve deniz yolu ile Filistin topraklarına ulaşıp başta Kudüs olmak üzere Kutsal Yerleri “kâfir” Müslümanlardan ve Türklerden kurtarmak. Geri kalan 89 proje ise Osmanlı’ya ayrılmış.

Osmanlı Devleti’nin 1402 Ankara Savaşı’nda aldığı yenilgi ve arkasından gelen taht kavgalarının Avrupalıların gözlerini kamaştırdığı anlaşılıyor. Bu dönemden itibaren Türkleri Avrupa’dan ve Anadolu’dan atma sevdasının yeniden depreştiğini görüyoruz. Türk ordularının Avrupa’yı titrettiği 16. yüzyıl boyunca da bu amaçla çeşitli plan ve projelerin hazırlandığı biliniyor. Günümüz Avrupa’sında büyük bir Hümanist olarak nitelendirilen Erasmus’un bile bu proje hazırlayanlardan biri olduğunu öğrenmek oldukça ilginç. Bu durum o dönemde hümanist anlayışın Türklere ve Müslümanlara pek de sıcak bakmadığı düşüncesini doğuruyor. 17. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti’nin askeri ve idari anlamda duraklamaya başlaması da Türkleri Avrupa’dan atma düşüncesi etrafında ayrıntılı çalışmalar ortaya koyulmasına neden olmuş. 18. yüzyılda ise bu projelerin üretildiği coğrafyalara bir yenisi ekleniyor: Rusya. Zaman içerisinde güçlenen Rus İmparatorluğu’nun Avrupa siyaset sahnesinde kendisine yer açmak amacıyla projeciler kervanına katıldığı anlaşılıyor. 19. yüzyılı ise paylaşım projelerinin altın çağı olarak nitelendirmek yanlış olmaz.

Kitabın geneline bakıldığında, hazırlanan bu yüz projenin büyük bir kısmının uygulamaya geçirilemediği, uygulamaya geçirilenlerin önemli bir çoğunluğunun da Hıristiyan devlet ve din adamlarının kendi aralarındaki çekişmeler nedeniyle başarısız olduğu anlaşılıyor. Bu anlaşmazlıkların en önemli nedenlerinden birinin de İstanbul’a kimin sahip olacağı sorusunun cevabı konusunda olduğu görülüyor. Son bölümünde ise, yazarın 1930 yılında yayınlanan Diplomatik Görevlerim başlıklı kitabının Türkiye ile ilgili bölümleri yer alıyor. Ayrıca, bu paylaşım planları ile ilgili kitabın sonuna eklenen çok sayıdaki harita, kitap, anlatılanların coğrafi boyutunu düşünmek için de önemli. Sonuç olarak, bin yıldır bu topraklarda yaşayan Türkler hakkında Batılıların hangi düşüncelerle hareket ettiğini ortaya koyan ve birinci el kaynaklara dayanılarak hazırlanan bu kitabın, tarih alanında önemli bir boşluğu dolduracağı aşikâr.

Arka Kapak dergisi 25. sayı