Seda Eroğlu

Sonbaharın son rüzgârı birkaç kuru yaprağı havalandırmış, hayallerimle katıp karıştırmış, bir sonraki baharda tekrar görüşmek üzere çantamdaki kitabın arasına sıkıştırmıştı. “Şu Yağmur Bir Yağsa” dileğinde bulunan kitabın arasına ne de yakışmıştı hayallerim. O yağmur bir yağsa, sırılsıklam olacakmışçasına kaçışan yapraklar, bu kışı işte burada geçirecek olmanın huzuruyla hayallerimi yüklenip yeni limanlarına yerleşmişlerdi. Şimdi yağabilirdi yağmur. Ne de olsa bundan sonra ne yağacak zaman, ne de ıslanacak yaprak kalacaktı. Yağmadı. Öylece dolup dolup kendi içinde patlayan bulutlar, gecenin karanlığına saklanıp kayboldu. Geriye bir yazarın yüreğinden dökülen satırlar kaldı.

“Zaman” diyordu Kamil Erdem, “Kayıpların, kahırların, yaraların üstünü örter, tozlandırır sadece.” “Peki ya belirsiz bir umut, derin yaraların ince kabuklarının üstüne sürülmüş zaman merhemini etkinleştirebilir mi?” Her bir yaprağa kazıdığım umudum, hangi yitik mevsimde zamanın girdabından kurtulabilir? Ah yağmur… O yüce kelime “zaman”ın her bir harfine ayrı ayrı yüklenen anlam daha da derinleşti; sayfalar çevrildikçe. Her bir hikâyede kahramanlar değişse de bütün hiç bozulmadı. Takvim yaprakları yırtılıp diğerleri gibi yok olmak için bir rüzgâr bekleyenlerin arasına karıştıkça masumiyetini zamanın bir hücresinde bırakıp büyüyordu bedenimiz, kirleniyordu. Dünyasına yeni yeni kavramlar giriyordu. Eşitliğin, özgürlüğün neden kaçınılmaz olduğunu anlayamayanların bilinçlerinde bir fırtına yaratmak istiyorduk mesela. Sonra zamanın arkasına sığınarak yok edilmeye çalışılan değerlerin birer numunesini kavanozlayıp zor günler için kimsenin ulaşamayacağı yerlerde saklıyorduk. Fırsat bulununca satılan her şey gibi eskinin manevi değerleri de satılıyordu. Sonra bir olağan dışılık, bilinmezlik, merhametsizlikle karşılaştığımızda anlıyorduk zamanın bize ne hediye sunduğunu. Tüm kırıkların, yorgunlukların gözlerimizde biriktirdiği ağır geçmişten, insanların kadir bilmezdiklerinde, yokluktan, yoksunluktan, birilerine inanmanın ve inanmamanın utancından anlatıp duranlarımız oluyordu bir de. Hele sevgi, belki de unutulması gereken eski, feodal bir yüz yıldır ki sonrası boş bir kalbi kimin neyle dolduracağı asla bilinmez. Oysa bazıları temiz kalpleri taa dışardan görebilme yeteneğine sahipken, insancıllığa olan hasretimiz, bir tatlı söze olan meylimiz masum bir çocuğun gülümsemesine olan hayranlığımızda kendini ele verir. Düşünmeye, konuşmaya, biriktirmeye, sevmeye, birbirimizin içinde sevinç uyandırmaya, kendimizi tasarlamaya, arada bir şiirin sesini duymaya elverişli ev arayışlarımızın karşılığını büyük kentlerdeki insanların sohbetlerinde yer bulan büyük suskunluklar alınca anladık, söylediklerimiz ile söyleyeceklerimiz arasına gürültülü kalabalıkların gireceğini. Durmadan isteyen ve asla yetinmeyenlerin arasında hazan mevsimini idrak etmek gibi bir şeydi bu. Bir de geçmişten medet ummanın faydasızlığı adımızı ve eserimizi sürdürecek olan oğullarımızın, adına zaman denen bu belirsiz kavram içinde bir belirsizliğe adım atışına, biraz sonra parlayacak olan yıldızları ilgisiz bir gözle nasıl görüyorsak öyle gören bir tavır takınmamızın en büyük sebebi olacaktı. Tüm bunlar neye benziyor biliyor musunuz? Binlerce kuş padişahları Anka’yı bulmak için Hüdhüd kuşunun kılavuzluğunda yola çıkarlar. Dağlar, denizler aştıktan sonra kimileri yorulup geri dönerler, kimileri telef olur, kala kala otuz kuş kalır. Bunlar da istek, aşk, marifet, gönül tokluğu, tevhid, hayret ve yokluk vadilerinde ecel terleri dökerek sınav verirler ve hakikat yolunun sonunda anlarlar ki Simurg, yani hakikat kendilerinden ibarettir.

Şimdi bir yağmur yağsaydı… Camlardan düşlerimizin, düşüncelerimizin resmini çize çize dökülseydi… İşte o zaman sevgili Erdem, pencere önündeki sallanan sandalyesinde arkasına yaslanır, kitabına kazıdığı dileğin gerçekliğiyle ve yüzlerce yüreğe bu yağmuru yağdırmış olmanın mutluluğuyla huzuru en derinlerinde hissederdi.

Şu Yağmur Bir Yağsa-Sel Yayıncılık

Şu Yağmur Bir Yağsa
Kâmil Erdem
Sel Yayıncılık

Bu yazı Arka Kapak dergisinin 15.sayısında yayınlanmıştır.